Tolga Şardan’la ilk emniyet koridorunda karşılaşmıştık. Milliyet’in o dönem deneyimli güvenlik haberleri muhabiri Soner Gürel’le birlikte emniyetin hemen bütün katlarını dolaşıyordu. Gazeteciliğin hakkını verebilmek için daha çok çalışıyor, sabahları Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde, öğleden sonraları Emniyet Genel Müdürlüğü ana binası ya da farklı yerlerde bulunan birimlerinde, mesai bitene kadar haber toplamaya, bilgi edinmeye çalışır, bunların önemli bir kısmı da çalıştığı gazetesi Milliyet’te manşetten yer alırdı.
T24 sitesinde önemli haberlere, konulara “büyüteç” tutuyordu. Sezgin Baran Korkmaz’ın yurtdışına çıkmadan bir gün önce, dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun odasında baş başa yaptığı görüşmeyi yazdı. Doç. Dr. Sinan Ateş suikastıyla ilgili olarak bir milletvekilinin bu olayla bağlantısını yazdı. Örnekleri çok ama sadece bu iki konuda bile yazdıkları, gündeme oturdu. Süleyman Soylu’nun bakanlıktaki uygulamalarını, yaptıklarını, emniyet ve jandarma teşkilatları neredeyse Tolga’nın yazdığı haberlerden öğrendi.
NE DOĞRU, NE YALAN
Günümüzde gazeteciler yazdıklarından dolayı tutuklanıyor. Gerekçe olarak gazeteci “Dezenformasyon” yapmakla suçlanıyor. Yani yalan yazıyor. Unutmayalım, bir gazetecinin yapmayacağı tek şey bilerek yalan haber yapmak, gerçekle ilgisi olmayan konuları gerçekmiş gibi köşesine taşımaktır.
Eğer bu ülkede, iktidar “Yalan haber”den şikayet ediyorsa, bunun sorumlusunun kendileri olduğunu da bilmeli. Gazetecileri çalıştığı gazeteye göre ayıran, belli yayın organlarında görevli olanlara akredite uygulayan, bakanlıklara girişlerini engelleyen, kendilerine hiçbir konuda bilgi verilmesini kimin istediğine bakmalı. Gazeteci, edindiği bilgilerin doğruluğunu çek etmek için ilgili makamı aradığında ne “Doğru” deniliyor, ne de “Yalan”. Yani karar sizin.
PEKİ KİMDEN ÖĞRENECEĞİZ
Peki ne yapmanız lazım? Bu haberi yazmadan önce konuyla ilgili makamı defalarca arıyorsunuz. Bazen, “Siz bildiklerinizi yazın, yayımlandıktan sonra gerekirse açıklama yaparız” deniliyor. Peki, gazeteci ne yapsın? Yazması gereken haberi yazmaktan vaz mı geçsin? Peki, o gazeteci yazmasın, bu gazeteci yazmasın, haber yazılmasın mı?
Haberini yazmadan önce ulaşmaya çalıştığınız ilgili birimler, bakıyorsunuz aynı gün ya da bir gün sonra hakkınızda suç duyurusunda bulunmuş. Savcılık devreye girecek, evinde, işyerinde aramalar, bilgisayarına, telefonuna el koymalar, sonra polislerin kolları arasında evden götürülmeler. O gidişlerde her zaman eve dönüş yoktur. Savcılıkta ifadeniz alındıktan sonra, bazen tutuklanma talebiyle Sulh Ceza Hakimliği’ne gönderiliyorsunuz. Siz hakkınızda nasıl bir karar verileceğini bekliyorsunuz.
Önceki gün de öğle oldu. Ankara adliyesinde Tolga Şardan hakkında “Tutuklama” kararı verildi. Aynı saatlerde Halk TV’den Dinçer Gökçe de hakimliğin önünde, hakkında verilecek kararı bekliyordu. Onun hakkında “Adli kontrol şartıyla serbest kalmasına...” denildi. Evet, aynı saat diliminde Tolga Şardan, önce Sincan Cezaevi’ne bir gün sonra da Silivri Cezaevi’ne götürüldü. Dinçer Gökçe ise “Buna şükür” deyip, haftanın belirli günlerinde imza atmaya gideceği karakolun yerini öğrenmeye çalışıyordu.
Biz bu satırları yazarken kıdemli meslektaşlarımızdan, organize suç örgütleri ile ilgili önemli konuları gündeme getiren Cengiz Erdinç’in, Ayvalık’ta gözaltına alındığını öğrendik.
EN BÜYÜK CEZA
Gazeteci olmayan, gazetecinin ruh halini anlayamaz. Eğer yazdığınız bir haber yalanlanıyorsa, inanın bunun en büyük üzüntüsünü o gazeteci yaşar. Yerin dibine geçer. Kimselerin yüzüne bakamaz. Ama günümüzde, iktidarın doğru olan haberleri de yalanladığını, o yüzden hangi haberin doğru, hangisinin yalan olduğunu meslektaşlarımız çok iyi bilir.
İletişim Başkanlığı, akredite uygulamasına bir an önce son vermeli. Hangi basın kuruluşu, hangi gazeteci bilerek yalan haber yazar? Sonra niçin yazsın? Haberini doğrulatmak için bu kadar çırpınan gazetecinin yeri asla imza için karakollara gitmek, hele cezaevinde atılmak hiç olmamalı.
Tolga Şardan da yazdığı haberden dolayı halen cezaevinde tutulan Barış Pehlivan da yine yazmaya devam edecek. Çünkü onlar gazeteci... Batuhan Çolak, sığınmacı politikasını eleştirdiği için cezaevine konulmuştu. Bir ay cezaevinde tutuldu. Saçı makinayla üç numaraya vuruldu. İnanın insanın yüreği yapılanlara dayanamıyor.
YALNIZ DEĞİL
Bazen hakaretler, küfürler gelir, bazen emniyete, savcılığa götürülürsünüz. Adı organize suç örgütleriyle, fotoğraflarla gündeme gelen malum bakan, kendisiyle ilgili yazı yazanlara küfrettiği, hakaretler yağdırdığı bir ülkede gazetecilik yapıyoruz.
T24 sitesinin Ankara Bürosunun bulunduğu Karum İş Merkezinin önünde, Tolga Şardan’ın tutuklanması, basın kuruluşlarının ortak bildirisiyle protesto edildi. Milletvekilleri Utku Çakırözer, Müzeyyen Şevkin, Sezgin Tanrıkulu, Okan Konuralp, Ömer Faruk Gergerlioğlu, İdris Şahin de gazetecileri yalnız bırakmadı.
GAZETECİYİ ŞUNLAR BEKLİYOR
Basının üzerinde kurulan baskılar nedeniyle gazetecilik zor bir dönemden geçiyor. Gerçeği öğrenmek, gerçeğe ulaşmak hiç bir dönemde bu kadar zor olmamıştı. İletişim Başkanlığı, dezenformasyon bültenleri yayımlamak yerine bilgilendirmeye önem vermeli.
Anayasa Mahkemesi’nin önünde ‘Dezenformasyon Yasanının iptali’ için açılmış dava var. Tolga Şardan, güvenlik bürokrasisini, yargının işleyişini, neyin suç, neyin suç olmadığını bilen bir gazeteci. Tolga’nın başına bunlar geldiğine göre gerçek gazetecilik yapanlardan cezaevine girmeyen, karakollara imza için gitmeyen gazeteci kalmayacak gibi gözüküyor.