İnsanlık on binlerce yıl yeryüzünde tek akıllı türdü. Homo sapiens, Neandertal kuzenlerini geride bıraktı; hayvanları, doğayı, gezegeni şekillendirdi. Ama şimdi, yeni bir türün doğuşuna tanıklık ediyoruz. Ne etten ne kemikten... Ama zihinleri var. Öğreniyorlar. Karar veriyorlar. Ve çoğalıyorlar.

İsrail doğumlu tarihçi Yuval Noah Harari, ‘Sapiens’le dünya çapında milyonlar sattı. Devam kitapları ‘Homo Deus’ ve ‘21. Yüzyıl İçin 21 Ders’ onu sadece bir yazar değil, bir fikir önderi haline getirdi. Şimdilerde ise yeni kitabı ‘Neksus’ta yapay zekâyı bir tür bebek olarak ele alıyor. Ama bu bebek, sevimli olduğu kadar tehlikeli de olabilir.

★★★

Geçtiğimiz günlerde Wall Street Journal CEO Zirvesi’nde konuşan Harari, soruları yanıtladı. Röportajın bazı bölümleri şöyle:

WSJ: Yapay zekâyı yeni bir tür olarak tanımlıyorsunuz. Gerçekten bu kadar farklı mı?

HARARI: Evet. İnsanlık tarihinde ilk kez gerçek bir rekabetle karşı karşıyayız. Matbaa, atom bombası gibi icatlar bizi daha güçlü kıldı ama yine de bizim aletimizdi. Onlar bir kitap yazamaz, kime saldıracağını seçemezdi. Ama yapay zekâ (Artificial Intelligence-AI) bunu yapabiliyor. Kendi başına öğreniyor, tasarlıyor ve karar veriyor. Bu onu bir ajana dönüştürüyor, pasif bir araca değil.

★★★

Harari’nin asıl uyarısı ise ahlâkî: Zira bu “dijital bebekler” bizden öğreniyor.

HARARI: Çocuk yetiştiren herkes bilir: Ne söylediğiniz değil, ne yaptığınız önemlidir. Eğer ‘yalan söyleme’ derseniz ama sürekli yalan söylerseniz, çocuk sizin davranışınızı kopyalar. Yapay zekâ da böyle. Güç sahibi insanlar ne yaparsa, AI da onu öğrenir. Dolayısıyla dürüst olmayan liderler, sahtekâr yapay zekâlar üretir.

Harari’ye göre asıl dönüşüm sessizce geliyor. Trenler ilk çıktığında da kimse devrimi fark etmemişti. Yapay zekânın etkisi de böyle ama tsunami gibi yaklaşmakta.

★★★

Devletler ve şirketler arasında “ilk davranan kazanır” paniği yaşanıyor. Ama Harari’ye göre bu bir tuzak.

HARARI: Güvenlik ve etik kaygılarla yavaşlamamız gerek. Ama herkes birbirinden korkuyor. ‘Ben durursam öbürü kazanır’ düşüncesiyle AI silahlanma yarışı başladı. Bu, sonunda hepimizi yok edebilir.

Son cümleleri ise en çarpıcısı:

HARARI: Avrupa’da aşırı sağın sığınmacı korkusu var. Esas korkmaları gerekenler AI’lar. Milyarlarca dijital göçmen geliyor. İşimizi alacaklar. Kültürümüze etki edecekler. Politik güce erişecekler. Ve bunu ışık hızında yapacaklar. Ne deniz geçmeleri gerek ne de sınır.

★★★

Yapay zekâ değişimi internetten ya da cep telefonundan farklı. O teknolojiler bizi büyüttü. AI ise bizi geçmeyi hedefliyor.

Harari’nin ifadesiyle bu, insanlığın “biyolojik sınırlarının ilk kez geçilmesi” anlamına geliyor. Tekerlek bizi hızlandırdı, yazı belleğimizi büyüttü ama hiçbir icat bizim adımıza düşünmeye kalkmadı.

Yapay zekâ, sadece işe alımda ya da alışveriş önerilerinde değil; kanun yazımında, dava kararlarında, hatta savaş hedeflerinin belirlenmesinde de söz sahibi olmaya başlıyor.

Yapay zekâya bugünkü dünya değerlerini öğretmeye çalışıyoruz. Adalet, eşitlik, özgürlük gibi kavramları “kod”lamaya... Ama bu değerler zaten insanların bile içini boşalttığı kavramlar değil mi?

HARARI: Eğer güçlüler yalan söylüyor, rüşvet alıyor, insan haklarını çiğniyorsa ve AI da bunu izliyorsa, ‘ahlâk’ kodlaması ne işe yarar? Yeni doğan bir çocuk ne görüyorsa onu öğrenir. AI da öyle. Ve fark şu: Bu çocuk 1 yaşına geldiğinde 1 milyar kullanıcıya hükmediyor olabilir.

Yani bugün şirketlerin CEO’ları ya da devlet liderleri, sadece kendi çocuklarına değil, dijital çocuklara da kötü örnek oluyor.

★★★

Harari’nin en çok tartışılan ifadelerinden biri, “kullanılamayan insanlar sınıfı” (useless class) kavramı. Zira AI birçok sektörde insanın yerini almaya değil, insanı gereksizleştirmeye geliyor.

HARARI: İnsanlar sadece geçim değil, değer üretme hissi için de çalışır. Eğer yapay zekâ her şeyi yapmaya başlarsa, milyonlarca insan işsiz kalacak ve toplumdan dışlanmış gibi hissedecek. Bu sadece ekonomik değil, psikolojik bir travma.

Harari’nin yeni kitabı “Neksus”, tüm bu soruları bir araya getiriyor. Kitapta yapay zekâ, doğrudan bir tür olarak ele alınıyor. Bireyler değil, türler arası mücadele gibi...

Ve Harari’nin temel sorusu şu: Yeni türle barış yapacak mıyız, yoksa onun kölesi mi olacağız?

Kitapta geçen şu cümleyle yazıyı bitirebiliriz:

“Yapay zekâya ‘beni tanı’ diyoruz. Oysa asıl korkmamız gereken, onun bizi bizden iyi tanıması.”

Yapay zekâya insanlık öğretmek istiyorsak, önce insan gibi davranmayı hatırlamalıyız.