Bir Kemal Derviş olmasa da Mehmet Şimşek’in Batı finans çevrelerinde bilinirliği var. Geçen yıl bu zamanlarda “nas” ve “seçim popülizmi” yüzünden ülkemizde, tabiri caizse, acilen ortadan kaldırılması gereken bir “finansal risk” birikmişti. Bir kurtarıcı aranıyordu. Yaklaşık 7 yıllık bir ayrılıktan sonra ekonomiden sorumlu eski Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek 4 Haziran 2023’te tekrar “ekonomiden sorumlu” Maliye ve Hazine Bakanı olarak hükümette göreve davet edildi. Tahmin ediyorum o da bu zorlu görevi “işine karışılmaması” şartıyla kabul etti. Risk kaldırma kolay iş değildir. Zorluklar hep geçmişe fatura edilir. Ancak AKP’li Şimşek böyle davranmadı. Başkan Erdoğan’ı zor durumda bırakmamak için asla enkaz devraldım falan demedi. AKP’nin geçmiş hatalarını adeta üstlendi. Bakan Şimşek iş başına gelince önceliği Türkiye’yi bir “döviz bitti” krizinden kurtarmaya verdi. Çünkü Merkez Bankası’nın net döviz rezervleri eksideydi. Sıcak parayla rezerv biriktirme operasyonlarına başladı. Zaten cari açık veren bir ülke başka türlü rezerv biriktirmezdi.

REZERVLERDE TARİHİ ZİRVE

Gazetelerde yer alan haberlere göre 5 Temmuz 2024 haftasında Merkez Bankası brüt rezervleri 148.4 milyar dolarla yeniden tarihi zirveye yükselmiş. Net rezervler de 43.4 milyar dolar olmuş. Yapılan bilanço analizlerine göre swaplar hariç net rezervler de 6.5 milyar dolar artarak 18 milyar dolara gelmiş. Bu sonuçlar Bakan Şimşek’in öncelik verdiği Türkiye’yi bir “döviz bitti krizi” noktasından çıkarmakta başarılı olduğunu gösteriyor. Peki TCMB’nin rezervlerinin bu düzeye gelmesi yeterli mi? Değerli meslektaşımız Haluk Bürümcekçi Oksijen gazetesinde bunu irdelemiş. Bunun için IMF’nin “Rezervlerin Yeterlilik Değerlemesi” ARA (Assessing Reserve Adequacy) formülünü ve bazı diğer kriterleri kullanmış. ARA kriterine göre MB rezervleri 22 milyar dolar eksiğiyle yeterli düzeye gelmiş gibi duruyor. Ama ideal rezerv miktarına ulaşmak için 95 milyar dolar daha rezerv biriktirmek gerekir diyor.

YETERLİ REZERV KAVRAMI CARİ AÇIKLI ÜLKELER İÇİNDİR

Bir firmanın sağlıklı olduğunu gösteren temel gösterge sürdürülebilir yeterli kâr oranıdır. Ülke ekonomileri için de bu metrik “cari işlem fazlası”dır. Zarar eden firmalar kâra geçmek üzere yapısal değişim ve dönüşüm planı hazırlar. Bu sırada çok dikkat edilecek husus “nakit yönetimi”dir. Yani ödemede “acze” düşmemektir. Firmanın kârlı hale dönüşümü tamamlanacağı güne kadar ayrıca bir yol kazasına uğramaması için ihtiyaten bankalardan “ilave borç” alınır. Cari açıklı ülkelerin döviz rezervi de böyle bir şeydir. “Yeterli Döviz Rezervi” cari açıklı gelişmekte olan ülkeler için söz konusu olan bir kavramdır. Cari fazla veren Çin, Japonya, Almanya, Hollanda gibi sanayi ülkeleri veya petrol krallıkları için böyle bir “yeterli rezerv” sayısı yoktur. Hangi partiden olursak olalım bizler, siyasetçi, iktisatçı, maliyeci, bankacı, iş insanı, gazeteci ve halk olarak “Türk ekonomisi (topraklarından veya denizlerinden petrol veya doğalgaz fışkırmadıkça) cari fazla veremez” hükmüne inanıyoruz. Buna da “sürdürülebilir cari açık” diye isim bile takmışız. Bunu sürdürmek için de borç dövizle yeterli döviz rezervi biriktirme uğraşımız bir türlü sona eremiyor. Üstelik dış borç arttıkça “yeterli döviz rezervi” miktarı da büyüyor.

SON SÖZ: Tercihin, kaderindir.