Derviş Zaim: Gerçek hayatta tanıdığım dolandırıcının belgeselini yaptım
'Tabutta Rövaşata', 'Filler ve Çimen', 'Cenneti Beklerken' ve 'Rüya'nın aralarında olduğu filmlerinin yanı sıra 'Tavuri' adlı belgesel filme imza atan yönetmen ve yapımcı Derviş Zaim, 9. Sakarya Uluslararası Kısa Film Festivali'nde düzenlenen söyleşiye katıldı.
Usta yönetmen Derviş Zaim, Sakarya Üniversitesi Turgut Özal Kültür ve Kongre Merkezi'nde gerçekleşen 'Türk sinemasında bir Auteur: Derviş Zaim' konulu söyleşide Doç. Dr. Mustafa Aslan'ın sorularını cevapladı.
Son olarak 'Tavuri' adlı belgesel yapıtı izleyiciyle buluşturan Zaim, 'Paralel Yolculuklar"' adını verdiği ilk belgeselden sonra, yaptığı ikinci belgeselin 'Tavuri'nin olduğunu söyledi.
Yönetmen Zaim, 'Tavuri'nin anlamının şeytan olduğunu belirterek, "Gerçek hayatta da tanıdığım bir dolandırıcının belgeselini yaptım. Ben kurmaca filmler yapıyorum. Hayatının yarısı hapishanede geçmiş, yattığı hapishaneyi bile dolandırmış bir karakterdi Tavuri. Gerçek adı Mustafa Serttaş. Benim de çocukluktan tanıdığım biriydi. Dolayısıyla şahsi tarihimin de içerisinde olduğunu söylemem gerekiyor. Bütün bunları harmanlayan bir belgesel oldu. Belgeselin amacı suçu ya da suçluyu sevimliymiş gibi göstermek asla değil. Bu aslında insanın suç tarafından mahvedileceğini, duvara çarpılacağını, erozyona uğratılacağını göstermek amaçlı bir belgesel. Fakat bunun yanı sıra önemli bir soru daha soruyor. Acaba biz suç olgusuyla nasıl yaşamaya devam edeceğiz?" dedi.
Yapımın ilk gösteriminin ABD'nin önemli belgesel festivallerinden biri olan True/False Film Festivali'nde, ikinci gösteriminin ise İstanbul Film Festivali'nde yapıldığını dile getiren Derviş Zaim, 'Tavuri'nin kasım ayında Ankara Film Festivali programında 'Flaşbellek' filmiyle birlikte yer alacağını sözlerine ekledi.
"BU ZOR BİR SORU"
Usta yönetmen, 'Flaşbellek' adlı filminde ise "Suriye'de ne oldu?" sorusunu kendine sormaya gayret ettiğini aktararak, "Suriye sorunu başladığı zaman, 2011 senesi, etkisini bizim üzerimizde de yavaş yavaş hissettirmeye başladı. Sadece sokakta gördüğümüz insanların ortaya çıkmasıyla ilintili değil. Medyanın gösterdiği olaylar, durumlar, karakterler ve bunların iç acıtıcı hali beni rahatsız ediyordu. Fakat, bir süre sonra sokaklarda da bu iç acıtıcı şeyleri görmeye başladık; özellikle göçmenler, boğulanlar, Aylan bebeğin durumu" ifadelerini kullandı.
Zaim, "Ukrayna'dan tutun da Suriye'ye, Irak'a ve şimdi Filistin'de olup bitenlere varıncaya kadar bir barut fıçısının üzerindeyiz. Savaş hayatımızın göbeğine, ortasına gelmiş vaziyette. İnsanlığı kurtaracak şeylerden birinin de, insanın kendi içerisindeki eksikliğin ne olduğunu gösterebileceği filmler sunmak diye düşünüyorum. 'Her taraf yangın yerine dönüşmüşken sen insanlığını nasıl koruyabilirsin, başka insanlara nasıl model olabilirsin?' Bu zor bir soru. Filmi hem Arapça çekmiştim, çekmek istiyordum, sahih, gerçekçi olması için, hem de mümkün olduğu kadar oradaki hakikate uygun bir iş yapmak istemiştim. Bunun için çok okudum, çok araştırdım, çok izledim, dolaştım" diye konuştu.
