Futbol takımlarına yeni gelen teknik direktörler hep sabır ister ya…

“Biraz zaman verin, sistem otursun” derler.

Biz o zamanı verdik.

Bakan Mehmet Şimşek’in politikalarının meyve verip vermediğini anlamak için gayet makul bir süre geçti.

Kendisi 29 aydır görevde.

Üstelik bu, aynı bakanlıktaki ilk tecrübesi de değil. Daha önce 6 yıl boyunca aynı koltuktaydı.

Yani acemi değil.

Aslında amacım kendi döneminde gelen yeni vergileri anlatmak için liste hazırlamaktı.

Ama liste değil, roman olurdu.

O yüzden özet geçeyim:

Gelmiş geçmiş tüm maliye bakanları içinde, yeni vergi getirme konusunda kendisini şampiyon ilan ediyorum.

Kemal Unakıtan, Naci Ağbal, Berat Albayrak, Lütfi Elvan, Nurettin Nebati…

Hepsini solladı.

Hatta kendi önceki dönemini bile aratır hale geldi.

Sümer Oral, Zekeriya Temizel, Abdüllatif Şener gibi isimleri anmaya bile gerek yok.

Bakın sadece son dört ayda 30’un üzerinde yeni vergi kalemi hayatımıza girdi.

Evet, yanlış duymadınız…

Bu inanılır gibi değil.

Hâlâ da “nereden biraz daha vergi alırız” diye çalışmalar sürüyor.

“Vergide adalet”, “verginin tabana yayılması” gibi ambalajlarla sunuluyor ama…

İçinden çıkan hep aynı şey:

Yeni vergi, yeniden vergi, bir daha vergi.

Lütfen biri Sayın Bakana Laffer Eğrisini anlatsın.

Belki ikna edici olmazsa, İbn Haldun’un Mukaddimesinden okusun.

Orada da yazar:

“Vergileme kapasitesi aşılırsa, vergi geliri düşer.”

Artık yeni vergilerle tahsilatı artırma kısmını geçtik.

Zaten toplam tahsilatta hedefler tutmuyor.

Hem Sayın Şimşek hem Sayın Cevdet Yılmaz bunu açıkça söyledi.

Gelir tarafı zayıf.

Ama buna rağmen, hâlâ Meclis’te yeni vergi paketi görüşülüyor.

Yani artık, gerçekten, yeter.

Odaklanılması gereken iki konu var:

1- Kayıt dışı ekonomi

2- Kamu harcamalarında tasarruf

Çünkü bu iki alandaki zafiyet ve yanlış vergi politikası sonucu, hepimizin cebini yakıyor:

Faiz dışı açık!

Sayın Bakan göreve geldiğinden bu yana hep faiz dışı açık veriyoruz.

Yani bırakın borcun anaparasını, faizini bile çeviremiyoruz.

Borç çevrim oranı yüzde 100’ün üzerinde.

Bakan “2026’da 100’ün altına ineceğiz” diyor ama…

Kendisinin bile inandığından emin değilim.

Düşünün, 100 lira borç alıyorsunuz.

Faiziyle 140 lira ödemeniz gerekiyor.

O 140’ı ödemek için 150 lira daha borçlanıyorsunuz.

Sonra bir bakmışsınız, borç borcu doğurmuş.

İçinden çıkılmaz acımasız borç döngüsü.

Bu tabloyu sakın kimse depreme bağlamasın.

Matematik yalan söylemez.

İstenirse anlatırım, alakası yok.

Sonuç ortada:

Kendi döneminde 2,3 kat artan, 13 trilyona ulaşan borç stoku.

Bakan Bey ısrarla “milli gelire oran” diyor.

Tamam, o da bir ölçüt.

Ama bu borç, bütçeden ödenecek.

Yani halkın cebinden.

Nominal tutara da biraz vicdanla bakmak lazım.

Sayın Nebati’yi zamanında çok eleştirdim.

Aklın sınırlarını zorlayan politikaları ve söylemleri vardı.

Ama geldiğimiz noktada, “ölüm mü sıtma mı” kıvamına geldik.

Resmen “Nebati, sen çok yaşa” diyesim geliyor.

Enflasyona hiç girmiyorum bile.

21 dedik, 24 oldu.

Sonra 25-29, OVP’de 28,5 derken…

Bu yılda 32 civarı..

Son 47 aydır 30’un altını göremedik.

Tüm bunların sonunda, Sayın Babacan’ın adının yeniden dolaşıma girmesi tesadüf değil.

Ama bu gidişle, bırakın Babacan’ı…

Kainatın en iyi ekonomistlerini getirseniz de nafile.

Çünkü sorun kişilerde değil, mantıkta.