Fasulye sırığı gibidir.
Yalancı.
Egoist.
Ahlaksız.
Eğitimsiz, langır lungur bi tiptir.
Particiliğe girer.
Belediye başkanı olur.
Rüşvetlerle köşe olur.
Foyası meydana çıkınca, dokunulmazlık kapmak için, kapağı Ankara’ya atar, milletvekili olur.
Demokrasi dediğin...
Sadece onun koltuğudur.
Etrafına yalakalar doldurur.
Yolsuzluğu her yere bulaştırır.
Namuslu insanlara iftira yağdırır.
Kendisini eleştirenleri vatan haini, kendisini vatansever ilan eder.
Bugün bi şey söyler...
Yarın tam tersini söyler.
Dönektir.
Kalleştir.
İftiracıdır.
Ahaliyi birbirine düşürür.
Sıkışınca alttan alır...
Eline fırsat geçince, ezer.
Zalimdir.
Kindardır.
Dindar pozlarındadır.
Paraya tapar.
Halkı kandırmak için bayrağa, ekmeğe, Kuran’a el basmaktan çekinmez, rakiplerini cami düşmanı olarak gösterir, kutsal değerleri alet eder, inançları sömürür, hırsızlıkları yakalandığında mesela, yakasına yapışmasınlar diye dümenden namaza durur.
Vaaz verir gibi konuşur.
Aslında etrafındakiler bile ondan tiksinir ama, öylesine menfaat ortaklığı kurmuştur ki, bile bile desteklenir, göz göre göre alkışlanır.
Hepsini adeta köle yapmıştır.
Sözünden dışarı çıkamazlar.
İki dudağının arasına bakarlar.

*

Hani habire mesaj gönderip, “bu kısır döngüden nasıl çıkacağız?” diye soruyorsunuz ya... Aziz Nesin cevabını tee 55 sene önce vermişti.

*

Zübük’ten kurtulmadan olmaz!

*

Zübük’ten nasıl kurtulacağız derseniz...
Romanın sonunda onu da yazmıştı.

*

“Zübük bir tane değil. Zübüklük içimizde. Yoksa, aramızdan böyle zübükler büyüyemezdi. Zübükleri, biz kendi zübüklüğümüzden yaratıyoruz. Sonra da, kendi zübüklüklerimizin bir tek Zübük’te birleştiğini görünce, ona kızıyoruz. İçimizdeki zübüklüklerden gerçekten kurtulmadan, Zübük’ten kurtulmamız mümkün değil.”