Yatağa girip de şilteyi çekince, saklambaç oynadığımı sanıyorlar, onlar da kaçıp saklanıyorlar, dört bir yanda ikişer kulak gözüküyor...…
Ses çıkmayınca, tam uykuya dalacakken “yakaladım” diye atlıyorlar insanın üzerine...…

*

Pıtır bebeklerini de peşine takıp getirdi, onlara benim yastığımın üzerinde uyumalarını öğretti gitti...…
Boyunlarını büküp şaşı şaşı baktıkları zaman, onlarla oynamayıp da dışarı atabiliyorsan at...…
Uyanınca, birbirlerinin üzerine
atlamaca oynuyorlar...…
Gece saat üç...…

*

Sabaha kadar uyumaz bunlar...…
Uyutmadıkları herkes kalkıp oturunca, uykuları geliyor...…
Gece tepende bekliyorlar, istersen kıpırda...…
Uyurken bir yerini kaşıyamıyorsun mesela...…
Derin uykudayken ola ki kaşınıp da şilte kıpırdayınca, bunu oyunun devamı sanıp, hep birlikte atlıyorlar kıpırdayan yere...…

*

Gece geç vakit artık kurtulmak için aşağı inip dolabının kapısını açıp kapatmak lazım… Dolap sesi ile hepsi aşağı koşup daire şeklinde diziliyorlar...…
Ama sen “Yatak boşaldı” diyerek merdivenleri ikişerli atlayarak koşarken, kedilerin hızını yakalayamıyor insan...…
Senden önce hepsi yastıkta...…

*

Yok eğer onlardan önce kendini atıp yorganı kafana çektiysen, bu kez “Ya dolabının içinde kedi kaldıysa?” diye takılıyor kafana...…
İstediğin kadar kendi kendine “Kalmamıştır, kalsaydı görürdüm” de...…
Kalkıp, buzdolabını açıp içinde kedi olmadığını iyice görüp yatağa dönene kadar, sana yer yok zaten...…

*

Ne kadar hızlı çıkıyorlar merdivenleri...…
Hızlarına tek yetişen; aşağıda bir şangırtı koptuğunda “Senin antika (!) vazon var ya, o gitti...” dememle, Andree’nin aşağı inme hızı...…

*

Olsun...…
Candır, can...…
Bu kadar olay içinde kedilerin sırası mı demeyin; kedi meselesidir hepsi...… Kesmek ile yaşatmak arasındaki farktandır tümü...…
Ölüm, kan, gözyaşı içinde yaşanan bu topraklarda, aynı suyu içen insanların dahi birbirlerine acımadıkları acılar dünyasında, bir kedi yavrusunun bakışlarındadır Tanrı...
Bu nefretlerin insanı olmanın günahı içinde, ona bakıp yalvarabilirsin ancak:
“Bağışla...”