"DEĞER YARATMAYAN BİR SİNEMA DUVARA ÇARPAR"
Yönetmen Zaim, Türk sinemasının değer yaratması gerektiğinin altını çizerek, "Değer yaratmayan bir sinema duvara çarpar. Bu benim Türk sinemasına yönelteceğim eleştirilerden bir tanesi. Değer yaratmak konusundaki eksiklik. Dolayısıyla benim sinemamda en azından insanı daha da insan yapabilmek için girişilmiş bir çaba var diye nitelendirebilirim" değerlendirmesinde bulundu.
Derviş Zaim, çekeceği filmle ilgili ön hazırlık sürecine ilişkin de, "Diyelim ki ekoloji ile ilgili bir film yapacağım ve düşünüyorum. Ekolojiyle ilgili o güne kadar neler söylendi, neler yapıldı, niçin öyle yapıldı, bütün bunları etüt ediyorum. Ekolojiyle, çevrecilikle ilgili çok farklı düşünceler var. Bunların arasında ne olabilir, kutsal metinlerle ekoloji arasında bir ilişki olabilir mi, onlara bakıyorum. Mesela önüme bir Neml Suresi, Süleyman’ın karıncalarla konuşması geliyor. Bunun ekolojiyle, çevrecilikle aslında bir anlamda bağı olabileceğini keşfediyorum" dedi.
"FİLMLERİMDE TÜRKİYE'NİN MESELELERİNE DOĞRUDAN EL ATMA ÇABASI GÖRÜLÜR"
İyi bir hikaye anlatmakla mükellef olduğuna vurgu yapan yönetmen, 'Filler ve Çimen' filmine ilişkin ise şunları söyledi:
"Benim filmlerime baktığınız zaman hem Türkiye'yi hem yaşadığımız coğrafyayı saran meselelere doğrudan bir el atma çabası görülür. Karnından konuşma değil de direkt daldığını söylemek mümkün. Türkiye’de devletin çürümesi, devletin içerisindeki bozukluklar, derin devlet, istihbarat, güvenlik ağının çökmesi, terörle ilgili bir film yapmak gibi bir niyetim vardı. 'Filler ve Çimen' öyle yapıldı. O filmin benzerinin bir kere daha yapılma ihtimalinin zayıf olduğunu düşünüyorum. Estetiği ve söylediği, tartıştığı şeyler bağlamında ve cümlesini kurma biçimi açısından tekrarının zor olduğunu düşünüyorum."
"Bir de o filmi yapma biçimimiz enteresandır. Ebru sanatından hareket ettim. Kader, yazgı ve özgürlük üzerine bir düşünme girişimi olacaktı 'Filler ve Çimen.' Öyle olmasını sağlamaya çalıştım. Bir sürü grup var. Bu gruplar birbirleriyle tesadüfen bir araya geliyor, çarpışıyorlar. Anlam, çatışma onlardan doğuyor. Nerdeyse o güdülerin Türkiye’deki kaosunu hatırlatan bir yapısı olsun istemiştim. Bunu da biçim olarak ebru sanatının bilinmezliğine dayandırmak gibi bir fikrim vardı. 'Filler ve Çimen' ikinci filmim, çok sonra ortaya çıkacak olan bir yönelimi de hafif hafif müjdeliyordu, gelenekle benim bağım nasıl olacak, nasıl devam edecekti? Ebru ilk el attığım geleneksel sanattır. 'Filler ve Çimen'de payı çok büyük değildir. Bu pay, daha sonraki filmlerde dördüncü filmim 'Cenneti Beklerken'de minyatür sanatıyla ortaya çıktı. Sonra beşinci filmim 'Nokta'da klasik Osmanlı hat sanatı olarak kendini duyurdu. Altıncı filmim 'Gölgeler ve Suretler'de de gölge oyunu olarak kendini gösterdi."
