Türkler ve Kürtler, kalplerinin derinliklerinde “asker, polis, öğretmen şehit edenlerin bin yıllık kardeşliği bitiremeyeceğine” inanıyorlardı.
Birbirine karışmış.
Doğusu Batı olmuş.
Batısı Doğu kesilmiş.
En büyük Kürt şehri Diyarbakır değil, en çok Kürt kökenli insanın yaşadığı şehir İstanbul, İzmir olmuş.
Neyi böleceksin?
Nasıl böleceksin?
Kardeşliğe niçin kıyacaksın?
Kardeşliği bitirme noktasına getiren “silahlı başkaldırının”  30 yıl sürmesi yüzde 80’ini çok genç yaşta 40 bin insanın canına kıyılması da değildi. Her şehit cenazesi “kardeşliğin bitmeyeceğini” haykırarak kaldırılıyordu:
Şehitler ölmez.
Vatan bölünmez.
Vatan bölünmez demek.
Kardeşlik bitmez demekti.
Hem Türk’e ve hem Kürt’e “kardeşlik bitebilirmiş” dedirten “Barış Süreci” denilen görüşmelerin samimiyetsizliği, sahteliği, lider parlatma (Erdoğan ile Öcalan’ı) yapaylığıydı.

* * *
Elin taşı bana değmez.
Dostun gülü yaralar beni.
Adına barış süreci denildi. Barış masasına silahla oturuldu.  Silahlı kalkışma başlatanlar silahlarını bırakmadılar. Tayyip Erdoğan da “silahın bırakılarak barış görüşmelerinin yapılmasında” ısrarcı olmadı, Kürt seçmene hoş görünüp her seçimde oyunu artırma bencil hesabı yaptı. Abdullah Öcalan da “silahla barış masasına oturmamız Türk kardeşlerimizi yaralar, barıştığımız zaman yüz yüze nasıl bakarız” diyen ince bir düşüncenin içinde  hiç olmadı.
2 lider birbirini parlattı.
Sahtelik sergilediler.
Sahteliğe “Analar Ağlamasın” maskesi giydirip, yücelttiler. Sahteliğe; “silahlı mücadele bitti, siyasi mücadele başladı” yalanını örtü yaptılar, Diyarbakır’da meydanda 1 milyon insana “Öcalan mektubu” okuttular fakat sanki sadece şehit olan Türk askerinin anası, Türk polisinin anası, Türk öğretmenin anası var, PKK’lının anası hiç ağlamıyor; “Kürt anası oğlu ölünce gurur duyuyor” havası verdiler.
Barış masası hançer oldu.
Kardeşliği bıçakladı.
Masada silah vardı.

* * *

Öyle bir hava yaratıldı ki, savaşı Abdullah Öcalan’ın kurup silahlı kalkışmayı başlattığı PKK kazandı ve barış masasına Türklere şartlarını kabul ettirmek üzere oturuldu.
Yenen masaya silahla oturur. Yenilen silahını terk eder, “anamı artık ağlatma, ne istersen vereyim” der.
Propaganda böyle yapıldı.
Akil Adamlar Heyeti!
Bu propaganda için kuruldu.
Kardeşlik orda bitti.

* * *

İmralı’da Öcalan, Kandil’de PKK önde gelenleri, Diyarbakır ve Ankara’da HDP liderleri birlikte hareket ettiler. Arkalarında onları hep koruyacak ABD’nin ve AB’nin olduğuna inandılar.
Silahımız var.
Arkamızda ABD.
Ananızı hep ağlatırız.
Böyle düşündükleri için “Meclis’e 80 milletvekili sokmuş olmak, Doğu’daki şehirlerin tamamına Kürt Belediye Başkanı oturtmak, asimilasyon, ret ve inkarın bitmiş olması PKK için yeterli” olmadı, yeterli görülmedi.
Peki şimdi ne oldu?
ABD İncirliği kullanma izni aldı. Türk savaş uçaklarına PKK merkezi Kandil’i bombalama hakkını nihayet tanıdı.
ABD Diş İşleri sözcüsü; “Türklerin kendini savunma hakkı var. Çünkü PKK eşiyle birlikte evine dönmekte olan binbaşıyı, evinde uyumakta olan polisi kurşunlayıp canına kıyıyor” dedi. Şimdi ABD için TSK ile iyi geçinme günlerini yaşıyoruz.

* * *

ABD hesabına, kitabına, çıkarına, avantasına bakıyor.
Dün Kürtleri arkalıyordu.
Bugün Türkleri haklı buluyor.
Aklımızı başımıza alalım.
Silahlar sussun” demeyin.
PKK silahı bıraksın” deyin.
PKK silah bırakınca
Silahlar zaten susmuş olacak.
Bin yıllık kardeşlik bitiyor.
Uyanın!