Dilan-Engin Polat’ın “suçunu” irdelemeyi sürdüreceğim. Ya da ismi “Rabia”, “Nevra”, “Bahar” vs. olan diğer sosyal medya fenomenlerin “suç” ana kaynağını ele alacağım. (Ki, “yanmaz kefen” gibi “maneviyat pazarlayan” müşteri odaklı hocaların bunlardan farkı yok!)
Gazeteci Sarah Chayes’in 2020’de yazdığı “Everybody Knows: Corruption in America” (Herkesin Bildiği: Amerika’da Yolsuzluk) kitabında şunu yazdı:
-Yolsuzluk, bireysel ahlaksızlık değil, çok nüfuslu kurumlardan topluma sirayet eden istismar kültürüdür!
Polat çifti vd. hakkında ahlaki yargıda bulunanlara anlamlı yanıt bu: Suçu azmettiren kim?
Salt küresel şirketler değil, onların da beslendiği ideolojiyi görmezden gelemeyiz! “Tüketim hastalığından muzdarip” sistemin ülkeyi-toplumu-insanları nasıl yozlaştırıldığına odaklanmak gerek...
Etik sorunlar konusunda ana mesele “bataklık/piyasa” ile uğraşmak olmalıdır. “Sivrisineği/ bireyciliği” ortaya çıkaran ana kaynak/ideolojidir! Yoksa:
“Plastik benliği” kimlik edinenlerin, trend olma arayışında bulunması suç olamaz.
Polatların “fiziksel kusuru sözde örten” tüketimi pompalayan ideolojiye odaklanmak şart... Bu tüketim ideolojisini kullanarak zenginleşenlere kimler “suç ortaklığı” yaptı? Tek suçlu “duygusal istismarcı”- “kozmetik oyuncu” Polatlar mı?
İdeolojik tartışma yapmak zorundayız. Güçlü benlik inşası için başka yol yok. Aksi türlü toplumsal yıkım kaçınılmaz...
Ah! Milliyetçisi, solcusu, muhafazakârı bu “toplumsal ahlaki yaranın” farkında değil.
Ülkenin ne hale geldiğine/ getirildiğine Polatlar vd. ayna tutuyor aslında...
★★★
Bugün ünlü olmak için yetenekli olmaya gerek yok!
Eskiden basın -radyo şahsiyetlerini halk isim olarak tanırdı...
Sonra televizyondaki sunucular bilinir oldu...
Şimdi ise bilişim dünyasında, “görgüsüz gösterişli” “ucuz fırsatçı” “istismarcı” vs. olmak şöhretin kapısını aralama fırsatı yaratıyor! Ve sosyal medyada “erişir olmak” için -ahlaksızlık dahil- her yol mubah...
Tek hedef var; dijital platformlarda “kendini gözetletme” karşılığında bol kazançlı gelir akışı sağlamak...
Polat çiftinin on milyonu aşan takipçisi vardı. Tek suçlu sadece “görünen” mi, Polatlar gibi “görünür” olmaya can atan milyonlar var...
Tekrarlayayım: Derinde yatan sorunla yüzleşmek zorundayız. Eğer Polatlar davası işe yarayacaksa bu tür hesaplaşmaya yol açmalı... Hannah Arendt’i hatırlatmak zorundayım: Kötülüğün sıradanlığı! Soykırımın asıl suçluları bir -iki Adolf mu?
Meselenin, -din dahil- hayatı metalaştıran neoliberal ideoloji olduğunu kabul etmek zorundayız.
Baksanıza, 2008 krizine rağmen neoliberalizm hâlâ yıkılamadı; “gözü doymaz bireycilik” tahakkümü ile insanoğlunu ve çevreyi yıkmayı sürdürüyor...
★★★
Şunu da ekleyeyim:
Polatlar ile ilgili tartışmalara katılan meslektaşlarımı şaşkınlıkla takip ediyorum. Günlerdir tv programları, belgeseller vs yapıyorlar...
Bilginin ticarileşmesi gazetecilik mesleğini erozyona uğrattı. Reyting, tiraj, kitap satış sayısı, tık alma vs. başarının tek ölçütü oldu...
Piyasa tercihlerinin mantığına göre hareket eden gazetecilik, tüketicilere “ürün” satmayı marifet sanıyor. Doğruluk, hakikat, etik kimin umurunda? Müşteri memnuniyeti kafidir! Fazla emek harcamadan “tıklanacak” sansasyonel “iş” yapmak yeterlidir.
Evet biz gazetecilerin de çuvaldızını kendimize batırmamız gerekiyor.
Şunu eklemezsem haksızlık olur; Twitter, Youtube gibi sosyal medya sahipleri finansı, nicelik/tıklama-etkileşim üzerinden verdiği için bu tür “haberciliği” teşvik ediyor. Haber, böyle böyle ticarete dönüştürüldü: Piyasa temelli sayı (tıklanma, reyting, satış) yeterli ise haber doğrudur!
Şöhretten şeytanlaştırılmaya dönüştürülen hapisteki Polatların vd. savunma hakkı kimin umurunda? Ki devlet, parasının/verginin peşinde, ülkeyi çürüten ideoloji umurunda gözükmüyor maalesef...