Tarım ve Orman Bakan Yardımcısı Ebubekir Gizligider, Aksaray’da çiftçilerle bir araya geldi. Çiftçiler, “tarım ürünü ithal izini vermeyin. Yerli üretimi koruyun. Siz ithal izini verince bizim ürünümüz tarladan toplanma masrafını karşılayamaz fiyata düşüyor; biz çiftçi doğduğumuza bin pişman oluyoruz” dediler.

★★★

Bakan yardımcısı!

Hazırlıklı gelmişti.

Ezberi tekrarladı.

“Üretmek pahalı.

İthal etmek ucuz”

Aksaraylı çiftçiler, iyi niyetli, saf, saygılı insanlar. Akıllarına; “Sayın bakan yardımcımız, 22 yıl geçti, siz izlediğiniz tarım ve tarımsal kalkınma politikası ile ülkemizi öyle bir noktaya taşımalıydınız ki  ‘ithal etmek ucuz’ bahanesine sarılma ihtiyacı doğmasaydı” demek gelmedi.

★★★

Tarlalarda, bahçelerde, seralarda, bağlarda üretim maliyeti niçin pahalı? Çiftçi, niçin dünyanın diğer çiftçileri ile yarışacak; ucuz tohum, gübre, ilaç, mazot, elektrik, su, banka kredisi, devlet desteği ile buluşturulamadı ve “tarladan mutfağa uzanan pazarlama zincirinde kendi üretiminin değerini koruyamaz, kollayamaz duruma” düştü, düşürüldü?

★★★

Ankara’da!

Bir yamyamlık var!

Hazırı parçalıyor.

Yiyor,  bitiriyor.

Hazırı satarak küçük bir azınlığı zengin ediyor, Türkiye’yi de “dışarısı daha ucuz diye  tarım ürünü ithal eden ülke” durumuna düşürüyor.

★★★

Yakın zamanda yaşadık.

Elbistan Şeker Fabrikası:
297 milyon TL’ye satıldı.
(Arsaları ve stoklarıyla)
Yozgat Şeker Fabrikası:
275 milyon TL’ye satıldı.
(Arsaları ve stoklarıyla)
Burdur Şeker Fabrikası.
487 milyon TL’ye satıldı.
(Arsaları ve stoklarıyla)
Kırşehir Şeker Fabrikası:
330 milyon TL’ye satıldı.
(Arsaları ve stoklarıyla)
Afyon Şeker Fabrikası:
725 milyon TL’ye satıldı.
(Arsalarıyla ve stoklarıyla)

★★★

Fabrikalar 2018’de  satıldı, Türkiye 2019’da  şeker ithal etmeye başladı. Niçin şekeri dışardan alıyoruz diye sorunca o kokmuş köfte bahane; “dışarıda daha ucuz”  ve “ithal edilen 1 ton şekeri içeride işleyip 29 kat daha yüksek değer kazandırarak dışarı ihraç ediyoruz” övünmesi geldi.

Tamam!

1 Dolar verip.

29 kazanıyor.

Peki yerli pancar üretiminin bir bölümünü  öldürüp kalan bölümünü de pahalı üretime zorlayarak niçin dışardan şeker almak durumuna düşüyorsun?

Cevabı verebilmiş değiller.

★★★

14 şeker fabrikasının satılmasana (2018 yılında) karar veren Özelleştirme Yüksek Kurulu üyeleri Başbakan Binali Yıldırım, Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Enerji Bakanı Berat Albayrak, Maliye Bakanı Naci Ağbal, Ulaştırma Bakanı Ahmet Arslan ve satış kararını onaylayan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan“fabrikalar zarar ediyor”  gerekçesini ileri sürmüşlerdi. Türk halkı bu fabrikalar yüzünden pahalı şeker yiyor dediler. Fabrikalar satıldı iç piyasada şeker fiyatı 100 yılın en yükseğine çıktı.

★★★

İşte bu kadro her şeyi pahalı yapan beceriksiz bir ekonomi yönetimine ülkeyi mahkum etti şimdi kalkmış; Aksaray’da, Adana’da, Konya’da, Eskişehir’de ve her yerdeki çiftçiye; “senin üretimin pahalı ve verimin düşük” diye gerekçe uyduruyor.

Üretim pahalı!

Kim sorumlu?

Çiftçiler mi?

Yamyamlık mı?

★★★

Eskişehir’de Alpu Ovası’nda çiftçiler traktörlerine binip otoyola çıktılar ve “gözünü ovaya diken yamyamlığa” karşı öfkelerini ilan ettiler. Alpu Ovası. “Tarımsal Sit Alanı” içinde olduğu için verimli toprakları ve bu toprakların altındaki lüle taşı rezervleri her türlü yamyamlığa kapalı duruyor. Ancak Ankara, şimdi bu ovayı termik santral projesine açmaya hazırlanıyor.

Yamyam!

Fabrikaları sattı.

Gözünü ovaya dikti.

Narin’i kim öldürdü!

Sözüm ona “atlatma haber gazeteciliği” görev başı yaptı. Narin, Kuran Kursu dersinden döndükten sonra  “görmemesi gerekeni gördü” diye amcası öldürdü diyenlere “hayır ağabeyi öldürdü” diye karşı haber yazanlar çıktı. Narin, 21 Ağustos’ da kayboldu, 8 Eylül’de cesedi bulundu. Bir imtiyaz, bütün kuvvetleri elinde toplayan bir kaba, hoyrat, gerici, hukuk tanımaz, adalet bilmez  güç var; tarlaların, toprakların, servetin, paranın, köyün tamamının, köylülerin hepsinin, kadınların, kız ve erkek çocuklarının, dinin, imanın, aşiretin, devletin ve her şeyin sahibi bir güç. O güç; her şeyi yapmayı olduğu gibi  Narin’i öldürmeyi de “kendine hak” bildi. Bu güç kökünü eski çağlardan alıyor. Cumhuriyet bu yapıyı değiştiremedi. Çünkü 1950’den sonra iktidar olan partiler, liderler ile onların kadroları bu yapıdan beslendiler, beslenmeye devam ediyorlar. Bölgenin milletvekili, “Bazen bilip de söylemek istemediğimiz şeyler var” dedi, daha ne desin? Narin’in cesedini dere yatağında taş altına saklayan  Nevzat Bahtiyar, “Salim Güran güçlüdür, Adamları var” dedi, daha ne desin? “Burada Allah’ın ve Devletin kendisi odur” mu desin?