Bu arkadaşların zekaları sayesinde, dünya savaş tarihinde ilk kez bir şehit, savaş alanından kalkıp memlekete geldi:
Süleyman Şah...

*

Rahmetli hayattayken bu kadar gezmedi...
Getirdiler ama, geçici burası...
Başbakan “Düzenleme yapılınca gidecek” diyor...

*

Süleyman Şah kızgındır:
“Yine nereye ulan?..”
“Ecdat kalesiii....”
“Başlarım ecdat kalesine, seyyar köfteci bu kadar gezmez... Sen kimsin?..”
“Necdet Paşa...”
“Peh... Hayattayken kaçmazdık da... Sayenizde ölüm yerinde duramıyor...”

*

Aslında bu yazıyı ciddi yazmak istedim...
“Ortadoğu stratejisi... AKP dış politikalarının boyutsal...” falan...
Ama bu kadar soytarılık ciddi yazılmaz...
Şimdi bir Süleyman Şah var...
(Ama o Süleyman Şah mı, değil mi, o da belli değil...)
Bir de Süleyman Şah Türbesi var...
(O türbe de onun mu değil mi, içindeki kim, o da belli değil... İçindeki o değilse “Ben o değilim” de diyemiyor...)
Ne olursa olsun, orası vatanın bir parçasıydı...

*

Üzerinde bayrağımız vardı...
Yiğitlerimiz nöbet tutardı...
1921 Ankara Anlaşması’na ve Lozan’a göre Suriye yönetimi Türk şehitliğine özenli ve saygılıydı... Ta ki bu arkadaşlar Esad’ı indirmeye niyetlenene, Şam’da cuma namazı kılmaya kalkmaya ve el altından IŞİD denilen kanlı çapulcu sürüsünü desteklemeye başlayana kadar...
Sonunda “kurtarma” adı altında, türbeyi alıp kaçmaya vardı iş...

*

“Kurtarmaya” kepçe ile gittiler...
Bir vatan toprağını resmen katil sürüsüne bırakıp, bayrak direğini söküp, türbedeki şehitleri sandıklara koyup, türbeyi havaya uçurup, kaçıp geldiler...
“Zafer” diyorlar...
İyi mi?...
İnsan utanır...

*

Osmanlı atasının mezarını yapan, oranın vatan toprağı sayılmasını dünyaya kabul ettiren ise o “iki ayyaş” idi...
Mustafa Kemal ve İsmet İnönü...
75 milyon ile üzerinde tepe tepe yaşadığınız bu toprakları vatan yapanlar...
Bir kişiye yer bulamadınız ya...