Türkiye’nin Nobel’i Koç Bilim Ödülü sahibi Prof. Atatüre Sözcü’ye konuştu...

“Türkiye’de başarı elde etmek daha zor. Hem tutkuyla bilime odaklanacaksınız hem de daha aydın bir ülke için biat kültürüyle, liyakatsızlıkla mücadele edeceksiniz, çok kıymetliler”

Türkiye’nin prestijli bilim ödüllerinden Koç Üniversitesi Rahmi M. Koç Bilim Madalyası’nın bu yılki sahibi, 1874’ten bu yana 30 Nobel Ödüllü bilim insanına ev sahipliği yapmış Cambridge Üniversitesi Cavendish Laboratuvarı’nın başında olan başarılı, yakışıklı, Cumhuriyet’in değerlerine bağlı bir isim; Prof. Dr. Mete Atatüre. Daha yakından tanıyalım istedim ve merak edilenleri sordum.

- Mete Bey önce sizi tanıyalım. Ne zaman, nerede, nasıl bir aileye doğdunuz?

Ailede anne tarafı İzmir, baba tarafı İstanbul, iki taraf da aslen Balkan göçmeni. Babamın subayken görevi nedeniyle bulundukları Kayseri’de doğdum. Annemin ressam olması, babamın hem bilime hem siyasete ilgisi çok yönlü bir ev ortamında büyümeme yol açtı. Geriye dönüp baktığımda bunun benim kimliğimin oluşmasında etkisini görebiliyorum. Sevgisi bol ve paylaşmaktan çekinmeyen, vatansever, hümanist, dürüst bir aile. Annem ve babam özel insanlar ve üzerimdeki etkileri haliyle çok büyük.

- Nasıl bir eğitim aldınız?

Babamın tayinleri nedeniyle çok seyahat ettik, ilkokuldan liseye kadar yılaşırı okul değiştirdim diyebilirim. (4 ilkokul, 2 ortaokul, 2 lise) İzmir’de adı sonra Hakimiyet-i Milliye olan Ulusal Egemenlik İlkokulu’ndan mezun oldum. En son da iki yıl öğrencisi olduğum Ankara Gazi Anadolu Lisesi’nden mezun oldum. Özellikle o dönem Anadolu liselerinin eğitim kalitesi hâlâ bilincimizde, öğrenciyi üniversite eğitimi için gerekli bir donanımla hazırlayan bir sistemdi. O açıdan biraz şanslıyım tabii. Ayrıca, çok okul değiştirmiş olmanın zararından çok yararı oldu, farklı yaklaşımlar ve yönlendirmelerle büyümüş oldum biraz da.

Prof. Dr. Mete Atatüre 50 yaşında.

FİZİĞİ ABD’DE KEŞFETTİM

- Fizikçi olmaya nasıl karar verdiniz, istediğiniz bu muydu?

Çocukluk döneminde sanata doğru bir yönelme vardı, hatta resme düşkündüm. Annemden etkilendiğim için olsa gerek. Ortaokul döneminde denkleme bilim de dahil olmaya başladı. Babam iki yıllığına ABD’ye göreve gidince oradaki fizik öğretmenimin yönlendirmesi fiziği keşfetmemi sağladı, o sıralarda karar verdim fizikçi olmaya. O yaşlarda öğrenmekten zevk aldığım, yapmak istediğim bir alan bulmuş olduğum için şanslıydım.

-  Bir fizikçi hayatta nasıl soruların peşinden gider?

Aslında fizikçilerin de kendilerine sorduğu bir soru bu. Toplumun genel bilim algısında fizik, kimya, biyoloji diye çok keskin hatlarla belirlenmiş alanlar mevcut. Disiplinlerarası bir konu dediğimizde aklımıza bu kimliği belli alanların birbirine temas ettiği o ince çizgiler geliyor. Oysa, doğayı ve evreni anlamak için soru sormaya başladığınızda o hudutlar belirsizleşiyor. En basitinden, maddenin nasıl oluştuğunu anlamak istiyorsanız doğanın en temel yapıtaşları olan atomaltı parçacıkları araştırmanız, neden bazı maddelerin manyetik diğerlerinin iletken olduğunu anlamanıza çok yardımcı olmuyor. Yani fizik geniş yelpazede soru soran bir bilim dalı ve fizikçiyi tanımlayan da soruyu nasıl sorduğu ile ilgili.

