Kasvetli bi İstanbul günüydü, aylardan ekim, tükürür gibi yağıyordu, Maltepe askeri cezaevinin kapısından girdim. Yargıtay, asrın iftirasını onamıştı, arkadaşlarıma 16’şar sene giydirmişlerdi. İlk defa moralsiz görmüştüm onları, duyguları darmadağındı, konuşurken cam kırıkları çiğner gibiydiler. Ve, biraz sohbet edince anladım ki, aslında morallerini bozan 16’şar sene değildi. 16’şar sene yedikleri gün... Tuzla Deniz Harp Okulu’ndaki subay eşleri çay partisi düzenlemişti. Görenler anlatmıştı, şen kahkahalar atılmıştı. Arkadaşlarım işte bunu öğrenince, yıkılmışlardı. Maalesef... Var olduğuna inandığımız tüm değerlerimiz gibi, silah arkadaşlığı kavramı da tuzla buz olmuştu.

*

Çıktım cezaevinden, otomobilime bindim, radyoyu açtım, haberleri dinliyorum... “Koramiral Atilla Kezek istifa etti” diyordu spiker.

*

Normalde deniz bisikleti bile kullanamayacak tiplerin, amiral diye koltuklara kurulduğu dönemde... Koca koca generallerin, aman benim başıma da gelmesin diye, odalarına saklandığı dönemde... Tutuklu subayların, silah arkadaşları tarafından satıldığı dönemde... “Bizim yerimiz onları yanıydı” demişti. Hukuksuzluğu protesto etmek için, bu adaletsizliğe halkın dikkatini çekmek için, basmıştı istifayı.

*

(1956’da Kasımpaşa’da dünyaya gelmişti. Haliç tersanesinde işçi bir babanın oğluydu. 14 yaşındayken, annesi babası elinden tuttu, Heybeliada Deniz Lisesi’ne emanet etti. Evinden ilk defa ayrılıyordu, anne hüngür hüngür ağlıyor, baba erkekliğe toz kondurmuyor ama, hasreti daha şimdiden gözlerinden okunuyordu. Henüz okyanus dalgalarıyla tanışmamıştı ama, çocuk yüreğinde fırtınalar kopuyordu. Macera böyle başladı... Asla ihanet etmediği askerlik yeminini etti, Atatürkçü, yurtsever, idealist bir deniz teğmeni olarak, 1976’da Cumhuriyet Donanması’na katıldı. Kılıçalipaşa muhribinde, Yavuz ve Gemlik fırkateynlerinde komutanlık yaptı. Adriyatik’teki SFOR dahil, pekçok uluslararası harekata katıldı. Paris ataşeliği yaptı. Donanmanın gözbebeği harp filosu komutanlığında, en uzun süre komutanlık yapan subay oldu. Sahil güvenlik, mayın filosu, deniz eğitim komutanlığı yaptı. Güney deniz saha komutanlığı yaptı. Özetle, deniz kuvvetlerinde her görevden, her filodan, her bölgeden geçti. Deniz kuvvetleri kurmay başkanıyken... Asrın iftirasının Yargıtay tarafından onanmasına tahammül edemedi, istifa etti.)

*

Silahlı kuvvetler tek kurşun atılmadan esir alınmıştı. Akp hükümeti pek memnundu. Ahali tırsmış, basın susmuş, genelkurmay karargahı desen, adeta Tayyip Erdoğan’ın belediye zabıta teşkilatına dönmüştü.

*

Koramiral Atilla Kezek, bu korku atmosferinde elinden geleni yapıyordu. İstifa etmeden önce, mahkeme mahkeme dolaşıyor, Balyoz duruşmalarını takip ediyor, hapishane hapishane ziyaret ediyor, destek olmaya çalışıyordu. Uyardılar... “Bu işe fazla burnunu sokma, duruşmalara gitme” dediler. “Bizi sadece onursuzluk korkutur” dedi, gitti. İki defa randevu aldı, Tayyip Erdoğan’a bile gitti, kumpası anlattı, nafile tabii, dinletemedi. “Emrimizdeki subaylar hapisteyken, oturmaya devam edemeyiz” dedi, bıraktı.

*

Üniformasını çıkardı ama, mücadelesini bırakmadı. Meydan meydan dolaştı, Sessiz Çığlık protestolarına katıldı, tüm vaktini hapishane ziyaretlerine ayırdı, içerdeki subayların çocuklarına sahip çıktı, her dertlerine koştu. Avukat Şule Nazlıoğlu Erol’la birlikte Anayasa Mahkemesi önündeki Adalet Nöbeti’nin kahramanlarından biri oldu. Gece-gündüz, yağmur-ayaz, netice alınıncaya kadar nöbet tuttu.

*

İlk defa, kumpas şehidi Murat Özenalp’in cenaze töreninde, Kocatepe Camisi’nin avlusunda tanışmıştım onunla... Sözleri aklıma mıh gibi çakılmıştı. “Devlet, kendisine bağlılık yemini eden pırıl pırıl subaylarının etini, canlı canlı, yamyam gibi yiyor” demişti.

*

“Komutan” tabir edilen sıfatın, apoletlerdeki yıldızlarla alakası olmadığını, ilk defa o gün anlamıştım. Koltuklarında lök gibi oturanlar değil... Emrindekileri evladı gibi görenlerdi, komutan.

*

Tutuklu subayların yardımına koşan, Murat’ın cenazesinde saf tutan, Ali Tatar’ın kabrini çiçeksiz bırakmayan, son nefesine kadar Cem Aziz Çakmak’ın başucundan ayrılmayandı, komutan.

*

Ve...

*

Emrindeki subayları umursamasaydı, bana ne deseydi, kendini feda etmeseydi... Birinci adaydı, bu Yüksek Askeri Şura’da “or” rütbesine yükselecek, banko Donanma Komutanı olacaktı. Önümüzdeki sene de, donanmadaki tek oramiral olarak, Deniz Kuvvetleri Komutanı’ydı.

*

(Asrın iftirasıyla Türkiye’nin kaderinin nasıl değiştiğini görün diye parantez açıyorum. Şu anda deniz kuvvetlerinde 43 tane muharip amiral var. Makarayı beş sene geriye sarın, kumpas davalarının başladığı tarihe, 2009’a gidin, isimleri tek tek inceleyin... Sonra, kumpas davalarını hiç yaşanmamış gibi farzedin, kimsenin tutuklanmamış olduğunu farzedin, tekrar bugüne gelin, listeyi kıyaslayın... Şu anki 43 amiralin, yüzde 90’ının amiral olmadığını görürsünüz! Eğer kumpas davaları olmasaydı, şu anki 43 muharip amiralin tamamı, içeri atılan subaylardan olacaktı!)

*

(Kimseyi zan altında bırakmak için yazmıyorum. Çıplak gerçek olarak yazıyorum. Asrın iftirası atılmasaydı, iftiraya uğrayanlar tasfiye edilmeseydi, şu anki amirallerin yüzde 90’ı amiral olamayacaktı.)

*

(Ben bu davaların savcıyım diyen Tayyipgiller, Türkiye bağırsaklarını temizliyor diyen Arınçgiller... Asla unutulmasın diye yazıyorum.)

*

Dolayısıyla... Yüksek Askeri Şura kararları açıklanmış, kuvvet komutanı şu olmuş, donanma komutanı bu olmuş, hikayedir.

*

Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları bilsin diye yazıyorum... Günümüzün Çaka Bey’i, varlığıyla onur duyduğumuz Atilla Kezek’tir.