Önce olayı anlatayım. Benim 1970’lerde oturduğum apartman yıkılıp yenisi yapılıyor. Şu bildiğiniz sıradan rantsal dönüşüm projelerinden biri. Benim oturduğum dairede benden sonra kardeşim oturduğu için, elektrik aboneliği benim adıma devam etmişti. Geçenlerde daireyi boşalttı ve son elektrik faturasını da ödeyip makbuzu bana getirdi.
Elektriğin kestirilmesi ödevi, abonelik benim adıma olduğundan bana düştü. Ben de Kadıköy’deki dağıtım şirketine gidip kapatma işlemini, çok kolay bir şekilde yaptırdım. Bankodan ayrılırken işlemi yapan memura depozitomu geri almak istediğimi söyledim. O da “pek tabii depozitonuz iade edilecek” dedi. “Peki, verin öyleyse” dedim. “On gün sonra buraya tekrar gelip alacaksınız” dedi. Haklıydı, son fatura ödemesinden sonra da tüketim devam etmiş olabilirdi. İade edilecek miktar belli değildi. Ama beş on lira almak için on gün sonra tekrar o binaya gitme mecburiyetinden hoşlanmadım. Teşekkür edip oradan ayrıldım. Eve gelince, bir sureti bana verilen “elektrik kapama belgesine” baktım. Gördüm ki; para iade için iki yol vardı. Birincisi “Hesaba İade” ikincisi “Nakit İade” idi. Tercih müşteriye bırakılmıştı. Ama bana tercihim sorulmamıştı. Altında “ıslak imzam” olan forma baktım, gördüm ki; şirket “Nakit İade” kutucuğuna (x) işaretini matbu olarak, benim adıma daha önce kendisi koymuş bile. Hukuk budur işte!
KÂR MAKSİMİZASYONU BU DEĞİLDİR
Niçin böyle davrandığını çözmeye çalıştım ve şu kanaate vardım. Yönetim, patronlarının menfaatini kollama kaygısıyla olacak, depozitoları mümkün mertebe iade etmeme kararı almış. Depozito iade işini zorlaştırırsak bu işi kısmen de olsa başarırız demişler. Müşterilerine sözde, idareye ikinci defa gelmeden, “Hesaba Havale” ile depozitodan kalan kısmı geri alma imkânı sunmuşlar, ama bunu pratik olarak ortadan kaldırmışlar. Bu kurnazlığın, firmanın itibarı üzerinde yaratacağı olumsuz etkiyi ise boş vermişler.
KURUMSAL İLİŞKİLER MÜDÜRÜ OLMAZ
Geçen hafta aramızdan ayrılan bu alanın ustası eski arkadaşım Alâeddin Asna’yı yâd ederek söze devam edeceğim. Şimdilerde adına “kurumsal ilişkiler” denilen “halkla ilişkiler” faaliyetlerinin çıkış amacı, patronların, halk indinde pek de yüksek olmayan itibarlarını parlatmaktı. Patron yerine “tepe yönetici” de diyebilirsiniz. Bu yanlış amaç maalesef halen sürmektedir. Hâlbuki nihai amaç “müşteri ilişkilerini” geliştirmektir. Kurumsal ilişkiler, dolaylı da olsa sonunda bu amaca hizmet etmelidir. Kurumsal ilişkiler ile müşteri ilişkileri bir bütün olarak ele alınmalıdır. Birinin inşa ettiğini, diğeri yıkmamalıdır. Aksine, bu etkinlikler birbirini tamamlamalıdır. Kurumsal ilişkileri geliştirmek de, kurumsal ilişkiler müdürünün kendi başına yapacağı bir iş değildir.
Adına ister halkla, ister kurumsal, ister paydaşlarla ilişkiler deyin, bir kurumun yaşam çevresiyle ilişkilerini tasarlayan kişi sadece bir senaristtir. O, bir iç danışmandır. Oyuncular, kurumun patronundan, rütbesiz memuruna kadar herkestir. Bu iş, gazeteci tavlayarak medyada patron ismi ve patron resmi yayımlatmak da değildir. Çünkü velinimet olan patron değil, müşteridir.
SON SÖZ: Bitmeyen itibar, servet değildir.