Ya Türkiye, Reza Zarrab davasında işbirliği yapmazsa?



ABD’de tutuklanan Reza Zarrab’ın kefalet başvurusunu geri çekmesinin ardından “itirafçı” olup, Amerikan adaleti ile “pazarlığa girmesi” ihtimali yükseldi.
Peki Zarrab konuşunca; Türkiye’deki bağlantılarını açıklayınca ne olacak?
Bu konudaki Türkiye açısından iyi senaryo, Amerikalı savcı ile iş birliği yapılması. AKP hükümetinin, ABD tarafından Zarrab dosyasıyla ilgili isteyeceği tüm belge ve bilgileri göndermesi, Amerikalı savcının istediği “tanık” ya da “şüphelilerin”, ifadelerini almasını kolaylaştırması.
Kötü senaryo ise feci; yani AKP hükümetinin Zarrab davasında ABD ile işbirliği yapmamasının ucu, Türkiye’ye uluslararası ambargo uygulanmasına kadar varabilecek.
CHP’nin hukukçularından Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen konuyu çok yakından izleyen isimlerden biri...
Pekşen, Türkiye’nin de uluslararası yükümlükleri gereği, ABD ile işbirliği yapmak zorunda olduğunu vurguladı; bunu “zorunlu kılan”, Türkiye’nin de taraf olduğu beş ayrı uluslararası sözleşme saydı...
- BM çatısı altında imzalanan, suçtan kaynaklanan gelirlerin aklanması, araştırılması, ele geçirilmesi ve el konulmasına ilişkin uluslarası sözleşme...
- Yine BM çerçevesindeki sınır aşan örgütlü suçlara karşı sözleşme...
- Türkiye ile ABD arasında suçluların geri verilmesi ve karşılıklı yardım anlaşması...
- BM sözleşmesinin 94. maddesi gereğince uluslararası suç hukukuna ilişkin sözleşme...
- GRECO yolsuzluğa karşı sözleşme...
Yani Türkiye, daha önce imza koyduğu, onayladığı anlaşmalar nedeniyle, Amerikalı savcı ile her türlü işbirliğini yapmak zorunda.
Peki AKP hükümeti, tıpkı 17-25 Aralık yolsuzluk dosyalarına yaptığını yaparsa...
Yani tüm bu yaşananları “darbe” diye nitelendirip, işbirliğine yanaşmazsa ne olur?
Pekşen bunu tek cümleyle özetledi:
“Daha önce İran’a ne yapılmışsa, bize de o yapılır, Türkiye’ye BM kararıyla ambargo uygulanmasının önü açılır.”
Bakalım, Reza konuşmaya başlayınca AKP’nin tavrı ne olacak?

