Hakkını teslim edelim, hac ibadetini yapmak için Suudi Arabistan’a dünyanın değişik ülkelerinden gelen milyonlarca kişi arasında Türk vatandaşlarının yeri ayrıdır. Diyanet İşleri Baş­kanlığı aracılığıyla hacca gelen­lerin kıyafetleri, temizliğe verdiği önem bir başkadır. Singapur, Endonezya hacıları da bizimki­lerden geri kalmaz. Onlar, Mek­ke ve Medine’de asla maskesiz çıkmazlar.

Hacca gitmek eskiden çok sı­kıntılıydı. Eski Diyanet İşleri Baş­kanı Mehmet Nuri Yılmaz da ilk kez 1969 yılında hacca gitmişti. Yılmaz, o günlerin haccını bize şöyle anlattı:

OTOBÜSLERİ İTE İTE

“O dönemlerde hacca şirket­lere ait Vabis marka otobüslerle gidiliyordu. Suudiler, otobüste bir doktor, bir tercüman ve rehber bulunması koşulunu getirmişti. Ben 1969 yılında ilk kez hac yolculuğuna Çavuşoğlu şirketiyle çıkmıştım. İlk sıkıntı gümrükte başlıyordu. Saatlerce değil, günlerce gümrük kapıla­rında beklendiği oluyordu.

Bütün yollar asfalt değildi. Bazı yerler kumdu. Örneğin Medine’ye giderken hacı adayla­rı otobüsten iniyor, otobüsleri ite ite asfalt olan yere kadar götürü­yorduk. Ev tutma işini hacıların kendisi yapıyordu. Medine’de 40 vakit namaz kılınması gere­kiyor. O yüzden Medine’de 10 gün kalınıyordu. Uhut, Hendek savaşlarının geçtiği yerler, o savaşların öyküsü büyük ilgi çekiyordu.

Medine’de ev bulunabiliyordu ama Mekke’de bu pek mümkün olmuyordu. Genelde kuzey gara­jında otobüste, otobüsün üstün­de ya da yerlere battaniye serilip yatılıyordu. Yemeklerde orada yapılıp yeniliyordu. O sıcaklarda büyük zorluklar çekiliyordu. O zorlukları çekenler hac arkadaş­lığını da hiç unutmaz...

İNSANIN İÇİNİ BURKAN OLAYLAR

Osmanlı Devleti komutanların­dan Fahrettin Paşa’nın Medine savunması dillere destandır. Fahrettin Paşa, Mekke ve Me­dine’deki kutsal emanetleri Tür­kiye’ye göndermeyi başarmıştı. Yardım gelmemesine rağmen asla teslim olmuyordu. Askerleri çekirge yakalayıp kavurup yiyor­du. Öyle zorluklar çektiler.

Medine’ye yardım gelmemesi için tren rayları sökülüyor ve İngiliz ajanlarına teslim ediliyor, karşılığında kendilerine altın veriliyordu. Medine tren istas­yonuna gelen trenlerin gürültü­süyle peygamberimiz kabrinde rahatsız olmasın diye rayların üzerine keçe serildiğini ve böyle­ce trenin raylar üzerinden sessiz geçtiğini de orada öğrenmiştim. O istasyonda kalmış Osmanlı lokomotifleri duruyordu. Onları görünce göz yaşlarıma hakim olamamıştım. Hemen yanında Osmanlı mimarisiyle yapılmış camide namaz kılmış, gözümün önünde yaralanmış askerlerimiz canlanmıştı... Osmanlı’nın son istasyonuydu...

Otobüslerle hacca gitmek, bölücü terör örgütü PKK’nın Suriye’ye yerleşmesi ve ora­dan geçecek hacı adaylarımıza propaganda yapmaları, can güvenliklerinin tehlikeye gir­mesi nedeniyle 1982 yılında yasaklanmıştı. İşte o tarihten sonra hacı adayları Diyanet İşleri Başkanlığı’nın organizasyonuyla uçakla götürülüp getirilmeye başlanmıştı.

