Ali Tatar, kumpas şehidi.
Ali Alkan, açılım şehidi.

*

Ali Tatar’ın ağabeyi Ahmet.
Ali Alkan’ın ağabeyi Mehmet.

*

Ali, babasından Ahmet’e emanetti.
Tıpkı Ali’nin babasından Mehmet’e emanet edildiği gibi.

*

Kardeşinin kanı yerde kalmasın diye beş senedir hukuk mücadelesi veren, Ergenekon, Balyoz gibi kumpas davalarında neredeyse her duruşmaya katılan, Silivri zindanının kapılarına dayanan, Sessiz Çığlık’larda Adalet Nöbeti’nde daima en önde yeralan, Ahmet.

*

Kardeşinin tabutuna vura vura “bu vatan evladının katili kim?” diye haykıran, Mehmet.

*

Mehmet’in ne hissettiğini Ahmet’den daha iyi kimse bilemez diye düşündüm. Aradım.

*

“Ali Ali” deyip... Anlattı.

*

“Dedem Pir Sultan’ın deyişidir.
Gerçek olmuştur.

Ali Ali deyip ne inilersin
İnilersin dolap, derdin ne senin
Sen de benim gibi yaralı mısın
İnilersin dolap, derdin ne senin

Kim söktü getirdi seni yerinden
Dağlar taşlar ah eyleyi zarından
Sen de mi ayrıldın nazlı yârinden
İnilersin dolap, derdin ne senin

Pir Sultan’ım ahım arşa dayandı
Hasret nârı ile yüreğim yandı
Yoksa Hüseyin’den haber mi geldi
İnilersin dolap, derdin ne senin

Tanımadan yol kardeşi olduk, dert kardeşi olduk Mehmet yarbayla.
Beş yıl önce benim ‘Ali’ çığlığımı bugün Mehmet yarbay atıyor.
Yüreğimin derinliklerine işledi ‘Alim’ haykırışı.
Kerme tutmaz yaram bir kez daha kanadı.
Feryadını ilk duyduğum günden beri, her aklıma geldiğinde gözyaşlarıma engel olamıyorum.
Ali’yi bir kez daha kaybetmiş gibi oldum.
Bu ses, bu ah ediş, tanıdık.
Ali’ye ulaşmayan ana sıcağı kömbe, tanıdık.
Kaderin cilvesine bak, Alimiz aynı, acımız aynı, toprağımız aynı.
İkimiz artık aynı figan havalarıyla aynı dağlara göndereceğiz sitemimizi.
Abilik, baba gidince emanet devralmaktır aynı zamanda.
Baba yerini doldurmak mecburiyettir.
Küçük kardeş, babadan sonra evlattır artık abiye.
Acısı evlat acısıdır Mehmet yarbayın, bilirim.
Hiçbir şey dindiremez acısını, engelleyemez isyanını Mehmet yarbayın.
Bütün saldırılara karşı bağrı açıktır.
Ama, hazırdır artık Mehmet yarbay.
Korkunun, acının sınırı aşılmıştır onun için.
Ne rütbe için, ne gelecek için, onu bundan böyle durduğu yerinden geriletmek imkanı yoktur.
Aynı saldırılara uğradığını, aynı hakaretlerle karşılaştığını izliyorum.
Hiç değişmiyorlar.
Efendilerinin emriyle saldırıya geçiyorlar.
Mezhebinden başladılar, DHKP-C’liğinden çıktılar, PKK’lı yaptılar, paralel dediler.
Didik didik ediyorlar bütün hayatını.
Ama boşuna uğraşıyorlar.
Bundan böyle çaldığınız kara tutmaz, salladığınız kılıç, sapladığınız hançer acıtamaz Mehmet yarbayı.
O zaten gömmüştür yüreğinin yarısını toprağa.
Dökmektedir kanlı yaşlarını içine.
Ama dimdik haykırmaktadır zalimin yüzüne.
Aliler bu vatan için vermeye hazırdır canını.
Mertçe, yiğitçe, onurla savaşmaya hazırdır ülkesi için.
Hiçbir hesabı olmaz vatan dara düşmüşse.
Hiç kimseye oyuncak ettirmez kendini.
Alıp eline canını, Hakka yürümeye hazırdır.
Biz de kardeşlerimizle biriz.
Vatan dardaysa, düşman kapıdaysa, nasıl dedemiz can vermişse Çanakkale’de Sakarya’da Dumlupınar’da, biz de canımızı vermeye hazırız.
Şehitlerimizi ‘vatan sağolsun’ deyip, verebiliriz toprağa.
Ama birilerinin siyasi hesaplarına verecek canımız yok.
Siz sırça saraylarda dem süreceksiniz diye, bizim Alilerimizi Mehmetlerimizi ateşe atamazsınız.
İsyanımız bunadır.
Bütün Alileri, bütün Mehmetleri yaşatmak, mutlu etmek için vardır devlet.
Sorumluluğunuza sahip çıkmak zorundasınız.”

*

İliklerine kadar hissetmek...
İşte böyle bir duygu.

*

Telefonu kapattım.
Tekrar tekrar tekrar okudum.
Sizden ricam, tekrar okuyun.

*

Şehit Ali’nin ağabeyi, şehit Ali’nin ağabeyini anlatıyor...

*

“Vatan dardaysa, mertçe savaşmaya, onurla canımızı vermeye hazırız. Ama, birilerinin siyasi hesaplarına verecek canımız yok. Siz sırça saraylarda dem süreceksiniz diye, Alilerimizi, Mehmetlerimizi ateşe atamazsınız.”