Sevgili okurlarım, Türkiye bir deprem ülkesidir ama gerekli önlemler hiçbir zaman alınmaz.
Ülke olarak bu felaketlerin acısını çok yaşadık.
Yüz binlerce bina yıkıldı, sadece son üç büyük depremde bile 100 bin’den fazla insanımız enkaz altında kalarak can verdi.
Son üç büyük deprem hangileri?
1939 Aralık ayında Erzincan, 17 Ağustos 1999 Marmara ve bütün yöreyi silip süpüren 2023 Kahramanmaraş.
Bugün Marmara’nın 25. yıldönümü.
★★★
Çoğumuz bilmeyiz, önce Erzincan depreminden söz edeyim.
27 Aralık 1939...Gece saat 02...
Erzincan ve bütün yöre sallanmaya başladı. Depremin şiddeti 7.9 idi... Marmara ve Maraş’tan daha büyük.
Deprem 52 saniye sürdü, Erzincan ve çevresinde ne kadar bina varsa, konutlar, hastaneler, okullar ve kışlalar dahil tamamı yerle bir oldu. Yıkılmayan tek yer istasyon binası idi.
Erzincan ve yöresi haritadan silindi. Çoğu kerpiç yapılardan oluşan 116 bin bina yıkılmış, 33 bin kişi ölmüştü. Bazıları enkaz altında kalarak, bazıları soğuktan donarak...
★★★
Büyük Erzincan depreminden yaklaşık dört ay önce, 1 Eylül 1939 günü 2. Dünya Savaşı resmen başlamıştı. Devletin bütün dikkati savaşa yönelmişti. Ne olacaktı, saldırıya uğrayacak mıydık?
Türkiye fakir ülkeydi.
İletişim gelişmemişti.
Bütün dünyada olduğu gibi en önemli haberleşme aracı telgraftı. Ancak deprem Erzincan ve çevresindeki telgraf ve telefon direklerini devirmiş, haberleşme tümüyle kesilmişti.
Bu büyük felaketin haberi başkent Ankara’ya ancak bir gün sonra ulaştı.
★★★
Ulaşım derseniz, Doğu’ya en önemli, hatta tek ulaşım yolu demiryolu idi. Ancak bu güçlü deprem demiryolunu, üzerindeki tünel ve köprüleri de büyük oranda tahrip etmiş, bazılarını çökertmişti.
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve devlet için hazırlanan özel tren Ankara’dan yola çıktı, büyük güçlükler sonrasında iki günde Erzincan’a ulaştı.
Haritadan silinen kentte insanlar kan ağlıyor, on binlerce ölü ve yaralı yerlerde, enkazların altında yatıyordu.
Hastane, doktor, ilaç, gıda, hiçbir şey yeterli değildi.
İstasyonda İsmet Paşa’nın boynuna sarılan yaşlı kadın “Benim Mehmet’im de öldü. Askerliğini senin yanında yapmıştı” diye ağlıyordu.
★★★
Günler sonra işler giderek normale dönmeye başladı. Yurt düzeyinde açılan kampanyalarda büyük yardımlar toplandı. En önemli yardım gıda ve kışlık giysilerdi.
Ankara’dan Erzincan’a birbiri ardına yardım trenleri kaldırıldı, telgraf hatları onarıldı, harabeye dönüşen kentte binlerce çadır kuruldu.
Giden trenler yardım götürüyor, dönenler ise yaralıları getiriyordu.
Fakir devlet 2. Dünya Savaşı koşullarında elinden geleni yaptı, sonraki yıllarda Erzincan yeniden kuruldu.
VE BÜYÜK MARMARA DEPREMİ
Erzincan felaketinden sonra ülkemizde irili ufaklı daha nice depremler yaşandı...
Ancak önde geleni 17 Ağustos 1999 Marmara depremidir.
Erzincan’dan 60 yıl sonra... Yine gece yarısı, saat tam 03.02’de...
İkisi de gecenin geç saatlerinde insanları uykuda yakalamıştı.
Bu amansız depremin şiddeti 7.4 olarak açıklandı.
Korkunç bir olaydı... Ankara dahil Türkiye’nin dört bir yanında hissedilen bu depremde Yalova, Gölcük, Adapazarı başta olmak üzere yine on binlerce bina çöktü...
Şiddete bakın ki, koskoca apartmanlar bile denize sürüklendi.
★★★
Ancak bu kez koşullar 1939 Erzincan depremi gibi değildi. Yardımlar daha düzenli sağlandı. Yaz mevsimiydi, kimse donarak ölmedi.
Açıklanan resmi rakama göre ölü sayısı 18.773 kişi idi.
Zamanında bu rakamı çok araştırdık, işin içinde olanlara sorduk.
Tahminler en az 40 bin can kaybı çıktı.
Ağır hasar görenler dahil 133 bin bina yıkıldı.
★★★
Ne acıdır ki, bazıları bu felaketi bile kendi çirkin siyasetlerine alet etmeye kalkıştı...
Gazetelerinde “Ölenlerin çoğu alkollüydü, o saatte fuhuş yapıyorlardı” diye manşetler attılar. Türbanlı kızlar ise örtünme yasağını kınamak için “7.4 yetmedi mi” diye pankart açtılar.
★★★
Evet... 1939 Erzincan depreminin koşulları, 1999 Marmara depremiyle aynı değildi.
Aradan geçen 60 yıl içerisinde Türkiye çok gelişmişti. İletişim sistemleri kurulmuş, otoyollar ve demiryolları hizmete girmiş, yardım kuruluşları etkinlik kazanmıştı... Ve mevsim kışın göbeği değildi.
Deprem bölgesine yardım ekipleri hemen ulaştı.
Yaralar elden geldiğince sarıldı ama olan olmuş, Marmara bölgesi harabeye dönmüştü.
O depremin bugün 25. yıldönümü.
★★★
Maraş ve Hatay başta olmak üzere bütün yöreyi mahveden son büyük depremin yaraları henüz kapanmadı, bu gidişle de yıllarca kapanmayacak. On binlerce insanımız can verdi, bazıları kimsesizler mezarlıklarına gömüldü.
Deprem affetmiyor biz ise ders almıyoruz. Ders aldığımızı zannediyoruz.
Şimdi yeni depremleri beklerken bile gerekli önlemleri almıyoruz.
Laçkalık ve umursamazlık sürüp gidiyor.
Her deprem sonrasında “Bu son olsun” diye dua ediyoruz ama olmayacağını bile bile korkusuzca (!) bekliyoruz.
★★★
Emin Çölaşan’ın notu:
Meclis’te dün yaşanan olaylar Türkiye Cumhuriyeti’ne, fikir ve ifade özgürlüğüne sürülmüş kanlı bir lekedir.
Meclis personeli ellerindeki deterjanlı bezlerle yerdeki kan lekelerini temizliyordu.
O yüz karası lekeler ne yazık ki siyaset tarihimize geçmiştir.
Daha ne demeli!