Dramatik aşk filmlerinin tüm klişelerini taşısa da keyifle izleniyor “Senden Önce Ben”... İzleyicisini üzen, hatta ağlatan dramatik aşk filmleri her daim ilgi gören filmler olurlar. İyi oyuncularla ve iyi niyetli bir şekilde samimi bir hikaye anlatırsanız filminiz sevilir ve yıllar sonra bile izlenebilir.

2011’de ben de böyle bir sinema filmi senaryosu yazdım: “Beni Unutma”. Formül bellidir, ama maharet güzel anlatabilmektedir. Esas kız ve esas erkeği kalabalıklardan ayıracak kimi özelliklerle donatırsın. Sonra onlara güzel bir sahnede tanıştırırsın, beraber güzel günler geçirirler. Sonra bir sorun patlatırsın aralarında ve aşkları büyük bir testten geçer. Bazen şartlar kazanmalarına engel olur, bazen de her türlü zorluğa rağmen birlikte kalmayı başarırlar. Gerisi seyircinin kalbine dokunup dokunamadığınızdır...

Aynı isimli popüler bir romandan uyarlanan “Senden Önce Ben”in hemen başında zengin, yakışıklı, hareketli, mutlu ve genç bir işadamı olan Will bir kaza geçirir. Bu kaza omurgasında onarılamaz bir sakatlık oluşturur ve ona sevdiği kadını, geleceğini ve umutlarını da kaybettirir.

senden_once_ben_2

Anne-babasıyla birlikte zengin malikanelerinde her türlü bakım eşliğinde yaşasa da mutlu değildir. Louisa ise yeni işsiz kalmış, güleryüzlü, sempatik ve yaşam enerjisiyle dolu bir genç kadındır. Will’in yeni bakıcısı olarak işe alınır. Ama aslında Will’in annesi tarafından, boynunun aşağısı tutmayan Will’e moral vermesi, onunla arkadaşlık etmesi için tutulmuştur daha çok. Will’in aksiliğine, intihara meyilli düşüncelerine ve Louisa’nın enerjik erkek arkadaşına rağmen aralarında bir yakınlaşma başlayacaktır tabi ki...

“Senden Önce Ben”in çok tipik bir hikayesi var. Yeşilçam’da da türlü versiyonlarını izlediğimiz bir hikaye bu. Bu tip hikayelerin temeli, aşkın fedakarlığı üzerinde inşa edilmektedir. Film bu temanın gereklerini ortalama bir sinemayla yerine getiriyor ama hikayenin erkeğinin çok zengin olmasından da artık sıkılmadık değil. Küçük ve yemyeşil bir İngiliz kentinde geçen hikayede zengin çocuk her türlü maddi imkana (bir şato ve özel uçak dahil) sahip olunca bir sürü sorun da sorun olmaktan çıkıyor. Karakterlerin samimiyeti zarar görüyor ister istemez.
Ama tam burada iki oyuncusunun da sempatisi ve birbirlerini tamamlayan kimyaları devreye giriyor. Popüler TV dizisi “Game of Thrones”daki Khaleesi karakteriyle milyonların sevgilisi olan Emilia Clarke aşırı güzel bir kadın değil belki, ama perdeden taşan çok pozitif bir enerjisi var. Dinamik bir performansla canlandırdığı Louisa karakteri onun bu özelliğini doğru ve iyi kullanabildiği bir alan açmış kendisine. Will rolünde izlediğimiz Sam Craflin de iyi ama film kesinlikle Emilia Clarke’a ve onun pırıl pırıl parlayan enerjisine ait. Yer yer gülümseyerek bir parça da üzülerek izleyeceksiniz...

