Gelecek hafta Çarşamba akşamı saat 20.15’ten itibaren, Sözcü Televizyonu’nda, genç gazeteci kardeşlerimle sahtekarların, vurguncuların, tüyü bitmemiş yetim hakkını yağmalayan hırsızların, dolandırıcıların, her türlü suç örgütünün korkulu rüyası ARENA programını yeniden başlatıyoruz.

Önceki gün üzerinde çalıştığımız dosyaları değerlendirirken Cem Özkeskin kardeşim sahte bir MİT (Milli İstihbarat Teşkilatı) mensubu haberinden söz etti. Sahte MİT’çinin serüvenlerini şaşkınlık içinde dinlerken, vaktiyle İstanbul’da üç emekli polisin kurduğu “Sahte Polis Karakolu” olayını hatırladım.

★★★

Hemen anlatayım:

1950’li yıllarda Sirkeci’deki Eminönü Emniyet Amirliği’nde görevli üç polis memuru emekli olurlar. Emekli olurlar ama, geçim kaygısına da düşerler. Bunun üzerine birlikte bir iş yapma konusunda kafa yormaya başlarlar.
Şu işi yapalım, yok bu işi yapalım derken, içlerinden biri parlak(!) bir düşünce atar ortaya: “Karakol kuralım !..”

Ölçerler, biçerler ve kuracakları karakol için Küçükpazar’da bir bina kiralarlar.

Daha önceden Sirkeci Emniyet Amirliği’nde görev yaptıklarından ve çevrede tanındıklarından özellikle bu bölgeyi seçerler. “Küçükpazar Karakolu” yazan tabelayı yaptırıp, binaya asarlar.

Üç kafadar emekli, masaydı, sandalyeydi, daktiloydu, dosyaydı, kağıttı, stampaydı, mühürdü, bir karakolda bulunması gereken her şeyi alıp karakolu tefriş ettikten sonra, herhalde dünyanın ilk sahte polis karakolunu hizmete açarlar!..

O sırada da Eminönü Emniyet Amiri değiştiğinden, yeni gelen, bölgede Küçükpazar Karakolu diye bir karakol olup olmadığını bilmemektedir.

★★★

Bu arada, gerçek bir karakol hangi görevleri yerine getiriyorsa, sahtesinde de aynı işler normal seyrinde yapılmaktadır. Üç kafadar yeni tayin olan Eminönü Emniyet Amiri’ne de bir kutu çikolatayla “Hoşgeldin”e bile gitmeyi ihmal etmezler. Ziyaret sırasında memur azlığından yakınıp, takviye memur talep ederler. Amir de, “Bende memur çok, birkaçını sizde görevlendirelim” diyerek Küçükpazar Karakolu’nun emrine üç polis memurunu verir. Böylece bir karakolda olması gereken tüm düzenek tamamlanmış olur.

★★★

Evraklar gelmekte, evraklar gitmekte, yazışmalar dosyalanmakta, suçüstüler yapılmakta ve zanlılar adliyeye gönderilmektedir.

İşler o kadar aksamadan ve mevzuata uygun yürümektedir ki, izin programları bile oluşturulmakta ama karakolun “kurucu” üç memurundan ikisi izne ayrılırsa biri işler karışmasın diye mutlaka karakolda kalmaktadır. Maaşlar ise esnaftan toplanan paralarla verilmektedir.

İki memurun yine yıllık izin kullandıkları bir gün, nöbetçi bıraktıkları arkadaşlarının bir yakını vefat edince, o da iki üç günlüğüne memleketine gitmek zorunda kalır. Aynı günlerde de Eminönü Emniyet Amirliği’nden bir memur, geçici görevle Küçükpazar Karakolu’na gönderilir. Bu memur daha önce İl Emniyet Müdürlüğü’nde karakolların kömür dağıtım işini yaptığından İstanbul’daki tüm karakolları ezbere bilmektedir. Küçükpazar Karakolu diye bir karakolda görevlendirilince şaşırır.

Karakoldaki diğer memurların da pek bir şey bildikleri yoktur. Bu arada kış yaklaşmış, ancak Küçükpazar Karakolu’na henüz kömür filan gelmemiştir. Bir gün kendine iş edinir, “Herkesin karakolunun kömürü verildi de bizimkine niye gelmiyor?..” diye meraklanıp Emniyet Müdürlüğü’nün kömür dağıtım bölümündeki eski arkadaşlarının yanına gider.

