Ferdi Tayfur, pencerelerini hayata kapadı, seveni çoktu. Başları sağ olsun. Acılarını paylaşırım. Ferdi Tayfur’un arkasından başta siyasi liderler, toplum önde geleni diye “vitrine çıkmış” olanlar, TV’de ekran yüzleri, müzik adamları, ses ve sinema sanatçıları, her türden yazar konuştular, yazdılar.
Aklıma Ruhi Su geldi!
★★★
Toplumumuzda var olan “gariban görünme damarını” en iyi analiz eden, söze, şarkıya, sahneye, gazinoya, radyoya, ekrana getiren Ferdi Tayfur oldu.
Ben mazlumum.
Sen ise zalimsin.
Ben garibim, kimsesizim, sahipsizim, hakkı yenenim. Sen muktedirsin, kıyıcısın. Ben sevenim, kalbimi, ruhumu verenim.
Sen aldatansın.
Terk edensin.
Ben sana ruhumu verdim sen bana zehir sundun.
Söyleyen benim.
Söyleten sensin.
Mezarıma gelme.
★★★
Ferdi Tayfur’un şarkılarının sözlerinde protesto yoktu, kabullenişin afyonu vardı. Kendi garibanlığından varoluş ve kimlik çıkaran kimseleri, Arap çok sesli müzikle (arabesk) sarıp sarmalayıp mest eden oldu. Bu yüzden olmalı; iktidar partilerinin sözcüleri de ölümü üzerine “Ferdi Tayfur’u milli değerimiz” mertebesine çıkarma gayretine girdiler.
★★★
Ruhi Su ise garibanlığa, yenilmişliğe, egemenin kıyıcılığına, haksızlığa, adaletsizliğe ve hukuksuzluğa baş kaldıran sesti.
Bir yiğit sedaydı!
Onun ağızından bütün yurt dile gelir, başkaldırdı. Öyle ki, benim gençliğimde Ruhi Su’nun konser vereceği salona polis bir gece önceden gizli kamera ve ses kayıt edici yerleştirirdi. Onu dinlemeye gelenleri de kayda çekerlerdi.
★★★
Ruhi Su, Türk halk müziğine çağdaş ölçüleri getiren bir okul oldu, bu okulun en güzel eserlerini verdi. Opera sanatçısıydı. Egemene, zalime, darbeci generallere başkaldıran türkülere ses oldu diye hapse atıldı.
Cezaevinden çıktı.
İşsiz bırakıldı.
Notaları kitap yaptı fakat isimsiz yayınlamak zorunda bırakıldı. Geçim parası için içkili gazinolarda kalantor müşterilere türkü söylemek zorunda kaldı; Aziz Nesin onun için Akşam Gazetesi’nde “Salonlara sığmayan ses” diye yazı yazdı.
★★★
Ruhi Su’nun türkülerinde Türk halkının ruhunu yansıtan aşk, eleştiri, hayıflanma, yergi, dram vardı. Hepsinden önemlisi “haksızlığa isyan” ile zengin sınıf ile yoksul sınıf arasındaki çatışma vardı.
Eşrefoğlu al haberi
Bahçe biziz gül bizdedir
Biz de Mevla kuluyuz
Yetmişiki dil bizdedir
Acı vardır uçup gezer
Teni tenden seçip gezer
Kötü bizden kaçıp gezer
Arı biziz, bal bizdedir
★★★
Halk onun sesine ve müziğine büyük ilgi gösterme eğilimindeydi. “Çanakkale içinde Aynalı Çarşı”yı söylediğinde salon ayağa kalkardı. Yurt penceresinden atılarak öldürülen üniversite öğrencisi Vedat Demircioğlu için “Bir Sabah Uykusunda” adlı marşı bestelenmişti. Bütün kapılar yüzüne kapandı, radyoya almadılar. Bir özel bankada ayda 1000 TL maaşla işe girmişti, bunun 500 TL’sini ev kirasına veriyordu fakat kısa zamanda işinden attılar.
★★★
Onu çok yakın tanıyanlardan dinlemiştim. Sesi bozulmasın diye dünya nimeti sayılan birçok şeyden kendini mahrum bıraktı, ağzına rakı, şarap, alkol koymadı, çay ve kahve de içmedi. Yaşı 60’ı aşmıştı ve henüz sesi bir plağa bile geçmemişti. Sonunda bir plak doldurdu, plak sattı, fakat o parasını alamadı
Hastalandı.
O yılların koşullarında yurt dışına tedaviye gitmezse öleceği söylendi. Pasaport vermediler.
★★★
Ferdi Tayfur’un köşkleri, villaları, çok sayıda apartmanı, yarım adası bile varmış. Avukatları gazetelerde anlatıyor: Eşi, çocukları, yakınları miras kavgasına tutuşmuşlar.
Bunları okudum.
Aklıma Ruhi Su geldi.

Edip Akbayram!
Ruhi Su’nun yaşarken ve öldükten sonra “yılgınlığa, teslimiyete, haksızlığa, emek sömürüsüne” karşı sesleriyle başkaldıran öğrencileri oldu. Bunlar Rahmi Saltuk, Zülfi Livaneli, Fikret Kızılok, Timur Selçuk, Hümeyra, Selda Bağcan, Aşık Mahsuni, Cem Karaca, Dadaşlar, Moğollar ve Edip Akbayram. Edip Akbayram Gazianteplidir fakat ilk sahneye Adana’da çıktı. Kükredi Çimenler- Deniz Üstü Köpürür- Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz ve Sivas katliamında hayatını yitirenlere adadığı “Türküler Yanmaz” adlı albümlerinde Ruhi Su, Fikret Kızılok ve Cem Karaca’nın Anadolu halk çizgisinden yürüdü. İki çocuğu var; birinin adını “Türkü” diğerini “Ozan” koydu. Üç gün önce ciddi bir ameliyat geçiren
Edip Akbayram,
9 yaşında çocuk felcini nasıl yendiyse şimdi o belayı da savuşturacaktır. Hadi Edip, bir gün buluşup Ruhi Su’dan “Sorarlar bir gün soralar”ı hep bir ağızdan söyleyelim!