Sevgili okurlarım, enflasyon ve zamlar bu iktidar döneminde, hele son aylarda milyonlarca insanımızı silindir gibi ezdi.

Hepimiz bir anlamda “Dolar manyağı” olduk.

Sabahtan başlayarak ekranlara ve gazetelere bakıp kaç liraya yükseldiğini izliyorduk...

Rakamları ve hele de zamları gördükçe insanlar küfrediyordu.

Toplumda korkunç bir öfke vardı.

Peki ama iktidar bu sessiz sosyal patlamayı görmüyor muydu?

Elbette görüyordu ama elinden bir şey gelmiyordu. Yaptığı iki şey vardı...

İlki zam yapmak, ikincisi ise ulusal varlıklarımızı eşe dosta, yerli ve yabancı işbirlikçilerine ve başta Katar gibi bazı Arap ülkeleri olmak üzere yabancılara peşkeş çekmek.

★★★

Halk ekmek büfelerinde oluşan ucuz ekmek kuyruklarını görmüşsünüzdür. Eskiden orta direk dediğimiz yüz binlerce insanımız Türkiye genelinde her saat halk ekmek kuyruklarında bekleşiyor.

Emekliler, gençler, yaşlılar, kadınlar, erkekler...

Bu kuyruk manzaralarının kamera çekimleri dünyanın en saygın medya kuruluşlarında birbiri ardına yayınlanıp duruyor ama kim takar!

Yaşamını Ak Saray’da geçiren, karnı tok kesimler bu manzaralara bakıp ibret alacak, çözüm bulacak değillerdi ya...

Ne olacağını, ne yapılması gerektiğini onlar da bilmiyordu.

Yokuş aşağı hızla giden freni boşalmış kamyon gibi oldular.

Kamyonun nerede ve nasıl duracağını bilen yoktu.

Şimdi yangına bir miktar su sıktılar ve geçici bazı önlemlerle dövizi ucuzlattılar.

Sonrasını hep birlikte göreceğiz.

Peki ama zamlar ne olacak?

★★★

İki gün önce ev alışverişi için büyük bir marketteyim.

Hemen yakınımda yaşlı bir amca, yanında eşi olduğunu tahmin ettiğim bir de teyze var...

Amca öfkeyle mırıldanıyor...

Kısmetine karşısında beni buldu ama kim olduğumu bilmiyor.

Aynen şunları söyledi:

“Beyefendi insaf yani, turşuya bile bu kadar zam yapılır mı?”

Ne olduğunu sordum, rafta duran bir turşu kavanozunu gösterdi ve yine öfkeyle konuşmaya başladı:

“Bak, bu turşuyu 10 gün önce aldığımda fiyatı 16 lira idi. Şimdi üzerindeki etikete bak, olmuş 28 lira... Hani fiyatlar düşecekti!”

Sonra anlatmaya başladı:

“Yav bunun içinde lahana var, biber var, salatalık var. Kavanozdaki turşunun neyine zam geldi de fiyatı arttı?”

★★★

İnsanlar başımızda birikiyordu.

Elindeki poşetin içini onlara gösterdi ama ben göremedim.

“İşte aldıklarım, dört ekmek. Gücüm olsa Halk ekmek büfesinde bekleyip daha ucuza alırım. Birkaç lira cebime kalır ama hastayım. Kuyrukta bekleyecek gücüm yok.”

Dayanamayıp sordum:

“Poşette başka ne var, ne aldınız?”

Poşetin ağzını açıp gösterdi:

“Ekmekler var, yarım kilo kuru soğan, üç tane limon var. Domates falan da alacaktım ama onun fiyatı bizi aşıyor. Yanına yaklaşılmıyor.”

Gözleri dolmuştu... Yanındaki yaşlı hanım da herhalde biriken kalabalıktan ürkmüş olmalıydı ki, habire kolundan çekiştiriyordu.

“Gel gidelim kasaya Muharrem, paramızı ödeyip çıkalım. Yoksa şimdi polis gelip bizi götürür...”

O yaşta bir kadın başlarına iş açılmasından korkuyordu.

★★★

Bu sırada tam et reyonunun önündeyiz. Gözü etlere takılıyor.

Amcaya bir şey önereceğim de, söylemeye çekiniyorum...

Sonunda kararımı verdim:

“Size bir şey söyleyeceğim ama beni yanlış anlamayın.”

“Nedir o?”

Önce kendimi tanıttım, gazeteci olduğumu söyledim...

İsmimi hiç duymamıştı, bilmiyordu...

“Bakın benim param var. Size benim ikramım olarak şuradan bir kilo et veya başka bir şey alsam kabul eder misiniz?”

Şaşırmıştı...

“Biz et yemeyeli aylar oldu beyefendi. Eti televizyonlardaki yemek programlarında görüyoruz. Ama ikramınızı kabul edemem.”

Israr ettim, kızmaya başladı.

“Beyefendi biz dilenci değiliz.”

İkna edemedim ama olay beni etkiledi.

Aynen yazmaya karar verdim,

★★★

Sevgili okurlarım, burada Recep Tayyip’e birkaç kez öneride bulunduğumu belki anımsayacaksınız:

“Saray’da yatıp kalkan, Ak Saray’dan beslenen yüzlerce danışmanınız var. Onlara maaş ödemeye devam edin ama hiç değilse bir bölümünü sokağa salın da işe yarasınlar. Halkın arasına girsinler. Onları özellikle de çarşı pazara gönderin. Kimliklerini açığa vurmadan halkın sesine kulak versinler...”

Ama işin daha önemli bir boyutu vardı:

“Halkın söylediklerini ve sıradan vatandaşların tepkisini hiç çekinmeden, herhangi bir sansür uygulamadan size aynen iletsinler.”

Aynı çağrıyı Devlet Bey’e de yapmıştım.

Bu konuda herhangi bir şey yaptıklarını hiç sanmıyorum.

★★★

Toplumdan kopuk bir yönetim...

Bütün dertleri iktidarlarını ne pahasına olursa olsun korumak. Bu konuda her şeyi mubah görüyorlar.

Asgari ücret ve döviz olayında olduğu gibi ateş bacayı sarıncaya kadar herhangi bir şey yapmadılar. Yapmak işlerine gelmiyordu.

Sonrasında attıkları adımlar ise hiçbir işe yaramayacak. Toplum döviz rakamlarının da bir süre sonra eskiye dönmesinden endişe ediyor.

Şimdi en önemli olan ve yanıt veremedikleri soru şu:

Peki döviz düştü de sayenizde sırtımıza bindirilen irili ufaklı zamlar ne olacak?

Bu konuya değinmeleri mümkün olmuyor.

Aynen turşu zammı gibi!

★★★

Bu günlere boşuna gelmedik biz.

Ne demiş şair...

Hasandağı arpalıktır eğer saban yürürse/ Her derede bir değirmen eğer suyu gelirse/ Her kümeste bir tavuk eğer köylü verirse/ Güzel gidiş bu gidiş eğer sonu gelirse.

Bekleyin, inşallah gelecek!