3 yıldız
Senden Önce Ben
Yönetmen: Thea Sharrock
Oyuncular: Emilia Clarke, Sam Claflin, Jenna Coleman
110 dakika, 13A

Hareketli bir ajan komedisi

Profesyonel ajan ve yanındaki sarsak, beceriksiz vatandaş klişesini ne kadar çok sattı bize Hollywood. Defalarca aynı filmleri evire çevire izletmekte ustalar doğrusu. Ama “Merkezi İstihbarat” bu hikayede kimi zaman klişeleri aşan bir tavır alabiliyor. Yönetmen Rawson Marshall Thurber önceki filmi “Bu Nasıl Aile!”de (We’re The Millers) de yapmıştı bunu.
Lisede çok parlak bir geleceği olacağına kesin gözüyle bakılan ‘altın çocuk’ Calvin, tüm beklentilerin dışında sıradan bir muhasebeci olabilmiştir. Aynı lisenin bolca alay konusu yapılan, şişman ve sinik öğrencisi Bob ise yeni kaslı fiziği ve biraz garip de görünse toparlamış kişiliğiyle yıllar sonra ‘muhasebeci’ Calvin’in karşısına bir CIA ajanı olarak çıkar. Uluslararası bir operasyon için ondan yardım ister. Calvin sık sık onu reddetse de kurşunların havada uçuştuğu birçok tehlikeli durumun tam ortasında bulur kendisini.

Merkezi_istihbarat_2

Öncelikle Dwayne Johnson’ın kaslarının yanısıra oyunculuk da gösterdiği bir gişe filmi bu. O fizikle ve ifadeyle sempatik olabilmek, Arnold Schwarzenegger’den beri bir tek ona nasip olabildi sanırım. Bob karakterinin yetenekleri Jason Bourne karakteri gibi, film zaten tonlarca filme gönderme yaparken onun da adını zikrediyor.
Hareketli bir komedi olarak tasarlanan “Merkezi İstihbarat”ın en büyük eksiği, büyük bir aksiyon sahnesinin olmaması aslında. Film başlarken üç büyük stüdyonun logosunu görmemize rağmen, mesela bir otobanda ya da daha genel bir mekanda geçen gümbür gümbür, eski usül pahalı bir aksiyon sahnesini de arıyor gözler. Final bile abartılmayıp üç kişi arasında geçiştirilmiş. Espriler ise her zaman onikiden vurmasa da sıkıcı değil. Tuvalet mizahından çok, 80’ler komedi ekolüne başvurulmuş. Bu arada Amerikan okullarında giderek yaygınlaşan ve sosyal medyayla da katlanarak artan ‘zorbalık’ meselesinin ne kadar çirkin bir tavır olduğuna da bir vurgu yapılıyor aslında ama film o kadar güçlü duramıyor bu konuda. Çünkü filmin izleyicisi kitlesi o zorbalıkları yapanları da kapsıyor bir parça.
Ağzı kalabalık kısa boylu siyah adam tipiyle giderek daha sık görmeye başladığımız Kevin Hart ve Dwayne Johnson komik bir ikili olmuşlar. Tıpkı yıllar önce Arnold Scwarzenegger ve Danny De Vito’nun oluşturduğu gibi...

3 yıldız
Merkezi İstihbarat
Yönetmen: Rawson Marshall Thurber
Oyuncular: Dwayne Johnson, Kevin Hart, Amy Ryan
114 dakika, 13+

Porselen tehdit!

“Lanetli Çocuk” bulduğu parlak fikrin altında ezilen, son anda topu saha dışına kaçıran bir korku filmi. Amerikalı bir genç kadın olan Greta, belalı eski sevgilisinden uzaklaşmak için yaşlı bir İngiliz çiftin gözlerden uzak malikanelerindeki işi kabul eder. 8-9 yaşlarında Brahms adlı bir erkek çocuğuna bakacağını sansa da eve vardığında aslında çiftin çocuğunu tam 20 yıl önce kaybettiğini öğrenir. Greta’nın bakacağı çocuk, aslında çiftin evlat acılarını dindirebilmek için bakımını sürdürdükleri (!), oğullarıyla aynı boydaki porselenden yapılma bir oyuncak bebektir. Yaşlı çift bir süreliğine tatile gidince Greta porselen bebekle başbaşa kalacaktır ve takip etmesi gereken de bir ‘görev listesi’ vardır.

