Zamanın sessizlikle örülü bir yanı varsa, kaçıp oraya saklanmanın ve arınmak için göğe uzun uzun bakmanın da bir zamanı olsa gerek.

Nereye dokunsak, hangi sorudan başlasak?

Geçinemeyen insanların durumundan habersiz, asgari ücreti yüksek bulan Maliye Bakanı’ndan bahsetmeden olmaz.

Suriyeli göçmenler meselesi her gün biraz daha gündemi kasıp kavururken üstelik...

2 Temmuz’un üstünden 31 yıl geçmişken ve daha her şey demince gibi alev alevken...

“Sinan Ateş’in kanı yerde kalmasın” diyenler arasında eski dava arkadaşlarının olmamasına ne demeli?

Dünyanın her yeri savaşlarla kan gölüne dönmüşken “üçüncü dünya savaşı çıkacak” demek de biraz mantıksız değil mi?

★★★

Bütün bunlardan bahsedebiliriz elbet.

Ancak hayatın başka yüzünden bahsetmenin de yeri ve zamanı şimdi.

İnsanın doğduğu yer annesi gibidir.

Nâzım Hikmet “Saman Sarısı” şiirinde “İki şey var ancak ölümle unutulur/Anamızın yüzüyle şehrimizin yüzü” demişti.

Cilavuz Eğitim Kültür ve Sanat Festivali için doğduğum ilçe Susuz’a geldim ve çocukluk arkadaşlarımla zaman geçirip memleketin yakıcı gündeminden uzak zaman geçirmenin sessizliğini yaşadım.

Çalışkan ve heves dolu Susuz Belediye Başkanı Oğuz Yantemur bu yıl bir festival düzenleyerek birçoğumuzu bir araya getirdi.

Şiirden, şarkıya uzanan bir uzun yol hikayesi için alan açtı hepimize.

★★★

“Kars’a şiir gitmiyor” demişti “Yalnızız Cemal Abi” şiirinde Haydar Ergülen.

Aşık Şenlik’in memleketi burası, halk aşıkları ve şairler yetiştirdi, şarkılar ve şiirler armağan etti bize.

Uzakta, beyaz ve yalnız bir kent Kars.

Cemal Süreya, “bir elinde mendil/ öbüründe kuş sesleri” dizeleriyle bitirdiği şiirini yazarken, “Kars çocukların da Kars’ı” dememiş miydi?

“Hohlasan gök buğulanacak” sanki yine.

Serin değil de soğuk buralar, iyi ki öyle.

Ama eski dostlar, yakın arkadaşlar, çocukluk günlerimiz gelip toplandı ve festivalde geçmişimizin sıcaklığı yer buldu kendine.

★★★

Bir yerde Can Yücel’in Cilavuz Köy Enstitüsü’nde öğrenci öğretmenlerle çekilmiş fotoğrafı vardır, emin olun. Firdevs Gümüşoğlu’na başvurmanız yeterli.

Şair Eray Canberk’in de buralara yolu düştüğü, eşinin ilk tayin yeri olması nedeniyle 60’lı yıllara doğru Kars’ta bir süre yaşadığı ve misafir olarak Cilavuz’a geldiğini okumuştum Virüs dergisindeki bir söyleşide.

Kars’tan şair gitmiyor da diyebiliriz Haydar Ergülen’e nazire niyetine.

★★★

Çocukluk arkadaşım C. Hakkı Zariç’in Kars üzerine yazdığı nice şiiri okudum ki, her biri yaşadıklarımızın ve bize yaşatılanların bir ayrıntısını saklar dizelerinde.

“Kar altında sevişmenin göğsündeki homurtudur

Hoşça kal şarkısının nakaratıdır Susuz” demişti bir şiirinde...

“De ki Aşık Şenlik kent meydanında uzunca suskunluk/

Sarıkamış’tan Horasan’a çam ağaçları kundaklıyor belleğimi” derken de Kars’tan Ankara’ya Mercedes 302 otobüslerle yaptığımız 16 saatlik yolculukları hiç unutamayışımızı kastetmiş olabilir mi?

★★★

Ümit Kaftancıoğlu’ndan Dursun Akçam’a, Ataol Behramoğlu’ndan Soysal Ekinci’ye nice yazar ve şairimizin doğduğu, okuduğu, beslendiği ve hayata dair itirazlarını çoğalttığı memleketin birbirinden güzel açan çiçekleri değil mi her biri?

Her şey üstümüze gelip içimize saklandığımız günlerde uzun yola çıkmak gibi Kars’ta olmak.

Yalnızlıktan bahsediyor neredeyse bütün şairler Kars’tan söz ederken.

Bir yalnızlık olarak şiirlere giren Kars’ın yalnızlığı ise artık belirgin bir gerçeklik.

Nicedir sadece Kars’a değil, memleketin hiçbir yerine şiir gitmiyor. Kars ne kadar yalnızsa Burdur ya da Kayseri, Mardin ya da Tekirdağ da o kadar yalnız.

Memlekette asgari ücret ya da emekli ücreti sabit kaldıkça, enflasyon ve geçim derdi arttıkça kentler yalnızlıkta birleşmiyor mu sizce de?

Bir sözcükten yola çıkıp yoksulluğun bütün hallerini yaşıyor artık insanlarımız. Yalnızlık ve yoksulluk bir memleket gerçeği olarak her geçen gün daha bir yer ediyor hayatımızda. Bu yoksulluk hali Kars’ta ya da Sinop’ta aynı yalnızlık halinde yaşatıyor kendini.

★★★

Aynı sevinçte bizi bir araya getiren hayat, aynı yoksullukla sınamaya devam ediyor. Sevinci bizimle paylaşan ve bundan kendine ait payı fazlasıyla almak için ekranlarımızdan bir an olsun çekilmeyen iktidar, söz yoksulluğa gelince ortada görünmüyor. Olmamış, belirleyen ve yoksullaştıran kendisi değilmiş gibi çıkıp yüzümüze karşı bizi suçlamaya devam ediyor.

Annemizin yüzü ve şehrimizin yüzü gün geçtikçe daha bir yalnızlaşıyor.