Sevgili okurlarım ne hallere düştük, başlıkta kullandığım sözcüğün doğrusu nedir, vallahi bilmiyorum.

Kayyım mı kayyum mu!

Son günlerin ‘moda’ sözcüğü.

Karşımıza sık sık çıkıyor ve anlaşıldığı kadarıyla bundan sonra da çıkacak.

Bu sözcük bazı yayın kuruluşlarında kayyım, bazılarında kayyum olarak geçiyor.

Arapça olsa gerek de, doğrusunu bilemiyoruz.

Neyse, esas konumuza gelelim...

★★★

Şimdi kafalarda önemli bir soru var...

Bu iktidar günün birinde İmamoğlu’nu da görevden alır mı?

Onun yerine de dışarıdan biri kayyum olarak atanır mı?

Hiç kimse olmaz olmaz demesin zira Türkiye’de olmaz olmaz!..

İstanbul Büyükşehir başımızdaki AKP iktidarının bir numaralı kalesi idi.

Yetki alanı geniş, maddi ve manevi olanakları sonsuzdu. Bugün de öyle.

İstanbul’u kaybeden AKP gerçek bir şok yaşadı, kafasına balkondan tuğla düşmüş gibi oldu.

★★★

AKP halen bu ağır hezimetin acısını yaşıyor ve bu süreç İmamoğlu görevden alınmadıkça devam edip gidecek.

Günün birinde alırlar mı?

Neden olmasın.

Hiç kuşkunuz olmasın, kayyum atanacak belediyeler şimdiden sıraya sokulmuştur bile... Hele de Doğu ve Güneydoğu’da DEM’in kazanmış oldukları...

★★★

Bu iktidarın amacı belli...

Toplumu germek, sinirini bozmak ve bu gerilimi ne pahasına olursa olsun sürdürmek

2002 yılında iktidara geldiler ve bu süreci bize 22 yıldan bu yana yaşatıyorlar.
Onların gündemi ile halkın gündemi farklı.
Sadece günümüze bakalım.
Halkın gündeminde enflasyon var, yolsuzluk ve hırsızlıklar var.
İktidarın gündemi ise epeyce farklı!
Bol palavra, İsrail düşmanlığı ve Filistin övgüleri yer alıyor.
Devletle millet farklı kulvarlarda koşuyor, milyonlarca insanımız Tayyipgillerin sorumsuzluğu nedeniyle arada eziliyor.

★★★

Belediye kadrolarının görevden alınma gerekçesi olarak “PKK terör örgütüyle işbirliği” yaptıkları gösteriliyor. İddia bu!
Şimdi yakın geçmişe kısaca bakıp bazı olayları anımsayalım.
AKP hükümetinden gelen talimat doğrultusunda ilginç bir olay yaşamıştık,
Habur sınır kapısından devletin izniyle giriş yapan 50 dolaylarında terörist otobüslerle Diyarbakır’a getirildi. Yollarda örgüt bayrakları açıldı, büyük tezahürat yapıldı.
Ancak işin püf noktası başkaydı.
Üniformalarıyla gelen bu teröristlerin ‘aklanması’ gerekiyordu...
Ve aklandılar!

★★★

Yol üzerinde, Habur’da seyyar bir mahkeme kuruldu. Kamuoyunda çadır mahkemesi olarak bilinen bu mahkeme teröristleri sözüm ona yargıladı ve hepsini birkaç saat içerisinde serbest bıraktı.
Böyle bir rezalet, böyle bir hukuk skandalı Cumhuriyet tarihinde o güne kadar görülmemişti.

★★★

Bu iktidarın ‘PKK marifetleri’ saymakla bitecek gibi değil.
Bunlar büyük Diyarbakır mitinginde Apo’nun mektubunu okuttular. Büyük tezahürat yapıldı.  
Peki, devlet PKK ile doğrudan pazarlığa girdi mi?
Evet girdi!
Pazarlık masası Norveç’in başkenti Oslo’da kuruldu.
Orada PKK’nın üst düzey yetkilileriyle  birlikte bizim devletin en üst düzey temsilcileri de yer almıştı.
Heyetimizin başkanlığını MİT’in Müsteşar Yardımcısı yapıyordu.
İsveç ve Norveç hükümetinin yetkilileri de gözlemci olarak çağrılmıştı. Konuştular, belli konularda uzlaştılar.
Toplantının tutanaklarını bir süre sonra PKK medyaya servis etti.

★★★

Sevgili okurlarım, siz şimdi lütfen şu çelişkilere bakınız!..
Bir yanda MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bey çağrıda bulunuyor...
“Gelsin Apo, çıkaralım İmralı’dan ve Meclis kürsüsünde konuşsun!”
Konuşanlar kervanına dün Bülent Arınç da katıldı:
“Genel af ilan edilsin ve Apo bırakılsın.”
Sen bir yanda bunları söyleyeceksin, öbür yanda ise PKK ile temasta oldukları gerekçesiyle seçilmiş belediye başkanlarını görevden alacaksın! Olacak şey değildir.
Çadır mahkemesi kuran sensin.
Oslo’da PKK ile pazarlık masasına oturan, Osman Öcalan’ı seçimlerden önce TRT’ye çıkaran yine sensin.
Sen neymişsin be abi!