-“Bak Güneş Taner olayına! Mehmet Barlas’ın parası, Güneş Taner’dendir mesela. Taner, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı’yken hisse senetlerinin hangisi alınmalı, hangisi alınmamalı hikayesinde üç tane tüyo verdi Mehmet’e yetti. Bütün mesele, üç günde milyoner -dolar milyoneri- olacağın ortama yerleşmekte...”
Bu alıntıyı niçin yaptığımı tahmin etmişsinizdir; ünlü futbol insanlarının fon vaadiyle dolandırılmaları günlerdir konuşuluyor.
Ya medyada konuşulmayanlar?
Ya medyada yazılmayanlar?
-“Ben kendi adıma meselenin önem ve ehemmiyetine, 80’li yılların ikinci yarısında, Nuray’ın gazetecilik kariyerini izlerken vardım. Aşkla, şevkle çalıştığı yıllardan bir yıl, ‘Gazete Okuma Talimnamesi’ dediği bir kavramla geldi. O yıllarda da millet ‘Murphy Kanunları’nı, ‘Peter’in Prensipleri’ni filan daha yeni yeni keşfediyor, tercüme filan ediliyor, bunlara öykünen bir espri diye düşündüydüm. Meğer hiç öyle değilmiş! Nuray’ın Talimnamesine’ne göre, basında çıkan herhangi bir haberin mutlak suretle kimin tarafından yazıldığının öğrenilmesi lazım, imzasız haber okunmayacak...”
Devam edeyim alıntıya:
★★★
-“Mehmet’in karısı Canan Barlas, bu işlerde uzman, üstelik ekonomi muhabirlerini iyi tanır, haberler bedava... Şimdi, mesela İbrahim Betil TÜSİAD Yönetim Kurulu’ndan mı atılıyor, komşuları derhal ‘Atılmadı, kendisi istifa etti’ diyerek devreye giriyorlar. ‘Yaman Törüner yolsuzluk yaptı’ diye bir haber mi çıkıyor veya Aydın Ayaydın hakkında bir kampanya mı başlatılıyor, Canan Barlas derhal adama bir başarı öyküsü düzenliyor Show TV’de. Bu arada da (Asil Nadir’in) Tan, (Aydın Doğan’ın) Meydan filan gibi marjinal gazetede başka Billurcuk (Milliyet Ekran ekinden Billur Kalkavan) ayarlanıyor, o da mesela, ‘Yaman’dan büyük adam yoktur’ diye başlıyor. Ödülü de bir Meksika seyahati mesela. Dönüşte de Barlaslar’da çay, başka patronlar ile tanışma...”
-“Özal’dan sonra 68 kuşağının eğitimlileri, ekonomiden anlamak için içte gayrete girdiler. Cumhuriyet ve Milliyet çevresinden, zaten ele gelen iki gazete de bunlardı, beş altı kişi gayrıresmi grup kurdu. Ne yapıyorlar, işte işadamlarıyla konuşuyorlar, akşam yemeğe çıkıyorlar, adamların ‘yazma’ dediklerini yazmıyorlar...”
Yazdıkları sadece, piarcılık/ promosyonculuk/ halka ilişkilercilik/ lobicilik çalışması idi.
Bu dönüşümün politik yönü vardı kuşkusuz:
★★★
-“(Turgut) Özal’la başladı bunlar. Özal, insanların ne kadar omurgasız olma kapasitesinde olduklarını keşfetti, burunlarından tuttu, istediği yere götürdü bunları. Başardı bence. Omurgasızlar harekete geçti. Bilumum ahlaksızlık aldı, yürüdü. Ahlaksız oldukça insanlar daha iyi yerlere geldi. En ahlaksızlar en yükselenler oldu...”
-“Çırağan Oteli’ndeki bir toplantıyı hatırladım. Ben de ne bileyim, Deniz Baykal, Mesut Yılmaz’la ekonomi tartışacak diye gittim. Canan Barlas’ı ortalıklarda ev sahipliği yapıyor gibi görünce, ‘Ne alaka’ diye sordum, toplantıyı Henkel’in himaye ettiğini söylediler. Canan’ın ağabeyi Can Paker’in şirketi... Şimdi anlıyorum bizim sosyal demokratlar niye o kadar gariban kaldılar!”
Toparlarsam:
Medyada bunları okumanız güç sevgili okur. Önünüze “çerez atılır; yok sosyal medya figürleri, yok şöhretli futbol insanları... Neyse.
Yazdıklarından daima yararlandığım, dostum hocam Alev Alatlı külliyatından bir romandan bahsettim bugün: “Kadere Karşı Koy A.Ş.”
Yukarıda okuduğunuz alıntıları 1995 yılında çıkardığı bu romandan yaptım.
Size sunulanlar ile yetinmemek istiyorsanız -mahalle baskısına maruz kalıp- Alev Alatlı karşıtlığı korosuna katılmayınız, okuyunuz, kandırılmayınız:
Başkalarının istediği değil, kendi istediğiniz Türkiye için mücadele ediniz.