lanetli_cocuk_1

Tabi ki bu süreç oldukça gerilimli geçer. Çünkü Greta görevlerini ihmal etmekte ve evin ihtiyaçlarını getiren market sahibi genç adam Malcolm ile de inceden flörtleşmektedir. Bu arada bebek Brahms da bazen yer değiştirmekte ve türlü gariplikler yaşatmaktadır Greta’ya. Bundan sonrası sürpriz...
İçine ruh sıkışmış oyuncak bebek hikayeleri birkaç sezon önce izlediğimiz “Annabelle” ile birlikte yine gözde oldu anlaşılan. “Lanetli Çocuk”un bu konuda bir sürprizi var. Ama film bu sürprizi adeta bozmak ve yanlış yönlendirmek için elinden geleni yapıp finale doğru, önce ünlü “Operadaki Hayalet”in hikayesine sonra da eli bıçaklı bir katilin esas kızı kovaladığı basit bir ‘slasher’ filmine dönüşüveriyor. Ayrıca filmin her yerde 13+ olarak sınıflandırılması için kan ve korku dozunu bir parça aşağıda tutulması dezavantajı olmuş adeta. Çok daha heyecanlı sahnelerden adeta feragat edilmiş bu uğurda.
Ama yine de çok iz bırakacak bir film olmasa da sıkmadan izletiyor kendisini. Esas kız olarak ekstra bir performans göstermese de Lauren Cohan’ın da ilgiye değer güzelliği dikkat çekiyor.

3 yıldız
Lanetli Çocuk
Yönetmen: William Brent Bell
Oyuncular: Lauren Cohan, Rupert Evans, James Russell
97 dakika, 13+

Sistemin tekerine çomak!

İlk uzun metrajlı filmi “Yasak Bölge” (La Zona) ile dikkat çeken Uruguay’lı yönetmen Rodrigo Plá, kapitalist sistemde, paranın yörüngesi dışında kalan bireyleri nasıl da ezdiğini ve hatta üzerlerinde tepindiğini anlatıyor yeni filmi “Bin Başlı Canavar”da. Meksika’da ağır hasta olan kocasının pahalı ilaçlarının parasını ödemeyi basit bir bürokratik engel yüzünden reddeden sigorta şirketine karşı mücadele veren Sonia adlı çaresiz bir kadını izliyoruz. İlgisiz yetkililerden beklediği çözümü bulamayan Sonia çareyi başkaldırmakta bulur. Oğluyla beraber geri dönülemez bir noktaya gelmiştir artık.

bin_basli_canavar_1

Amerikalı bir yönetmenin elinde sıradan bir gerilime dönüşebilecek bu hikaye, Plá’nın kamerasında özünden çok da uzaklaşmıyor. Ne duygu sömürüsü yapıyor ne de hikayesini olduğundan daha heyecanlı hale getirmek için gayret sarfediyor. Ancak bu mesafeli olma hali Sonia’ya yaklaşmamıza da bir parça engel oluyor doğrusu. Kendimizi eğer onun ve mücadelesinin yanında biraz daha fazla hissedebilseydik “Bin Başlı Canavar” daha etkili bir yer edinebilirdi belleğimizde. Sonia’nın son çare olarak şiddete başvurmasını anlıyor ama yeterince hissedemiyoruz, hatta yanındaki oğlunu da tehlikeye attığı için bir parça da kızıyoruz ona.
Ama “Bin Başlı Canavar” bu haftanın filmleri içinde en kayda değer cümleler kuran film.

3,5 yıldız
Bin Başlı Canavar
Yönetmen: Rodrigo Plá
Oyuncular: Jana Raluy, Sebastián Aguirre Boeda, Hugo Albores
74 dakika, 7+