Giriş yapıp ana konuya sonra geçeceğim...

Dediler ki:

İdeolojiler öldü...

Dediler ki:

Eşitsizlik doğaldır.

Dediler ki:

Eşitsizlik, büyük badirelere yol açmadan esaslı biçimde değiştirilemez.

Bu denilenler yalandır.

Eşitsizlikler, çeşitli gerekçeler ile meşrulaştırılıyor. Tarihte buna yaslanan ideolojiler üretildi. Örneğin: Yedi yıl Amerikan başkan yardımcılığı (1825-1832) yapan John C. Calhoun köleliği, olumlu iyilik gördü!

Neoliberalizmin kurucu “atası” Friedrich Hayek farklı değildi; ona göre eşitsizlik piyasa özgürlüğü için olumlu iyilikti!

Gelir eşitsizliği konusunda yaptığı çalışmalarla bilinen Fransız ekonomist Thomas Piketty’nin “Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital” kitabı -Türkçe dahil- 40 dile çevrildi. Kamucu/Keynesyen yaklaşımları çok ses getirdi. (Keza bu dönem Nobel ödüllü Amerikalı ekonomist Joseph E. Stiglitz’in “Eşitsizliğin Bedeli” kitabı da hayli yankı buldu.)

Piketty’nin “Kapital ve İdeoloji” kitabı da bu yaz dilimize çevrildi. Bu son kitaptan -dikkatli okumanızı isteyeceğim- bir alıntı yapacağım:

★★★

-“ Eşitsizlik, ekonomik ya da teknolojik değildir.

Eşitsizlik, ideolojik ve politiktir. Diğer bir ifadeyle:

Piyasa ve rekabet...

Kâr ve ücret...

Sermaye ve borç...

Vasıflı işçiler ve vasıfsız işçiler...

Uyruklar ve yabancılar...

Vergi cennetleri ve rekabet gücü...

Böyle şeyler aslında kendinden menkul gerçekler değildir. Bunlar tamamen bizim devreye sokmaya seçtiğimiz, kategorilendirdiğimiz hukuki, mali ve politik sisteme dayanan sosyal ve tarihsel kurgulardır.

Bu tercihler her şeyden önce, her toplumun sosyal adalet ve adil ekonomiden, mevcut farklı gruplar ve söylemler arasındaki politik ideolojik güç ilişkilerinden hareketle meydana getirdiği temsillere gönderme yapar.

Bunlar bilhassa düşünsel ve ideolojiktir. Diğer bir ifadeyle, fikirler ve ideolojiler tarihte önem taşırlar.

Bunlar sürekli yeni dünyalar ve farklı toplumları hayal etmeyi, onları biçimlendirmeyi mümkün kılar...”

★★★

Piketty son araştırması sonucunda diyor ki:

-1980’ler, 1990’lardan sonra dünyada ekonomik eşitsizlikler inanılmaz tırmanış gösterdi. 21’inci yüzyılda karşı karşıya olduğumuz en endişe verici durum budur...

Kitabı okurken aklıma Kemal Kılıçdaroğlu geldi! Ne alaka değil mi?

Kafamdaki soru şu oldu:

-Türkiye’deki eşitsizlikleri hayata geçiren neoliberalist hegemonyanın bürokratları kimlerdi?

Gelir dağılımı adaletsizliğini zenginler lehine bozan ekonomi-politik sistemin vergi memurları vs. maliyecileri kimlerdi?

Mesela: Eşitsizliğin ana kaynağı, gelir vergisindeki tavan oranını zenginler lehine değiştiren kararları hangi hesap uzmanları hayata geçirdi?

“Mali disiplin” yalanıyla sosyal devlet kurumlarını yıkan, vergi adaletsizliği yapan ekonomi politikaları hangi bürokratlar hayata geçirdi? IMF “reçetelerini” uygulayan bürokratlardı bunlar...

Söylesenize:

-Kılıçdaroğlu, Bağ Kur genel müdürü neden yapıldı?

-Kılıçdaroğlu, Sosyal Sigortalar Kurumu genel müdürü neden yapıldı?

-Kılıçdaroğlu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müsteşar yardımcısı neden yapıldı?

-Kılıçdaroğlu, ulus devleti yıkan neoliberalizmin hakim olduğu bu dönemde ne yaptı da “yılın bürokratı” seçildi?

Hatırlatırım; özellikle 1990’lar neoliberalizmin yayılma-genişleme dönemiydi. İktidarların bürokratlar eliyle, emekçiler aleyhine maliye politikası kullanmayı artırdığı süreçti...

Thomas Piketty kitabının “büyük dönüşüm” adını verdiği üçüncü bölümde eşitsizlik kaynağı maliye politikalarından bahsederken aklıma bu sorular geldi?

Son 30-40 yıldaki maliye politikalarının ideolojik arka planını hiç tartışmıyoruz. CHP büyük kongresine giderken tek konu “bana hangi koltuğu vereceksin” talebi! Ne oldu Atatürk’ün ahlaki idealizmine? Yazık. Vasatlık bulaşıcı oldu.