Sevgili okurlarım,

Sözlerime, kahraman ordumuzun Afrin’e yönelik “Zeytindalı Harekatı”nda başarılı olmasını tüm kalbimle dileyerek başlıyorum. Ayrıca harekat sırasında şehit düşen Mehmetçiklere Allah’tan rahmet, acılı yakınlarıyla ulusumuza baş sağlığı ve yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.

Genelkurmay Başkanlığı Zeytin Dalı Harekatı’nın gerekçesini “Hudutlarımızda ve bölgede güvenlik ve istikrarı sağlamak, Afrin’deki PKK/KCK/PYD-YPG ve DEAŞ’a mensup teröristleri etkisiz hale getirmek, dost ve müttefik kardeş bölge halkını bunların baskısından kurtarmak” olarak açıkladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Türkiye’nin bir beka sorunuyla karşı karşıya olduğunu vurgulayarak, şöyle bir hedef koydu: “Afrin Operasyonu sahada fiilen başladı. Bunu Menbiç takip edecek. Ardından da kademe kademe Irak sınırına kadar terör pisliğini temizleyeceğiz...”

Tüm öngörüleri doğru çıkan bilge diplomat, emekli Büyükelçi Sayın Şükrü Elekdağ ile iki gün sürecek söyleşimizde, Cumhurbaşkanı’nın çizdiği kapsamlı çerçevede gerçekleştirilecek operasyonların Türkiye’ye sağlayacağı kazanımların yanı sıra taşıdığı risklerin de analizini yapmaya  çalışacağız.

u2

UĞUR DÜNDAR: Sayın Elekdağ, önce Cumhurbaşkanı’nın devamlı vurguladığı bir hususu ele alalım. Türkiye gerçekten bir beka sorunu ile karşı karşıya mı?

TÜRKİYE’YE VAROLUŞSAL BİR TEHDİT VAR

ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (Ş.E.): Türkiye’nin varoluşsal boyutta bir tehditle karşılaştığı doğrudur!.. Ancak bunun detaylarına girmeden önce, bugün karşılaştığımız duruma nasıl geldiğimizi kısaca anımsatmak isterim. Bakınız, bundan yaklaşık dört yılı aşkın bir süre önce benimle yaptığınız ve SÖZCÜ’de 19 Ekim 2013’te yayımlanan “Türk Milleti Ateşle İmtihan Ediliyor!..” başlıklı söyleşimızde ülkemizin karşılaştığı bu varoluşsal tehdidi şöyle tanımlamıştım: “Hemen belirteyim ki Başbakan Erdoğan’ın Suriye politikası Cumhuriyet tarihine devlet yönetimindeki en büyük basiretsizlik, gaflet, yeteneksizlik ve Türkiye’nin güvenliğine en ağır ve yıkıcı zararlar verme örneği olarak geçecektir. Bu zararların birincisi, PKK’nın 29 yıldır hayal ettiği ve ağır kayıplar vermesine rağmen gerçekleştiremediği hedefleri Erdoğan’ın Suriye politikası sayesinde elde etmesidir. Nitekim, PKK’nın uzantısı PYD, Suriye’nin zengin petrol kaynaklarına sahip kuzeydoğusunda Rojova adlı bir hakimiyet bölgesi kurarak PKK’ya maddi ve moral güce ilaveten geniş bir hareket alanı da kazandırmıştır. Ayrıca, bu şekilde Kuzey Irak Kürt Yönetimi’ne ilaveten ikinci bir Kürt hakimiyet alanının kurulmasıyla, hem büyük Kürdistan’a zemin hazırlanmış, hem de Kuzey Irak’ı Akdeniz’e bağlayacak Kürt koridorunun gerçekleştirilmesinin temel taşları döşenmiştir.”

Ancak dört yılı aşkın bir süre önce yaptığımız bu tarihi uyarıya kimse kulak vermedi!.. Zira, “Açılım” denilen sürecin canlandırılmasıyla Türkiye bir gaflet dönemi yaşıyordu.

