Bugün kendini “tarih yazan” diye gören nice politikacı çok yakın gelecekte unutulup gidecek. Yazar Sait Faik ise hiç unutulmayacak. Sait Faik’in “Sinarit Baba” kısa öyküsünü okumamış olanlar ya da okuyup da unutmuş olanlar bence “narkozun etkisini yitirerek hızla dağıldığını” göremezler.
Bilenler bağışlasın.
Öykü özetle şöyle:
Dedesi bir orfoz balığı olan sinarit, başı dik yaşar. Gurur, kibir doludur. Hiçbir zaman tökezleyeceğini düşünmez. Denizde her yaratığın kendine hayran olduğunu ve çok uzun yaşayacağını düşünür. Sinarit uzun yaşar. Sonunda yaşamına son vermeye karar alır.
Canına kıyacaktır.
Günlerce arar, tarar.
Ölçer, biçer.
Gerçek bir balıkçının gerçek bir oltasını bulur. Sinarit, zokayı yutar. Kibrine, gururuna uygun, şanına yakışır ölümü seçer.

* * *

Narkoz çok şiddetliydi.
Teslim alıyor.
Kendinden geçiriyor.
Gerçeği örtüyor.
Aklı, vicdanı gölgeliyordu.
“Çalıyorlar ama çalışıyorlar” dedirtecek kadar ahlaktan bile uzaklaştırıyordu. Çok kısa tatil havasında geçmiş olsa bile hapse atılmış olması büyük bir narkoz etkisi yaratmıştı. İnsanlar “kendilerinden bildikleri mağdur edilmiş ve zalimin zulmüne uğramış bu mazlumun” önderliğinde kenetlenmişlerdi.
Yoksuldan yanaydı.
Kimsesizin sahibiydi.
Haksızlığa karşı dururdu.
Halk çocuğuydu.
Halk gibi yaşamıştı.
Halk gibi yaşamaya devam edeceğini, “acı çekenin acısını duyacağını” söylüyordu. Yalan söylemez, verdiği sözden dönmez, dik durur, dünya malında gözü olmaz, Allah’ı ve peygamberi ağzından düşürmediği için de “inancı tam” kabul ediliyordu.
Narkoz hep sürecek.
O hep seçilecek.
Liderliği uzun olacak.
Başkanlığı da alacaktı.

* * *

Tıpkı Sait Faik’in “Sinarit Baba” hikayesindeki gibi siyasi ömrünü bitirmeye karar verdi. Mağduriyet narkozunu bu kez kendi siyasi ömrünü bitirecek zoka yaptı, zokayı yutuyor.
13 yıl geçmiş.
Mağduriyet bitmiş.
Narkoz çözülmeye başlamış.
İnsanlar narkozdan çıkmış.
Hâlâ mağdur olmuş olmayı anlatıyor; “Şah damarımızdan vurdular, ayağımıza pranga taktılar. Okullarda türbanı yasakladılar. Kızlarım Boğaziçi’ne giremedi. Ben Kasımpaşa’da Roman kardeşlerimle büyüdüm...” sözlerini saysan muhtemelen bininci kezdir söylüyor.
Yeni mağduriyet bulamadı.
Eskisi de zaten naylondu.
Narkozu zokaya dönüştü.
Narkozlu zokayı yutuyor.

* * *

Narkozu dağıtan Saray oldu.
Ve kutulardaki dolarlar.
Ve barış süreci fiyaskosu.
Saray’ın yanına büyük bir cami yapılmış olması ve özel davetli muhtarların “alkışlamaya gelmesi” de aslında narkozu dağıtan oksijen pompası oldu. Kendisine oy vermiş 18 milyon insan içinde en azından 2-3 milyonu “Sarayın yapımıyla” uyandı. Mağduriyetin uydurma olduğunu anladı. 1 Kasım’da sandığa gitmeyecek olanların büyük çoğunluğunu “eskiden ona oy atmış olanlar” oluşturacak.
Seçimlere ilgi yok.
Ona coşku bitmiş.
Narkoz dağılıyor.
Narkozdan çıkanlar; “Başbakan yaptık... Cumhurbaşkanı da yaptık... Daha ne... “ demeye başladılar.

Güvenmiyorum sana...(!)


TÜİK’in yayınladığı “Ekonomik Güven Endeksi” Eylül ayında yüzde 16.7 oranında düştü. Yüzde 70.9’a geriledi. Bunun anlamı; işçi, memur, çiftçi, esnaf, işadamı, aile babası, çocuklarını okula gönderen anneler, “Tayyip Erdoğan’ın gözetim ve denetimindeki Ahmet Davutoğlu’nun izlediği ekonomik gidişe olan güvenlerini” bitirdiler. Güvenmiyorum sana diyenler çoğunluğa geçti.