YARATICILIĞA FIRSAT VERİYOR

- Araştırma konunuz ışık ve maddenin kuantum fiziği kapsamında incelenmesi. Böyle söyleyince biz bir şey anlamıyoruz...

Araştırma alanımın en genel adı yoğun madde fiziği; kuantum fiziğinin ilkelerini de kullanarak maddenin katı veya sıvı gibi yoğun hallerdeki davranışlarını ve özelliklerini inceler. Maddenin iç yapısını ve elektron düzenlerini anlamaya çalışırken, kuantum mekaniğinin sağladığı bakış açısıyla yeni özelliklerin nasıl ortaya çıktığını anlamaya çalışıyoruz. Doğada kolayca gözlemleyebildiğimiz halleri var maddenin, suyun katı, sıvı ve gaz olabilmesi gibi. Ancak, maddenin gözlemlenmesi zor olan, hatta doğada kendinden varolmayan özellikleri de mümkün, süperiletkenler, manyetik malzemeler ve yarı iletkenler gibi. Bu özelliklerin neden oluştuğunu anlamak yoğun madde fiziği ve kuantum fiziği gerektiriyor. Dolayısıyla yaratıcılığa epey fırsat veren bir alan. Benim araştırma odağım da kuantum fiziksel özelliklerin gelecekte uygulanabilir olup olmadığını anlamak.

Kuruluş ayarlarına özen şart

- Ekşi Sözlük’te okudum, Cumhuriyet’in 100. yılı kutlamaları için İstanbul’a gelmişsiniz.
Cumhuriyet sizin için ne ifade ediyor, ona yeterince sahip çıkabiliyor muyuz sizce?

Türkiye’ye zaten sıklıkla gelmeye çalışıyorum ama Cumhuriyet’in 100. yılı kutlamalarına gelebilmek güzeldi. Hep farkında olsak da, Cumhuriyet’in hem ne kadar genç olduğunu anımsamak hem de bu kısa süreçte onu yıkmak için ne çok uğraşıldığını fark etmek için önemliydi. Kısa dönem kârı peşinde değil, kuruluş ayarlarının gösterdiği yolda barışçıl, çoğulcu ve eşitlikçi bir ülke olmak için gerçekten özen göstermemiz gerek.

Prof. Atatüre (sağdan ikinci), Cambridge Üniversitesi Cavendish Laboratuvarı’daki  ekibiyle. 

BİAT KÜLTÜRÜYLE MÜCADELE

- Daron Acemoğlu, Aziz Sancar, Gökhan Hotamışlıgil gibi birçok Türk profesör var. Başarılarıyla övünüyoruz, ancak arkasından hep aynı sözü söylüyoruz. Burada olsalardı başaramazlardı. Doğru mu sizce?

Doğruluk payı var tabii, yaşamınızın çeşitli dönemlerinde size sunulan fırsatların daha iyi olduğu ülkeler mevcut. Bunun da türlü nedeni var, genelde gidilen ülkelerin bilime daha çok kaynak ayırması, akademik özerklik ve yaşam kalitesi gibi. Bilimin evrensel doğası nedeniyle bilim insanlarının da kariyerlerinin farklı dönemlerinde farklı ülkelerde yaşaması bence normal. Özellikle doktora sürecindeki o tez hocanızla kurduğunuz usta-çırak ilişkisi her araştırma konusunu her yerde herkesle yapmıyor olmamızın bir nedeni. Ancak, gitmemiş ya da gidip dönmüş olan pek çok bilim insanımız da var ve gayet güzel işlere imza atıyorlar. Bu seviyedeki akademik arkadaşların çoğunun aynı zamanda ülkenin dertlerini de dert edindiklerini görüyoruz bir yandan. Türkiye’de başarı elde etmek daha zor. Hem tutkuyla bilime odaklanacaksınız hem de daha aydın bir ülke için biat kültürüyle, liyakatsızlıkla mücadele edeceksiniz, çok kıymetliler.

BOĞAZİÇİ DİRENİŞİ ÖNEMLİ

- Eğitimde müthiş bir vasatlaşma yaşanıyor. Milli Eğitim sistemimizde ÇEDES diye bir proje var ki, çocuklara cami temizletiliyor. Üniversitelerin hali de ortada. Örneğin Boğaziçi’nde yaşananlar. Dünyaya ve Türkiye’ye baktığınızda ne görüyorsunuz?