(U.D.): Ancak biz, ülkemiz açısından beka sorununa dönüşecek bu vahim gelişmenin arkasını bırakmadık ve uyarılarımızı sürdürdük...

STRATEJİK KÖRLÜĞÜN SEBEP OLACAĞI AĞIR BEKA SORUNLARINA YILLARCA DİKKAT ÇEKTİK

(Ş.E.): Evet!.. Bu tehdide ilişkin uyarılarımı, 2014 yılının Ocak ayında Kobani, Cezire ve Afrin kantonları PYD tarafından resmen ilan edildiği sırada benimle yaptığınız röportajda tekrar dile getirmek imkanını buldum. Bilahare, 2014 Ekim’inde Kobani’de YPG’ye (PYD’nin askeri kanadı) destek için Peşmerge’ye topraklarımızdan geçiş izni verilmesine ve 2015 Şubat’ında akla ziyan bir kararla gerçekleştirilen Süleyman Şah Türbesi’nin taşınmasına ilişkin söyleşilerimizde de bu varoluşsal tehdide değinip tehlikelerine işaret ettik. Maalesef uyarılarımız yine ciddiye alınmadı ve harekete geçilmedi. Bu hususları, siyasi polemik için değil, sırf hatalardan ders almamız ve devlet yönetiminde stratejik körlüğün ülkenin başına çok ağır beka sorunları açacağını belirtmek için dile getirdim.

(U.D.): O dönemdeki stratejik körlüğün ülkemizin ağır beka sorunlarıyla karşılaşmasına yol açtığı inkâr edilebilir mi? Bizde “Yılanın başı küçükken ezilmeli” diye bir söz vardır. Söyleşilerimizde dile getirilen ısrarlı uyarılara bir nebze kulak verilseydi -ki o dönemde Rusya da Suriye’ye müdahale etmemişti- Türkiye bugün çok daha avantajlı bir durumda olmaz mıydı? İşte tam da bu nedenle ben sizin için “Tüm öngörüleri doğru çıkan bilge diplomat” tanımını kullanıyorum. Şimdi beka sorununa gelelim Sayın Elekdağ...

PKK/PYD’NİN SURİYE’DEKİ VARLIĞI VE YAYILMA ALANI GÜNEYDOĞU SINIRIMIZ İÇİN ÇOK TEHLİKELİ

(Ş.E.): PKK/PYD terör örgütlerinin yönetimindeki Afrin, Kobani ve Cezire kantonlarının oluşturduğu terör koridorunun Türkiye ile 700 kilometrelik ortak sınırı bulunuyor. PYD’nin ABD’nin desteğiyle IŞİD’den kurtarıp işgal ettiği Rakka ve El Zor’un bazı kısımlarıyla birlikte PKK/PYD halen Suriye arazisinin % 30’unu ve petrol kaynaklarının % 50’sinden fazlasını kontrol ediyor. Buna karşılık Türkiye, “Fırat Kalkanı Harekatı” ile “Cerabulus-Azez-El Bab” cebini oluşturup, Afrin ve Kobani kantonlarını birbirinden ayırdı ve terör koridorunun Doğu Akdeniz’e ulaşımının önünü kesti. Ülkemizin karşılaştığı varoluşsal tehdit Türkiye ile 700 kilometrelik ortak sınırı bulunan Afrin, Kobani ve Cezire kantonlarından kaynaklanıyor. PKK/PYD’nin,  güvenlik sorunlarımız bulunan Güneydoğu sınırlarımız boyunca stratejik derinliğe ve 700 km genişliğe sahip olan bir bölgeyi kontrol etmesi, Kuzey Irak örneğinde olduğu gibi, terör örgütüne büyük avantajlar sağlayacaktır. Bu avantajların başında, teröristlerin vur-kaç operasyonlarından sonra sığınacakları, yaralılarını tedavi edecekleri, eğitim yapacakları ve savaş stoklarını muhafaza edecekleri güvenli bir bölgeye sahip olmaları geliyor. Türkiye’deki PKK terör örgütüne hem insan gücü hem de her türlü askeri donanım sağlayacak olan bu oluşumun bir diğer tehlikeli yönü de, Suriye Kürtlerine, kuzeydeki soydaşlarıyla birleşmek için sınırı buharlaştırma refleksi yaratmasıdır.

