AKP, iktidarı döneminde kimi zaman “kandırılarak”, kimi zaman da bile isteye hep yanlış yaptı.

Bazen küçük, bazen çok büyük yanlışlardı bunlar; FETÖ ile ortaklıktan İran’a yaptırımların “arkasından dolaşmaya”; dış politikayı “İhvancılık” üzerine kurmaktan, Türkiye’nin varını yoğunu satıp “kardeşim” Katar Emiri’ne ya da liyakatsiz yandaşlara peşkeş çekmeye kadar bir sürü yanlış...

Şimdi, Türkiye’nin 80 milyonu bu yanlışların bedelini ödüyor.

Libya’ya asker göndermek mesela...

“Kıbrıs Türkiye’nin milli meselesidir” diyen Denktaş’ı susturmaya çalışıp “Yes be annem”cilerin tarafında olmadı mı AKP?

Ege’de Yunanlar küçük büyük tüm ada/adacıkları tek tek işgal ederken, sessiz kalmadı mı yıllarca?

Rumlar, Doğu Akdeniz’de “ittifak ağı” kurarken, İhvancılık uğruna Mısır’la, İsrail’le ilişkileri kesmedi mi AKP hükümetleri?

Şimdi Libya’ya, Türkiye’den 2 bin kilometre uzağa bir tabur asker gönderip tüm bu yanlışları kapatacaklarını sanıyorlar. Üstelik Mehmetçik’i, o çöllere, hiçbir çıkış stratejisi de olmadan, adeta “kapana kısılmaya” gönderiyorlar. (Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın o sürpriz Tunus ziyaretinin amacı Libya’ya gönderilecek Türk askeri için giriş ve çıkış noktası arayışıydı. Eski İhvancı, şimdinin Meclis Başkanı Gannuşi bile Erdoğan’ı Türkiye’ye eli boş gönderdi.)

Suriye farklı mı? ABD’nin peşine takılıp “eğit-donat” adı altında Suriye’yi karıştırdılar. “Kobani düştü düşüyor” deyip, Suriye’nin kuzeyinde PKK terör örgütü bağlantılı “devletçik” kurdurdular, üstüne bir de liderlerini Ankara’da ağırlayarak, bu oluşumun tüm dünya tarafından tanınmasının, meşrulaştırılmasının önünü açtılar. Şimdi bu yanlışı, yine Suriye’de (ABD ve Rusya’nın kendilerine izin verdiği ölçüde) Mehmetçik konuşlandırarak kapatmaya çalışıyorlar.

Zarrab davasının bedeli...


Bunlar, Türkiye’nin AKP yanlışları nedeniyle ödemekte olduğu bedeller. Bir de “ödeyeceğimiz” bedel var...

ABD, Irak’a da (Erdoğan’ın TBMM’den geçmesi için çırpındığı 1 Mart tezkeresini, ardından da İncirlik’i açmasını unutmak mümkün mü?) Suriye’ye de (Cihatçıları Esad rejimine karşı eğit/donat programlarını Türkiye kiminle yapmıştı) AKP hükümetinin desteğiyle girdi. Libya’da Kaddafi rejimi yine Türkiye’nin desteğiyle (Libya’ya NATO harekatının komuta merkezlerinden biri Türkiye değil miydi?) bitirildi.

ABD, geçen hafta da Kasım Süleymani suikastıyla ilk kez, İran’ı da doğrudan hedef aldı.

AKP hükümeti şimdilik orta yolcu bir politika izlemeye çalışıyor.

Ancak ortada AKP’li eski bakanlar hakkında açılmış iddianameler varken (dönemin Başbakanı Erdoğan ve damadı Albayrak’ın isimleri de son Halkbank iddianamesinde geçiriliyor), Trump’ın “en yakın arkadaşı” olmak için ABD’ye sefer üzerine sefer düzenlenirken; ABD Kongresi’nden sadece Türkiye’yi değil, doğrudan AKP’li yöneticileri hedef alan kararlar (Erdoğan’ın malvarlığı tasarısı mesela) art arda gelirken; Washington-İran gerginliğinin sıcak çatışmaya dönmesi durumunda, Türkiye’deki mevcut hükümetin nerede duracağı korusunda pek bir soru işareti yok aslında.

“Büyük devlet” lafla/hamasetle olunmuyor... Adeta satranç gibi, gelecekteki hamleler düşünülerek yapılan, uzun vadeli politikalarla olunuyor.

ABD’de, bir önceki Başkan Obama döneminde açılan, Başkan Trump döneminde de daha da dallanıp budaklanan Zarrab davasını bir de bu açıdan okuyun...

Süleymani suikastı sonrası Kürtlerin yükselişi mi?


ABD’nin Süleymani saldırısı sonrasında dikkat çeken bir başka gelişme daha var.

Iraklı Kürtler, (tıpkı AKP hükümeti gibi) suikast sonrasında çok uzun süre herhangi bir tepki vermedi. Ardından da Irak Hükümeti’nin feryada varan açıklamalarının aksine, suya sabuna pek de dokunmayan bir açıklama yapmayı tercih ettiler. İlginçtir; bir sonraki adım İngiltere’den geldi. İngiliz Hükümeti, vatandaşları için Irak’a yönelik bir seyahat uyarısı yayınladı. Uyarıda, Irak’ın kuzeyindeki Kürt özek bölgesi ise “seyahat etmeye sakıncalı bölgeler” dışında tutuldu. “Irak istikrarsız, ama Kuzey Irak Kürt Bölgesi istikrarlı” mesajı verildi.

Bundan sonrasını da tahmin etmek zor değil. Iraklı Kürtlerin yanı sıra, Türkiye’nin terörist olduklarını dünyaya kabul ettiremediği Suriye’deki PYD-YPG’nin de “Batı blokunun en sağlam müttefiki” olmaya devam edeceği aşikar...

Tek cümleyle...

AKP ile yine dış politikada “zaferden zafere” koşacakmışız gibi görünüyor...