Siyaseti bir kenara bırakın, pedagojik açıdan bile ciddi problemler içeriyor yapılanlar. Eğitim aslında kısa süreli hatanın telafisi zor olmayan bir alan, ama bu süreç uzadıkça telafisi de zorlaşıyor, geldiğimiz noktada jenerasyonal kayıptan bahsetmek mümkün artık. Üniversite konusu zaten kanayan bir yara, tepeden kontrol etme hedefli bir yapı var. Akademik özgürlüğü, atanan rektörler ve YÖK’ün kontrol etme çabasının sağlıksız olduğunu düşünüyorum. Birçok üniversitede kabul edilemeyecek şeyler oluyor, Boğaziçi direnişi sadece kendi üniversiteleri için değil Türkiye’nin akademik direnişi için önemli.

Prof. Atatüre ve Duygu Sarışın

Mutluyuz  gerisi bize kalsın!

Atatüre, Rahmi M. Koç Bilim Madalyası’nı almak için ödül törenine oyuncu sevgilisi Duygu Sarışın ile geldi. Onu da sordum, “Birkaç aydır devam eden mutlu bir birlikteliğimiz var. Eğlenceli, heyecanlı, içten, dürüst ve paylaşarak devam ediyor. Mutluyuz, gerisi bize kalsın” dedi.

Kendimi daha çok punk kültürü ile tanımlardım

- Size baktığımızda, sosyal medyanızı incelediğimizde bir de uzun saçlı, yakışıklı, eğlenmeyi seven birini görüyoruz. Bir de sanırım metalcisiniz, değil mi? Nasıl bir hayat rutininiz var?

Özellikle Ankara’nın kendine özgü bir rock kültürü var, orada oluşmuş olan arkadaşlıklar hâlâ devam eder. Rock, metal, tabii ama ben daha çok punk kültürü ile tanımlardım kendimi. Onun başkaldırısı ve inadı ve temelinde olan politik duruş yaşamıma hep bir şekilde dahil oldu. Zamanım oldukça tiyatro, sergi, konser ya da arkadaşlarıma zaman ayırmaya çalışıyorum. Eğlenmeyi seviyorum, işim de buna dahil olduğu için çok şanslıyım tabii.

Yapay zeka kullanımı toplum yararına düzenlenmeli

- Beni tanıyanlar bilir, şu an en korktuğum şey yapay zeka. Haklı mıyım sizce?

Her yeni teknolojide olduğu gibi, yapay zekâ da hem olumlu hem de olumsuz sonuçlar doğurabilir. Örneğin, tıpta hastalıkların erken teşhisine olanak tanıyarak hayat kurtarabilmesi veya eğitimde öğrenciye özel öğrenme süreçleri sunabilmesi gibi olası kazanımlar olabilir. Diğer yandan, üretim süreçlerinde oluşacak değişimler gerek toplu işsizlik, gerek kazançta ve erişimde eşitsizlik gibi toplumsal sorunları daha da derinleştirebilir. Bu nedenle, yapay zekâ kullanımının toplum yararına olacak şekilde düzenlenmesi için siyasetçiler, bilim insanları, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşların birlikte hareket ederek, teknolojiye dair kuralları ve politikaları katılımcı bir yaklaşımla belirlemeleri büyük önem taşıyor, ama bunu ne kadar başarabiliriz emin değilim.

Tahmini zor 10 yıl geliyor

- Teknoloji çok hızlı gelişiyor. Bir 10 sene sonra neyle karşılaşacağız sizce, öngörünüzü alabilir miyim?

Teknolojinin gelişme sürecine baktığınızda ne kadar yol katettiğimizden bahsediyoruz genelde, ancak benim ilgimi daha çok çeken bu gelişmelerin ivmesi. Yani gittikçe daha da hızlı gelişiyor her şey. Bu hesapla, özellikle yeni teknolojilerin yaşamımıza daha derinden girmesiyle tahmini bile zor bir 10 yıl bizi bekliyor. Bu pencereden baktığımda en büyük atılımların tıp biliminde olacağını düşünüyorum. Özellikle, rahatsızlıklar oluşup geliştikten sonra tedavi etme yaklaşımından engelleyici (ya da önlem alıcı) tıp yaklaşımı daha çok yaşamımızda olabilir.