Baykal, 1973’te parlamentoya girmiş, deneyimi, kültürü, bilgi birikimi, dünya görüşü, belagat ve dürüstlüğüyle duayen bir siyaset ve devlet adamıdır.
Tayyip Erdoğan’ın böyle bir kişiyi çağırıp, onunla bir değerlendirme yapmak istemesi (eğer bunun arkasında başka bir niyet taşımıyorsa) doğal kabul edilmelidir.
Ancak Baykal, Erdoğan’la görüşürken “bir ağabey olarak” aşağıdaki şekilde bazı öğüt ve uyarılarda bulunsaydı daha yararlı bir iş yapmış olurdu.
“Sayın Cumhurbaşkanı; içte ve dışta şahsınızca yürütülen politikalar yüzünden Türkiye Osmanlı’nın son hasta adam konumuna getirildi. Şöyle ki;
Türkiye, “devletin malı deniz, yemeyen domuz”, yolsuzluklar ülkesi olarak anılmaya başladı. Başta laiklik, Atatürk’ün tüm çağdaş devrimleri bir bir yok edildi. Ordu çökertildi. Demokrasi ve hukuk devleti katledildi. Milli eğitim mollalaştırıldı. Tarım yok edildi.
Başta IŞİD, dünyanın en azılı terör örgütleri binlerce TIR ağır silahlarla donatılıp, Ortadoğu kan gölü haline getirildi. Herkesi “Eyyy” diye azarlayıp, hakaret ederek dünyada bir tek dost bırakılmadı.
İçte ve dışta itibar ve güvenilirliğiniz kalmadı.
Bu noktadan sonra artık daha fazla ısrar etmeyin. “Çekildik ikbali izzet ile babı kaçak saraydan” deyip, köşenize çekilin. Eğer bunu yaparsanız hem
Türkiye, hem AKP’yi kurtarmış olursunuz.
Dostum Deniz Baykal bunları söylemiş olsaydı prestiji tavan yapardı.


DEVLET BAHÇELİ
MHP, milliyetçi, muhafazakar bir ideolojiyle kemikleşmiş % 13-15 oyu tutuyor. Bu oyu artırmak için “ilkelere” daha çağdaş bir yorum getirme konusunda en ufak bir hamle ve gayret göstermiyor.
CHP, 14 maddelik bir Türkiye’yi kurtarma planı açıklıyor.
Bunlar MHP’nin de, HDP’nin de seçim meydanlarında halka taahhüt ettikleri maddelerdir.
Böyle bir altın fırsatın tepilmesi, üçlü ittifakın kurulamaması halinde “17-25 dünyada eşi görülmemiş devlet soygunları”, “100 milyarlarca doları aşan imar vurgunları”, “Türkiye’nin Ortadoğu batağına gömülmesine” onay verilmiş olunur.
Seçimden önce halk “Bahçeli’nin 2002’deki erken seçimle AKP’yi yarattığı gibi” şimdi de bir AKP-MHP ortaklığıyla AKP’ye payanda olacağı endişesini taşıyordu. Bahçeli, AKP’yle koalisyon yapma gafletine düşerse bunun “kedi boynuna ciğer asmak”, “AKP’ye can simidi” ve “AKP’nin tüm suçlarına ortak olmak” anlamına geldiğini Bahçeli hariç cümle alem biliyor.
Böyle bir gaflet MHP’yi baraj altı yapabilir. Kendisinden vaz geçtik, MHP ve Türkiye’ye yazık olur.


SELAHATTİN DEMİRTAŞ
Önceleri Cumhurbaşkanı adayı olan Demirtaş, PKK’nın değil, Türkiye partisi olduklarını söyleyerek halka güven veriyor. Cumhurbaşkanı seçiminde % 6 oyu % 9,5’e çıkarıyor.
Genel seçimde sadece Kürtlerin değil, her kesimde tüm Türk halkının sorunlarını dile getiriyor.
Tek bayrak, tek devlet diyor, % 13 oy almayı başarıyor.
Ancak, Demirtaş’ın “emanet oyları hayal kırıklığına uğratmayacağı söylemine karşın”, Kandil, emanet oy yok hepsi bize yani “PKK’ya” verilmiş oylardır diyor.
Bu durumda Demirtaş seçim öncesi söyledikleriyle bizi kandırmışsa bunun faturası kendisine ve partisine kesilir, başta CHP’den gelen tüm eğreti oylar aslına rücu eder, tekrar % 6 oya mahkum olurlar.
Ancak, Yalçın Akdoğan’ın Demirtaş’ın İmralı’ya Brütüs’lük yaptığını söylemesi Demirtaş’ın İmralı ve Kandil emrinde değil halkın emrinde olduğunu gösteriyor.
Eğer hal böyleyse muhalefet liderlerinin Demirtaş ve arkadaşlarıyla görüşüp, gerekli güvenceyi aldıktan sonra Demirtaş’ı dışlamak değil, desteklemeleri gerekiyor.
Halkı arkasına almış güçlü bir Demirtaş’ı Kandil de İmralı da deviremez. Öcalan da tam destek vermek zorunda kalır.
Türkiye ölüm döşeğinde iç ve dış ihtilatlarla can çekişiyor. “MHP ve HDP” sen ben davasında gulu gulu dansı yapıyor.
Türkiye batarsa birinin “çözüm süreci” diğerinin “Bozkurt’unun” bir kıymeti harbiyesi kalır mı?
Sonuç: Türkiye komada, her geçen gün şifa bulma şansı yok ediliyor.
Bu durumda CHP’nin deklare ettiği 14 madde doğrultusunda HDP destekli CHP-MHP koalisyonu, o da olmazsa MHP ve HDP destekli bir CHP azınlık hükümeti Türkiye’nin son şansıdır.
Ancak, Bahçeli’nin CHP’yle değil de (birkaç şart ileri sürerek) AKP-MHP koalisyonunu tercih ettiği anlaşılıyor. Bu durumda kabinenin sadece 3/1’i MHP’de olacak. AKP’li bakanların Erdoğan maestroluğunda kendi iplerini kendi elleriyle çekmeleri, Türkiye’nin normale dönmesi olanaksızdır.
Ne yazık ki MHP’nin bunu görmemesi “halkın gazabına uğrayıp, siyasi bir mevta haline gelmesi sonucunu yaratabilir.”