“Atatürk’e diktatör, diyenin...” başlıklı kitabın alt başlığı “Üttürük Türük mü hortlatıldı?” şeklinde bir soru!
Ne demek bu “Üttürük Türük”
Çok sayıdaki kitaplarından iyi tanıdığımız değerli yazar Yalçın Toker bu yeni kitabında “Üttürük Türük”ü şöyle anlatıyor:
* * *
“Günümüzde maddi ve manevi değerlerimiz üzerinde yapılan bütün tahribatlar, Osmanlı’nın yıkılışı dönemindeki Mısır, Tunus, Arnavutluk gibi eyaletlerde başlatılan Arap, Arnavut, Kürt bağımsızlık hareketlerini hatırlatıyor.
O zaman, oralarda kendi devletlerini kurmaya çalışan bağımsızlık yanlısı Abdullah Nedim Paşa’lar, Arabi Paşa’lar, Ali Paşa’lar, Naim Fraşi’ler, Abdullah Nedim’ler, gençlerini “Üttürük Türük” yani “Türk’ü terk et” diye bağırtarak beyinlerine Türk düşmanlığını bir milli kin olarak aşılamışlardı.
Büyük Türkçü Ziya Gökalp eserlerinde, bugün hortlamış olan Türk düşmanlığı hıyanetlerini ayrıntılı anlatır.”
* * *
İlginç kitaptan bazı satırlar:
“Milletinin adı Türk Milleti, devletinin adı Türkiye Cumhuriyeti olan bir ülkenin Cumhurbaşkanı çıkar ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ lâfını her yere yaza yaza Türkiye ilkel bir hale getirildi.” derse...
Başbakan’ı kalkar “Kardeşim sen çıkar da illâ Türk Milleti diye dayatırsan, öbürü de çıkar Kürt milleti, Laz milleti der...” şeklinde sözler söylerse...
O ülkede elbette “Türk’üm, doğruyum..” diye başlayan “Andımız” kaldırılır.
Devlet dairelerinden T.C. indirilir...
Duvarlardaki “Ne mutlu Türk’üm diyene” tabelaları sökülmeye başlanır...
Eğitimde 4+4+4 denilerek Atatürk İlke ve İnkılapları kenara konulur...
Okullarda Kürtçe eğitime izin verilir...
Laikliğe aykırılık ve hukuksuzluklar çorap söküğü gibi sürer gider!
Devlet dairelerine türbanlı memurlar, Meclis’e türbanlı milletvekilleri girer...
Atatürk’ün “Ormanları evladınız gibi seviniz.” diyerek kendi eliyle diktiği ağaçlar, Gazi Ormanları, Gezi Parkı ağaçları yok edilir.
Atatürk’ün gözyaşlarıyla temellerini atıp milletine bıraktığı fabrikalar, sanayi tesisleri peşkeş çekilir, ekonomi öldürülür.
* * *
“Atatürk’e Diktatör Diyenin...” adlı bu ibret verici kitapta, o dönemin tüm olayları, Ata’nın en yakınındaki tanıkların anılarından naklediliyor, tarihteki “Üttürük Türük (Türkü terk et) kampanyaları ve tezgahlanan rezil oyunlar anlatılıyor!
*NOT: İlgilenen okurlarım 0 212 601 00 35 ve 0 535 319 93 49 no’lu telefonlara başvurabilir.
Aşkın kazığı!
İstanbul’dan “Mahmut D.” adlı dertli bir okurun mektubu:
“55 yaşındayım. Televizyondaki evlilik programlarını izlerken, bir vesile ile tanıştığım Ayşe Ş.’ye âşık oldum. Bir süre arkadaşlık ettikten sonra evlenmeye karar verdik.
Ayşe “Serbest kalabilmem için, felçli babama bir bakıcı bulmam lâzım.” dedi.
Aşk gözümü karartmıştı. Ona istediği 10 bin lirayı verdim.
Aramızda nişanlandık ve o gece aile dostlarımızla birlikte bir eğlence düzenleyip, karşılıklı göbek atarak nişanımızı kutladık.
* * *
Bir süre sonra Kapalıçarşı’ya gittik. Nikâh takısı olarak altın kolye, bilezik ve pırlanta yüzük aldık. Çok para harcadım.
O gece Kızkulesi’ne gidip, mum ışıkları altında romantik bir gece geçirmeye karar vererek akşam buluşmak üzere ayrıldık. Fakat gidiş o gidiş... Aylar geçti, hâlâ bir haber yok.
Şikâyetçi oldum ama bulmak ne mümkün?
Yediğim bu ‘Aşk kazığını’ özellikle anlatıyorum ki, ben yandım, başkaları da yanmasın!”
* * *
Bu tür olaylar çok oluyor sevgili okurlar... Biz ne yapabiliriz ki?
Her şeyden önce insanın aklını kullanması gerek.
Akıl kalmayınca başta, bin dert gelir her yaşta!
Akıl bizim en değerli hazinemizdir. Onu kullanın!
Tebessüm
Adem ile Havva!
Kıskançlık, insanlık tarihinde, bütün duygular içinde en eski olanıdır.
Bir gün Havva, kıskandığı eşi Adem’e tüm dişiliğiyle yaklaşır ve kollarını boynuna dolayarak:
“Söyle Adem, beni seviyor musun?” diye fısıldar.
Adem, boş çevresine garip garip bakarak şaşkınlıkla sorar:
“Başka çarem var mı?”
Günün Sözü
Özgürlük sağlık gibidir, değeri ancak o yok olduğu vakit anlaşılır!