u

TÜRKİYE-ABD İLİŞKİLERİ NATO İTTİFAKINA RAĞMEN DERİN KRİZE SÜRÜKLENİYOR


(U.D.): Yani, Fırat’ın doğusundaki Afrin’e karşı halen sürdürülen harekat başarılı olsa dahi, Fırat’ın doğusundaki Kobani ve Cezire’den kaynaklanan tehdit Türkiye’yi hedef almaya devam edecek mi?

(Ş.E.): Evet!.. Washington, Fırat’ın doğusunda Kobani ve Cezire kantonlarını da kapsayacak, ABD’ye ve İsrail’e göbekten bağlı bir PKK/PYD devleti inşa etmeye kararlı gözüküyor. Washington’un, bu devletin, Suriye’de barış sürecinde kurulacak sistem içinde bir federe devlet olarak yer almasını ve Kuzey Irak örneğinde olduğu gibi zamanla bağımsızlığa yönelmesini planlıyor. Washington, Rakka Operasyonu’nu gerekçe göstererek PYD’nin askeri kolu YPG’yi yaklaşık 5 bin TIR dolusu modern silahla donattı. Trump’ın bizzat Erdoğan’a vermiş olduğu söze rağmen, Pentagon’un bu silahları geri almaya niyeti olmadığı anlaşılıyor. ABD yönetiminin aramızdaki NATO ittifakına rağmen bu şekilde hareketi, Türkiye-ABD ilişkilerini derin bir krize sürüklüyor.

(U.D.): Washington bu tutumunu nasıl izah ediyor?

(Ş.E.): ABD, Suriye’de kalmasının sebebinin, bölgede hegemon bir devlet olarak yükselen İran’dan kaynaklanan tehdidi karşılamak ve İran’ı etkisizleştirmek olduğunu belirtiyor. Nitekim, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı David Satterfield 11 Ocak’ta, Senato Dış İlişkiler Komitesi’nde, ABD’nin Suriye’deki mevcudiyetinin asıl hedefinin, İran’ın yükselen gücünü kontrol etmek ve Hizbullah gibi İran destekli güçlerin bölgedeki etkilerini azaltmak olduğunu belirtti. ABD Dışişleri Bakanı Tillerson da, “ABD’nin Suriye politikasının kilit hedefi İran’ın etkinliğini azaltmaktır” diyerek Türkiye’nin endişelerini hafifletmeye çalıştı...

(U.D.): Bu söylenenlerde hiç gerçek payı yok mu?

(Ş.E.): Muhakkak ki bir ölçüde var... Nitekim, ABD’nin yeni Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde bir numaralı düşman ilan edilen İran’ın, Lübnan ve Suriye’den başlayıp, Körfez’de Irak ve Bahreyn’e, oradan da Kızıldeniz’de Yemen’e kadar uzanan etkin bir nüfuz alanı gerçekleştirmiş olması, ABD ve İsrail tarafından ulusal çıkarlarına bir meydan okuma olarak algılanıyor. Her ikisi de, İran yayılmacılığını önlemek ve Rusya’yı kuşatmak istiyor. Ayrıca, Hizbullah’ın Suriye iç savaşında kazandığı askeri ve teknik kapasite ile Suriye’de 30 bine yakın bir gücü kontrol eden İran’ın kalıcı üs kurmaya hazırlanması, İsrail’i endişelendiriyor. Ancak, kanımca bunlar, potansiyel nitelikte tehditler. Buna mukabil, PKK/PYD’nin ülkemizle 550 kilometre ortak sınırı olan ABD’nin himayesinde bir devlet kurması, Türkiye’nin yaşamsal çıkarlarını doğrudan tehdit eden bir olay. Fark burada...

YARIN: TÜM BOYUTLARIYLA “ZEYTİN DALI HAREKATI”