Biri karşınıza çıkıp ‘yaşadığımız toplumda eksikliğini en fazla duyduğunuz ve en fazla yenen şey nedir’ diye sorsa aklınıza gelen ilk yanıtlar ne olur?

Benimki belli...

Eksikliği kara delik halini alan etik değerler, ahlak. En fazla yenen şey ise insan hakkı!

İklim krizi yüzünden koca göller buharlaşıp çatlamış topraklara dönüyor ya, ahlak da işte öyle. İnsanlık krizinde buharlaştı çorak topraklara döndürdü bizi!

Bazı ülkeler durumun farkında, su taşımaya çalışıyorlar en değerli gölleri yok olmasın diye.

Japonya’da 1800’lü yılların ortalarında ilkokul çocuklarına öğretilen sekiz konudan biri özdisiplin anlamına gelen Shunsin dersiydi, ahlak eğitimi. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından eğitimde reform yaptılar. Ahlak eğitimi ayrı bir ders değil tüm müfredata yayıldı. 1958’de eğitimde bir hamle daha yapıldı ekonomik kalkınma ve büyüme öncelikliydi ama ahlak eğitimi yine önemli yer tutuyordu. Amaç insanlara saygılı ve bu saygıyı evde, okulda, yaşamın her alanında sürdüren toplumun inşa edilmesine katkı sağlayan yurttaşlar yetiştirmekti.

Bugün Japon ilkokullarında verilen etik eğitiminin tek bir amacı var, öğrencilerin hayatta karşılaşabilecekleri durumlarda verecekleri ahlaki kararlar üzerine düşünmelerini sağlamak!

Etik ve ahlak felsefenin de ana konularından biri... Doğru davranışlarda bulunmak, iyi insan olmak ve insani değerler hakkında düşünme pratiği. Felsefede etik kavramı iyilik, kötülük, doğruluk, adalet, suçluluk, masumiyet, değer, erdem, vicdan gibi alt dallara ayrılıyor.

Antik Yunandan günümüze yaşamını etik değerlerin araştırılmasına, ahlaka adayan çok ünlü felsefeciler, düşünürler var. Teorileri insanlara yön veriyor. Kadim Anadolu da ise Mevlana, Yunus Emre, Sühreverdi ve nice düşünür kafa karıştırmadan, insanı kırıp dökmeden ahlakın yaşamın özü olduğunu anlatır.

Yunus’a göre güzel ahlak insan karakterinin temel taşı. O’nun ahlaki düşünce yapısı, insan sevgisiyle iç içe geçer ve güzel ahlak toplumsal düzeni ayakta tutar, güçlü hale getirir. Sevgi ahlaktır, adalettir, vicdandır, anlayıştır. Ahlaka ve de insana ters düşen davranışlar için dizelerinde ‘yaramaz’ der Yunus! Yaramaz sözcüğü günümüzde neredeyse aynı anlamda kullanılır. İşe yaramayan, doğruluğa ters olan, yararlı olmayan.

Bize bakınca yaramaz sayısının nasıl katlanarak arttığı ortada!

Hal böyle olunca Türkiye’nin yetiştirdiği dünya çapındaki felsefecimiz, kuruluşunun 50. yılını kutlayan Türkiye Felsefe Kurumu’nun Başkanı, Uluslararası Felsefe Kuruluşları Federasyonu’nun(FISP) onursal başkanı, ömrünü felsefeye adayan, üniversitelerde bölümler kurmuş, sayısız bilim insanı yetiştiren Prof. Dr. İonna Kuçuradi’nin anlattıkları kuraklığımızın boyutunu gösterip, umutları kırıyor!

Dün yayımlanan röportajında “İnsan haklarının eğitiminde hala en büyük eksiğimiz, insan haklarını yalnızca hukuk olarak görmektir. Oysa insan hakları etik ilkelerdir. Türkiye olarak da dünya olarak da bu noktaya henüz gelmedik. İşte felsefe bunun için de gerekli. Yani ilk önce insan haklarının etik eğitimini yapacak öğretmenlere ihtiyaç var. Hukuk bunun arkasından gelmeli” diyor.

Doğru diyor ama dinleyen var mı?

Anlatıyor...

“Teorik alanda en başta yapılması gereken, hukuk normlarının türetilmesinde insan haklarının bir öncül olarak nasıl kullanılabileceğini gösteren çalışmalar yapmak, üniversitelerde bunun nasıl yapılabileceğini de gösteren insan hakları doktora programları açmaktır. Merkezinde felsefe ve etik olan böyle bir disiplinlerarası programa başvurumuzu YÖK, gerekçe göstermeden reddetti! Bu eğitimin amacı insan olma bilincini uyandıracak şekilde ve bilgisel temelleriyle birlikte yapmaktı!”

Sosyal medya yöneticiliği, e-ticaret, bilişim güvenliği, internet ve ağ teknolojileri, alternatif enerji kaynakları, insansız hava aracı teknolojisi gibi dünyadaki gelişmelere ayak uyduracak eğitim programlarını kabul ederek günceli yakalayan, çok yakında ‘yapay zeka’ konusunda da 10 yeni eğitim programını uygulamaya alacağını açıklayan YÖK mevzu etik, ahlak eğitimi olunca o kadar uzun boylu değil diyerek reddetmiş.

Etik eğitim programına olmaz diyen aynı YÖK Başkanı yapay zeka programları hakkında bilgi verirken enteresan laflar ederek “Yapay zeka üzerine akademik etik yönetmeliği çalışıyoruz. Yakında programı açıklayacağız. Yapay zeka hali hazırda yoğun olarak zaten kullanılıyor. Fakat bu kullanımın hiç şüphe yok ki etik, ahlaki çerçevesinin olması gerekiyor” demiş!

*

Doğal ya da yapay fark etmez. Etik ve ahlaki çerçeve olmazsa olmaz. Yaşadığımız insan krizinde çorak toprağa dönüşen, her türlü hakkın çıtır çıtır yendiği, insanın ve insanlığın kıymeti kalmadığı için hesap verilmeyen, sürekli yalan söylenen memlekette lazım olan ahlaki çerçeveyi kim çizecek o zaman?