Erdoğan’ın Washington bilançosu



Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın olaylı ABD ziyareti bitti. Peki bu ziyaretin sonuçları ne oldu?
Washington’da yaşananlar, görüşmeler, Türkiye’nin iç ve dış politikasını nasıl etkiler? İşte beş günlük “Washington macerasının” bilançosu:
- ERDOĞAN’IN BASINA BASKISINI TÜM DÜNYA GÖRDÜ: Beştepe’deki Saray, Türkiye’de uyguladığı kanunsuz basına akreditasyon sistemini ABD’de de uygulanmaya kalktı. Amerikalılar buna yanaşmayınca, devreye Erdoğan’ın korumaları girdi; istenmeyen gazetecileri Amerika’da tekme tokat toplantı salonlarından atmaya kalktı.
- SİVİLLERE TÜRK POLİSİ SALDIRGANLIĞI WASHİNGTON’DA ORTAYA ÇIKTI: Türk polisinin, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatları, desteği ve övgüsüyle Türkiye’deki sivillere yönelik saldırganca tavrı, Washington’da da kendini gösterdi. Amerikan polisinin izniyle gösteri yapanlara, Erdoğan’ın korumaları tekme tokat saldırdı. Bunu çeken gazetecilere küfür, hakaret etti. İş o kadar büyüdü ki, Washington polisi, göstericileri Türk korumalardan korumak için etten duvar ördü. Amerikalı polisler, Türk korumalara “Yetişkin gibi davranın, burası Amerikan toprağı” uyarılarında bulunmak zorunda kaldı.
- ERDOĞAN, DEMOKRASİYE “OY SAYISI” OLARAK BAKTIĞINI, TÜM DÜNYAYA GÖSTERDİ: Erdoğan’ın demokrasiye “çoğulcu” değil “çoğunlukçu” baktığını tüm Türkiye muhtarlar buluşmalarında yaptığı konuşmalardan dolayı zaten biliyordu. Ancak Erdoğan, Washington’da tüm dünyanın gözü önünde de demokrasiye yönelik “yüzdeci” bakışını gösterdi. Kendisine yönelik eleştiriler konusundaki bir soruyu, konuşma yaptığı Brookings’in önündeki izinli gösteriyi “illegal” olarak niteleyerek yanıtlayan Erdoğan, aynen şöyle dedi: “İçeri girerken, orada bazı bağıran çağıranları gördüm. O bağıran çağıranlar da bu işi bildikleri için bağırıp çağırmıyorlar. Türkiye’de ilk defa yapılmış, halkın seçtiği cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 52 ile Cumhurbaşkanı seçilmiş olan Erdoğan’a karşı burada illegal bir görüntü sergiliyorlar.”
- OBAMA, ERDOĞAN’I KAMUOYU ÖNÜNDE ÇOK SERT ELEŞTİRDİ: ABD Başkanı Barack Obama, tüm dünyada canlı yayınlanan, milyonlarca kişinin izlediği nükleer zirve kapanış toplantısında, Erdoğan’ı açıkça ve çok sert sözlerle eleştirdi. Erdoğan’ı basın özgürlüğü konusunda eleştiren Obama, “yaşam tarzı” uyarısı bile yaptı. ABD Başkanı, Türkiye’nin derin İslam inancı ve modernliği geçmişten bu yana artan bir açılımla birlikte yaşattığını belirterek, Erdoğan’a “şu tavsiyeyi” verdiğini söyledi: “Erdoğan böyle bir mirasın takipçisi olmalı, bilgiyi baskı altına alan ve demokratik tartışmaya son veren bir stratejinin değil.”
- “ONE MINUTE” TAMAMEN TERK EDİLDİ: Erdoğan, Brookings konuşmasında Türkiye’de ve dünyada hemen herkese çattı. Tek bir ülke hariç: İsrail... Filistin’e yönelik ambargo sorusuna bile bilinen sert üslubunu bir yana bırakıp son derece dikkatli yanıt veren Erdoğan, İsrail için “işbirliği yapmalarını temenni ederim” gibi çok yumuşak, adeta rica eder tonda konuştu. Erdoğan, Washington’da ayrıca daha önce ödül alıp, Mavi Marmara olayı sonrası geri verdiği Musevi kuruluşlarının temsilcileriyle de bir araya geldi. İsrail’le işbirliği mesajları verdi. Toplantı sonrasında, Yahudi kuruluşları temsilcileri “Erdoğan’ın konuşmalarından çok memnun olduklarını” açıkladı.
- RUSYA’YA “İŞBİRLİĞİ YAPALIM” MESAJI GÖNDERDİ: Erdoğan’ın ABD gezisinden akılda kalan bir başka unsur ise uçak düşürülmesinden bu yana gerilim yaşanan Rusya’ya, “işbirliği” mesajı göndermesi oldu.
- TÜRKİYE’DE ELEŞTİRDİĞİ HERŞEYİ YAPTI: Erdoğan’ın Washington temasları, Türkiye’de sert şekilde eleştirdiği her şeyin, tam tersini yapmasıyla şekillendi; Gezi’de çok sert eleştirdiği CNN’e röportaj verdi, hemen her konuşmasında Türkiye’yi karıştırmakla suçladığı “Yahudi lobisi” ile bir araya geldi, PKK’lının elinden plaket aldığı için hedef gösterdiği Amerikalı diplomat ile görüştü, el sıkıştı.

ANKARA FISILTISI

İngiliz Başkonsolosun o ‘tweet’ine Batılı büyükelçiler de kızmış!



Can Dündar ile Erdem Gül davasına Batı ülkeleri büyükelçi ve başkonsoloslarının katılmasına hem Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, hem de AKP hükümetinin tepkisi çok sert olmuştu. Davayı izleyen diplomatların tek tek büyükelçileri Dışişleri’ne çağrıldı, hepsine Türkiye’nin bu görüntüden duyduğu rahatsızlık dile getirildi.
“Görüntü” derken aslında kast edilen bir tweet... Duruşmayı izlemeye giden İngiltere Başkonsolosu Leigh Turner, oradaki tüm yabancı meslektaşlarıyla bir araya gelip, selfie çektirmiş, bunu da Twitter’a koymuştu.
Peki, Dışişleri’ne çağrılan Batılı elçiler, bu “serzenişe” ne yanıt verdi?
Öncelikle büyükelçilerin hiçbiri, konsoloslarının duruşmaya gitmesi konusunda herhangi bir rahatsızlık duymuyor. Bunun, Viyana Sözleşmesi gereği bir ülkede görev yapan yabancı diplomatlara verilmiş bir “hak”, kendi açılarından “bir görev” olduğunu özellikle vurgulamışlar.
Ancak konu İngiliz Başkonsolosu’nun tweet’ine gelince iş değişiyor... Ankara’daki yabancı büyükelçiler, o twiti açıkça eleştiriyorlar. “Orada bulunmamız görevimiz gereğiydi. Ancak fotoğraf çektirip tweet atmak; hiç gereği yoktu” görüşü hakim Batılı büyükelçiliklerde...
Tabii, AKP hükümetinin bu duruma tepki gösterirken izlediği yöntemi de ince ince eleştirmekten kaçınmıyorlar:
“Türk hükümeti, İngiliz Başkonsolosu’nun tweet’lerine büyük tepki gösterdi. Ancak Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın bu tepkiyi bizzat Twitter’dan göstermesi de doğrusu ilginç oldu...”