Sahte olarak kurulduğu söylenen İstanbul’daki Küçükpazar Karakolu.

★★★

“Ya hu arkadaş, herkesin karakoluna kömür verdiniz de bizim karakola niye vermiyorsunuz?..”
“Sizin karakol neresi?”
“Küçükpazar Karakolu!..”
“Nerede bu karakol?”
“Unkapanı’nda!..”
“Biz öyle bir karakol bilmiyoruz!..”
“Nasıl olur, binası var, memurları var, ben de orada görev yapıyorum!..”

★★★

Hemen tüm karakolların listeleri çıkarılır, ama böyle bir karakolun izine rastlanmaz!.. Yine de eski arkadaşlarının elini boş göndermez, kömürü verirler. Kömürün geldiği gün, sahte karakolun kurucusu üç memur da izinden dönmüş, ekmek tekneleri karakolda göreve başlamışlardır!..

“Ne var ne yok arkadaşlar?..”
“İyi, ne olsun..”
“Biz yokken ne yaptınız?..”
“Kömür aldık!..”
“Ne kömürü?..”                                    

Üç kafadar, karakolun elektrik, su ve kömür giderlerini kendi ceplerinden karşıladıkları için kafalarında bir şimşek çakar. Üçü de şaşkın bir ifadeyle birbirlerine bakakalırlar. Ama yapacakları bir şey de yoktur. Kömürü geri de gönderemezler.

Olanı biteni gözleyen ve kömürü temin eden memur, ertesi gün yanına bir arkadaşını da alıp Eminönü Emniyet Amiri’ne gider. Yaşadıklarını amire anlatırlar.

Emniyet Amiri, bu iki polis memuruyla İstanbul Emniyet Müdürü’nün huzuruna çıkar.

★★★

Zamanın Emniyet Müdürü gün görmüş uyanık bir adamdır. Su bastı, sel oldu gibisinden bir yazı yazdırıp Ankara Emniyet Genel Müdürlüğü’nden Küçükpazar Karakolu’nun demirbaş dökümünü ister. Kısa bir süre sonra Genel Müdürlükten “Böyle bir karakolumuz yoktur!..” yanıtı gelir.

★★★

Emniyet Müdürü ildeki bütün şube müdürlerini çağırtır, olayı özetler ve hep birlikte Küçükpazar Karakolu’nun yolunu tutarlar. Karakoldaki tüm memurlar da haberdar edilmiştir. Emniyet Müdürü, memurları şube müdürlerinin önünde sorguya çeker..

“Sen kaç yıldır bu karakoldasın?..”
“Sen kaç yıldır görev yapıyorsun?..”
Ayrıla ayrıla geriye karakolu kuran üç eski memur kalır!..
“Siz geldiğinizde bu karakol var mıydı?..”
Biraz kem kümden sonra karakol kurucusu üç memur da konuşmaya başlar.
“-Valla müdürüm emekli olduktan sonra bir iş kuramadık, aklımıza karakol kurmak geldi, biz de kurduk!..”

Müdür öyküyü dinledikten sonra, “tamam tamam” der ve ekler : “Bu olayı hiçbir zaman, hiçbir yerde anlatmayacaksınız ve derhal İstanbul’u terk edip, ailenizle birlikte izinizi kaybettireceksiniz..”
Sonra da şube müdürlerine dönerek şu talimatı verir: “Bu karakol bugünden itibaren yasal hale gelecek. Ankara’ya bir yazı yazın, su baskını, sel filan bir şeyler uydurun!..”

Sahte olarak kurulan Küçükpazar Karakolu yasal hale büründükten sonra yıllarca hizmet verir!..

★★★

Sosyal medya platformlarında “gerçek olay” şeklinde anlatılan yukarıdaki satırları doğrulatma imkanını bulamadım. Bana göre bir kurgu hikaye!.. Ama Cem Özkeskin kardeşimin ARENA’da ekrana getireceği ve “bu kadarı da olmaz” diyerek izleyeceğiniz sahte MİT’çinin serüvenleri, tümüyle gerçek...

Çok yakında...