ABD Başkanı Donald Trump'ın Oval Ofis'te Cristiano Ronaldo'ya "Beyaz Saray'ın altın anahtarını" sunarken çekilen pozları, dünya medyasında geniş yer buldu. Aynı Trump yönetimi, 2026 Dünya Kupası'nı izlemek için ABD'ye gelmek isteyen Haitili futbol taraftarlarına kapıları kapatma kararı aldı. Bu ikiyüzlü tablo, sporun birleştirici gücü iddiasıyla gerçek politika arasındaki uçurumu gözler önüne seriyor.

Trump'ın Ronaldo'ya verdiği özel anahtar, sadece bir hediye değil, aynı zamanda sembolik bir mesaj:

"Siz özelsiniz, siz değerlisiniz."

Ronaldo'nun ABD'nin geçmişte muhalif gazeteci ve yazar Cemal Kaşıkçı cinayeti ve insan hakları nedeniyle sert bir şekilde eleştirdiği Suudi Arabistan'da futbol oynadığının, Portekizli yıldızın Beyaz Saray ziyaretine Suudi Arabistan yetkililerinden oluşan bir heyetin başında bulunan Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile birlikte gittiğinin altını çizmek lazım...

Ancak aynı özen, Haiti gibi yoksul ülkelerden gelen futbolseverlere gösterilmiyor. Dünya Kupası, artık sadece elitlerin ve ayrıcalıklıların katılabildiği bir etkinliğe dönüşüyor mu? Bir tarafta özel jetlerle seyahat eden yıldızlar, diğer tarafta vize alamadığı için hayallerini izleyemeyen taraftarlar...

Futbol, her kesimden insanı bir araya getiren, kültürler arası diyaloğu güçlendiren evrensel bir dil olarak kabul edilir. Ancak Trump'ın uyguladığı katı vize politikaları, bu evrensellik iddiasını temelden sarsıyor. Haitili taraftarlar, sadece futbolun büyüsünü yaşamak istiyor ama siyasi kararlar bu hayali engelliyor. Oysa spor, tam da bu sınırları aşmak için var olan bir olgu değil mi?

Trump yönetimi, kararını "güvenlik endişeleri" ile gerekçelendiriyor. Ancak bu argüman, genelleştirilmiş ve ayrımcı bir bakış açısını yansıtıyor. Binlerce masum taraftar, potansiyel risk gerekçesiyle cezalandırılıyor. Bu durum, "toplumsal güvenlik" adı altında bireysel hakların nasıl görmezden gelinebileceğinin de bir göstergesi.

FIFA, Dünya Kupası'nı "dünyanın birleştiği bir festival" olarak pazarlıyor. Ancak bu festival, sadece belirli coğrafyalardan ve belirli ekonomik sınıflardan insanlara hitap ediyor. Trump'ın Haitili taraftarlara yönelik tutumu, küresel futbol endüstrisindeki bu çarpık düzene ayna tutuyor. Futbol artık sadece bir spor değil, aynı zamanda küresel eşitsizliklerin ve siyasi çıkarların bir aracı haline gelmiş durumda.

Trump'ın Ronaldo'ya gösterdiği lüks yaklaşım ile Haitili taraftarlara yönelik dışlayıcı politika arasındaki tezat, modern dünyanın çelişkilerini gözler önüne seriyor. Futbol, sadece stadyumlarda oynanan bir oyun olmaktan çıkmış, uluslararası ilişkilerin ve siyasi mesajların bir parçası haline gelmiştir.

Gerçek futbol aşkı, sadece yıldız oyunculara değil, en arka sıradaki taraftara da değer vermekle başlar. Dünya Kupası, statlarda yankılanan tezahüratlar kadar, o tezahüratı yapmaya gelemeyenlerin sessizliğini de duyabilmeli.

Çünkü futbol, herkes içindir; sadece seçilmişler için değil.