Recep Tayyip Erdoğan, başbakanlığı döneminde kendisine hakaret edildiği gerekçesiyle vatandaşa en çok dava açan siyasetçiydi. Davaların sayısı binlerle ifade ediliyor. Cumhurbaşkanlığı makamına oturduktan sonra da yine davalar açmayı sürdürüyor. Oğlu Bilal Erdoğan da, dava açma konusunda babasından geri kalmıyor. Yöneticisi olduğu TÜRGEV’le ilgili yazılan hemen her yazıyı dava konusu yapıyor.
Bugün birçok mahkemede “müşteki” olarak Ahmet oğlu, Tenzile‘den olma, 26 Şubat 1954 doğumlu Recep Tayyip Erdoğan‘ın şikayetlerine rastlanıyor. Ancak bu şikayetler yapılmadan önce, keşke Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) verdiği kararlar okunsa, belki de bu şikayetlerde bulunmazdı.

ORGANİZE EDİLMİŞ BİR SALDIRI...

Feyzi İşbaşaran, AKP’den milletvekili seçilmişti. Son dönemlerde, Erdoğan hakkında ağır eleştirilerde bulunuyordu. Kimsenin, kimseye hakaret etme hakkı yoktur. Ama hakaret etti diye de kimsenin sabahın köründe organize bir biçimde üstelik de polislerin arasında Feyzi İşbaşaran‘a saldırmaya hakkı yoktur.
Feyzi İşbaşaran‘a saldırı planlı bir biçimde gerçekleştirilmiş. Bunun için pankartlar hazırlanmış, bir grup adliye önüne toplanmış, bazıları da ona saldırmaya karar vermiş. Eski milletvekili saldırıya uğradı, çıkarıldığı mahkemede de Cumhurbaşkanı’na hakaret ettiği suçlamasıyla tutuklandı. Yasalarınız işliyorsa işlendiği öne sürülen suçun karşılığı vardır.

DEMİREL'E SORULDU: ŞİKAYETÇİ MİSİN? 

Süleyman Demirel, başbakanlığı ve cumhurbaşkanlığı döneminde kendisine hakaret edilse bile bunu hoşgörüyle karşılamayı bildi ve kimseyle davalık olmadı. O yüzdendir ki bırakın sade vatandaşı, gazetelerde, televizyonlarda yapılan eleştiriler karşısında dava açmadığı gibi, yazanları da asla “kara listeye” almadı.
AİHM, bu konudaki kararından bugün birçok siyasetçinin haberi yok. Kararda “Basın özgürlüğünün bir derece abartmayı hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerdiği, gazetecinin yazısında kullandığı deyimler polemik niteliğinde olsa da bu ifadelerin nesnel bir açıklama ile desteklendiğinde, bunların asılsız kişisel bir saldırı olarak görülemeyeceğine...” deniliyor.
En iyisi bu konuda çarpıcı bir örnek verelim. Belki dava açmaya, şikayet etmeye meraklı olanlar, Ulaştırma eski Bakanı Yaşar Topçu‘dan dün dinlediğim bu olaydan ders çıkarır. İşte, Yaşar Topçu‘nun anlattıkları:
“Yıl 1979, Süleyman Demirel de başbakan. Ben, hem Demirel’in avukatı, hem de Adalet Partisi’nin hukuk müşaviriyim. Başbakan, genel merkeze geldiğinde beni çağırtır, ‘ne var, ne yok’ diye sorardı. Ben de partimize açılan davalar ve diğer hukuki konularda yapılanları anlatırdım.
Bir gelişinde yine ‘ne var, ne yok’ dedi. O günlerde bir ilçemizdeki Asliye Ceza Mahkemesi’nden yazı gelmişti. Yazıda, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ‘maddi mahsusa’ yani özel bir niteleme yaparak Başbakan’a söven bir kişinin tutuklandığı belirtiliyordu. Bunun cezası da ağırdı. Yazıda, suçtan zarar gören kişi olarak Başbakan Süleyman Demirel‘in, tutuklu kişiden şikayetçi olup olmadığı soruluyordu.

HAKİM, SÖYLENENLERE ŞAŞIRDI 

Demirel‘e, bu durumu anlatınca, güldü, bir yandan da tutuklanan vatandaş için üzüldü. Bana aynen şunları söyledi:
‘Bu ülkenin vatandaşı durup durukken Başbakan’a hakaret etmez, sövmez. Biz farkında olmadan adama ne kötülük etmişizdir. O da canı yandığı için yaratana sığınıp sövmüş, basmıştır küfrü. Adamı içeri atarak, tutuklayarak cezalandırmanın ne gereği var.
Senden ricam, hemen partiden bir araba al, bana söven adamı cezaevinden çıkarttır. Bununla ilgili ne yapılması gerekiyorsa yapın.’
Adli tatile birkaç gün kalmıştı. O ilçeye gittim, müdahil dilekçemi verdim ve ‘suçtan zarar gören olarak duruşmaya katılmamıza karar verilmesini’ talep ettim. Bu isteğimiz kabul edildi, mahkemede ‘Biz sanıktan şikayetçi değiliz. Başbakan’a söven sanığın tahliyesini istiyoruz. Başbakan da sanığın tahliyesine karar verilmesi yönünde benden talepte bulundu’ dedim.

VATANDAŞA KÖTÜLÜK ETMİŞİZ 

O dönemde duruşmaya savcı da katılıyordu. Savcı da, hakim de isteğim karşısında adeta dona kaldılar ve duruşmaya ara verdiler. Az sonra, mübaşir, ‘hakim bey sizi rica ediyor’ dedi. Odasına gittim, bana ‘Süleyman Bey nasıl bir adam böyle? Meğer kendisini çok yanlış tanımışım’ dedi. Ben de, vatandaşın tutuklandığını öğrendiğinde Demirel‘in ‘Biz bu vatandaşımıza farkında olmadan ne kötülük etmişiz ki, adam bunaldı da öfkesini söverek giderdi. Git adamı kurtar da gel’ dediğini belirttiğimde, böyle bir olayla ilk kez karşılaştıklarını anlattı ve vatandaşın tahliyesine karar verildi.”
Bundan sonra ne mi oldu? Serbest bırakılan vatandaş, Demirel‘in avukatı Yaşar Topçu’nun eline sarıldı, ağlayarak “Başbakanımdan özür diliyorum. Onun da ellerinden öperim. Keşke dilim kuruyaydı da o küfrü etmeseydim” diyordu.