UMREYE GİDİP KALANLAR

Hac döneminden önce umre­ye giden bazı vatandaşlarımız, hacı olabilmek için kaçak olarak Suudi Arabistan’da kalıyor. Çün­kü onların arasında yıllardır hacı olabilmek için bekleyen ama hac kurasında çıkmayan insanlar var.

Bakıyorsunuz, umreye özellik­le Kurban Bayramı’ndan önce gidenlerin bir kısmı dönmüyor. Kaçak olarak kaldıkları için daha fazla ev kirası ödüyorlar. Onu da bırakın, bu konuda da saadet zinciri oluşturulmuş. Bazı kişi ve şirketler vatandaşlardan para toplayıp ev kiralıyor, bunları umreye gidip de Kurban Bay­ramı’nı orada geçirecek olan­lara yüksek parayla veriyorlar. Bunlar arasında vatandaşımızı dolandıranların olduğunu da hatırlatayım.

Kurban Bayramı’nı kaçak olarak Mekke ya da Medine’de geçirenlere Diyanet İşleri Baş­kanlığı’nın sağlık merkezlerinde hizmet verilmiyor. Bu da üzüntü verici bir durum. Hacca gidip de hayatını kaybedenlerin cenazele­ri Türkiye’ye getirilmiyor. Orada toprağa veriliyor. Suudi Arabis­tan’da kabir ziyareti de yok. O yüzden orada hayatını kaybe­denlerin mezar da yok...

KUR’A İSTİSMARI MI VAR?

Rahmetli Süleyman Demirel döneminde Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu üye­liğinde bulunan emekli Mülkiye Başmüfettişi Recep Sanal, 2013’de hac kurası için başvur­muştu. O günden bu yana kura­da çıkmadı. Diyanet Teşkilatı’nın hac ibadetini ticarete çevirdiğini belirtiyor, kura sisteminin istis­mar edildiğini düşünüyor. Sanal, şunları anlatıyor:

“Hac ibadetini rant ticaretine çeviren Diyanet; kendi imka­nıyla umreye giderek orada hac görevini de tamamlamak isteyen ahaliyi, durduk yere Suudi devle­tine ihbar etmiş! Tekeline aldığı bu ibadeti yapmak isteyen hacı adaylarını ‘yolunacak kaz’ gibi görme ısrarından vazgeçmiyor.

ÇEŞİT ÇEŞİT HACI

Suudi devleti tarafından devletimize tanınan ve Diyanet tarafından kullandırılan hac kontenjanları istismar ediliyor. Kuralar sanki İzmir işi çift gözlü torbadan çekiliyor ve torpili olmayanların şansı sıfır gibi. Öte yandan minareyi kılıfına uydura­rak yapılan aleni istismarlar (VİP hacı, yandaş hacı, kontenjan hacısı, teşkilat hacısı, harcırah hacısı, eş-dost hacısı...) da işin cabası.

Kontenjan istismarcıları yü­zünden her sene kuraya katılan normal vatandaşa sıra bir türlü gelmiyor! Örneğin bendeniz 11 yıldır hac kurasına katılıyorum fakat henüz sonuç alamadım. Diyanet’ten umudumu kesince Suudiler’in geçen sene başlat­tıkları turist vizesi uygulaması sayesinde bu yıl (2024) kendi imkanımla iki kere umreye gittim. Ziyaretlerimin her birini Diyanet’in normal umre fiya­tının üçte birine mal ettim. Bu uygulama hac için de geçerli hale gelirse en azından eğitimli insanlar aracıya/tefeciye muh­taç olmadan gidip ibadetlerini yaparlar. Diyanet işte bu yolun açılmasını istemiyor.”

Sanal, geçmişte de Diyanet’i denetlemişti. Önerisi şu: AKP üyesi olanların kimlik numara­sıyla, hacca gidenlerin kimlik numaralarının karşılaştırılma­sı... Hacca sadece AKP üyesi olanların öncelikle gönderildiği iddiası da yaygın... Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu konuya açıklık getirmesi gerekiyor. Yıllardır hacca gitmeyi bekleyenler için çözüm bulunmayacak mı? Nasıl bir çözüm getireceği de açıklan­malı.