"TUNCEL KURTİZ SEKİZ AY BENİ KAPIDAN KOVDU"
Başarılı yönetmen, ilk filmi 'Tabutta Rövaşata'yı imkansız denebilecek koşullarda yaptığını dile getirerek, şunları kaydetti:
"İngiltere’de master yaptım geldim. Orda yazdığım bir senaryo vardı. Onu aldım, Yeşilçam dışından tanıdığım birkaç yapımcıya götürdüm. Tabii ki beni aramadılar. Dolayısıyla şu düşünce kafama yavaş yavaş oturmaya başladı. Yaparsam şimdi yapacağım ya da hiç yapmayacağım. 'Ölmüş eşek fiyatına film nasıl yapılır' adlı çalışmaya giriştik. 'Tabutta Rövaşata'nın senaryosunu çok iyi yazdım. Ahmet Uğurlu ve Haluk Bilginer 'Çöplük' diye bir oyun oynuyordu Moda'da. Kuliste bekledim. Uğurlu çıkarken dedim ki, 'Abi seninle görüşmek istiyorum.' O da telefonunu verdi, sağ olsun nazik bir adam olduğu için. Ona, 'Ben film çekeceğim, para arıyorum. Para bulursam sana geleceğim, bulamazsam da sana geleceğim.' dedim. 'Tamam, ver senaryoyu okuyayım.' dedi. Okudu, beğendiğini söyledi. 'Çalışmak ister misin?' diye sordum. 'İsterim.' dedi. 'Para arıyorum.' dedim. 'Aramaya devam et.' dedi."
"Sonra Tuncel Kurtiz'e de senaryoyu verdim. Kurtiz, 'Senaryoyu beğendim, başrolü verirsen oynarım.' dedi. Ben de ona 'Başrolü vermem.' dedim. 'O da oynamam.' dedi. Sekiz ay Tuncel Kurtiz beni kapıdan kovdu, ben bacadan girdim. Sonra para bulamayacağım anlaşılınca anneme gittim. 60 kutu negatif film alabileceğim parayı verdi. Değerli film yönetmeni ve belgeselcisi, Türk belgeselinin duayeni Suha Arın bana bir kamera ve iki ışık verdi. Bir tane Tavus kuşu aldım. Görüntü yönetmeni ve öteki ekip benim Rumelihisarı'ndan çay ve kahve arkadaşlarımdı. Onlar bana yardım etti. Ahmet Uğurlu geldi, Tuncel Kurtiz’e gittim, 'Geliyor musun?' dedim. 'Nalet olsun, geliyorum.' dedi. O filmi yaptık."
"HAZAR ERGÜÇLÜ, BUĞRA GÜLSOY, OSMAN ALKAŞ..."
Ünlü birçok kişinin ilk filmini kendisiyle çektiğini kaydeden Zaim, "Hazar Ergüçlü, Buğra Gülsoy, Osman Alkaş, birçok insan var böyle. Yedinci filmim 'Devir'i hiç tanınmamış üç çobanla çektim. Burdur'da, Hasan Paşa köyünde hayatları boyunca sadece askerlik için köyden çıkmış üç çoban vardı. 'Devir' 80 dakika, en sevdiğim filmlerimden biridir. Her zaman konservatuvardan mezun olmuş insanlarla çalışmadım. Haluk Bilginer, Taner Birsel'le çalıştım. Son filmim 'Flaşbellek'te Arap sinemasının en büyük iki starıyla çalıştım ki ikisi de dünya starıdır, Türkler farkında değil. Kendimi öyle kategorize etmem. Tek tek filmler bana nasıl oyuncuya ihtiyaç duyduklarını söylüyor" açıklamasını paylaştı. (AA)