Emin Çölaşan, pek çok kez yazdı. Mustafa Mutlu da kesintisiz 99 gün köşesine taşıdı, dile getirdi. Sonunda Abdullah Gül, Huber Köşkü’nden ayrılacağını açıkladı.
Hayret ettim!
İki yazarın yazıları beni “içine düştüğüm köşk düşkünü saplantımdan” uyandırdı. Huber Köşkü’nü Cumhurbaşkanlığı görevim bittiği gün terk etmem gerekirken 6 ay (180 gün) fazladan oturdum. Hakkım yoktu. Kul hakkı yemiş oldum. Özür diliyorum, taşınıyorum. İmza: Abdullah Gül. Eski Cumhurbaşkanı.
Böyle diyecek sandım.
Ben yanıldım.
Tersini yaptı.
Üstenci bir tafrayla; “Yeni Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bana kalabilirsin teklifi yaptı. Huber’de oturmaya devam ettim. Masrafları (yiyecek-içecek demek istiyor) cebimden ödedim. Yaptırdığım yeni özel köşkümün inşaatı uzadı, bitmek üzere. Kısa zamanda taşınacağım” türünden laflar söyledi.
Kendini ele verdi.
Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül, laik cumhuriyet taraftarı Atatürkçüleri, “vesayetçi, seçkinci, demokrat olmayanlar, halkı hor görenler, halkın içine karışmayı kendine yakıştıramayanlar, Batı hayranı, lüks düşkünü, hak hukuk gözetmez” diye eleştirerek iktidar oldular.

* * *

Tayyip Erdoğan:
Kasımpaşa’da doğdu.
Babası vapur kaptanıydı.
Abdullah Gül:
Kayseri’de doğdu.
Babası tornacıydı.
Abdullah Gül, siyaset merdivenlerinde yükselirken her yıl bir ya da iki kez Kayseri’ye tornacı babası ile bağ bozumu zamanı pekmez kaynatan annesinin yanına tatile gider, beraber fotoğraf çektirir basına servis ederdi.
Dünya nimetinde gözü yok.
Böbürlenmez. Şişinmez.
Nefislerinin köpeği olmaz.
Hem de aslını unutmazlar.
Halk gibi yaşarlar.
Çok demokrat ruhlular.
Cuma namazını kaçırmaz.
Müslüman insanlar.

* * *

Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan, “hem Müslüman hem demokrat, hem halktan” gözüktüler. Biri Çankaya Köşkü’nü beğenmedi kendine 1150 odalı, dünyanın en pahalı Sarayı’nı (gerçek maliyetin
5 milyar dolar olduğu söyleniyor) yaptırdı. Diğeri; Cumhurbaşkanlığı görevinin bittiği gün Kayseri’de Erciyes Dağı eteklerinde
3 dönüm bir arazi içine bir küçük ev yaptırmayı, üniversitede gençlere dersler verip, Kayserilinin düğününde, bayramında, camisinde, cenazesinde halktan biri gibi ömrünün geri kalanını tamamlayacağı planlama yapmadı.
Aslını unutmuş.
Halktan kopmuş.
Demokratlığı yalanmış.
Müslümanlığı su kaldırır.
Kul hakkı yemeyi göze alarak Tayyip Erdoğan teklif etti diye Huber Köşkü’nü 180 gün haksızca kullandı ve İstanbul’da Boğaz’a bakan yeni köşkünün yapımında kullanılan İtalya’dan gelme mermerler şişip yenisi ısmarlandığı için taşınması gecikti!

* * *

Halkçı adam halk gibi yaşar. Demokrat adam demokrat gibi davranır. Müslüman adam, değil 180 gün tek 1 gün dahi devlet malını kullanmaya kalkmaz. Çünkü kul hakkı yemeye girer.
İsveçli cumhurbaşkanı.
Norveçli başbakan.
Hollandalı bakan.
Görev süreleri bitiyor.
Aynı gün terk ediyorlar.
Adamları otobüste görüyorsun
Bisikletle kiliseye gidiyorlar.
Seçkinci, egoist olmuyorlar
Demokrat kalıyorlar.

* * *

Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül’ün şu geldikleri noktaya bakın:
Ne demokrat olabildiler.
Ne Müslüman kalabildiler.
Seçkinci dedikleri Ahmet Necdet Sezer, Süleyman Demirel ve hatta darbeci General Kenan Evren görevlerinin bittiği gün devlet malını terk edip kendi yaptırdıkları evlerine çekildiler. Yazılarımızla zamanında kendisini çok hırpaladığımız ve lüks düşkünü, israfçı diye acımasızca eleştirdiğimiz Semra Özal, eşi Turgut Özal vefat ettiği gün, “Ben Çankaya Köşkü’ne eşimle beraber geldim, onunla beraber çıkarım” dedi ve Cumhurbaşkanlığı köşkünü aynı gün terk etti.
Semra Özal’ı arar olduk.