Sevgili okuyucularım, başarısız bir darbe girişimi sonrasında olay yavaş yavaş çözülüyor. Darbeci olduğu iddia edilenler açığa alınıyor, tutuklanıyor.
Önce bir hususu yine vurgulamak gerekir.
Darbe yanlış bir iştir ve 21. yüzyıl Türkiye’sinde tutmaz. Nitekim tutmadı.
Bu durumda bu işi yapmaya kalkışanların yargı önünde hesap vermeleri doğaldır.
Ancak biz işi yine abarttık, dağıttık.
İsimleri darbe olayında geçen komutanların yakalandıktan sonra dayak yemiş olması yanlış iştir. Bu konuda devletin açıklama yapması gerekir.
Darbeci olmayan, ancak Fethullahçı olduğu iddia edilen kamu görevlilerinin durumu ise karşımıza farklı bir biçimde çıkıyor.

* * *

Cadı kazanı hemen kaynatılmaya başlandı. Önce bir konuyu akıldan çıkarmayalım.
Düne kadar 50 bin’den fazla kamu görevlisi açığa alındı. İzinde olan tüm kamu görevlilerinin derhal görev başına dönmesi istendi.
Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, MİT, Genelkurmay, yargı, Milli Eğitim Bakanlığı, üniversiteler, Diyanet ve çeşitli bakanlıklarda görevden alınanlar...
Bunların hemen hiçbiri yargı önünde hesaba çekilmesi gereken darbeciler değil.
Hepsinin ismi Fethullahçı-cemaate yakın kişiler olarak geçiyor.
YÖK bütün üniversitelere bir yazı gönderip Türkiye’deki tüm dekanların istifa etmesini istedi. Tam 1.577 dekan!..
Herhalde bir bölümü bu isteği onuruna yedirmeyerek kendiliğinden istifa edecektir diye düşünürken dün haberi geldi. Hepsi de gelen emir üzerine şakır şakır istifa etmiş!

* * *

Bir bakıyorsunuz Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı’nın yaverleri ile emir subayları bile Fethullahçı imiş! En yakınlarına sızmışlar...
Bunların tamamı o görevlere AKP döneminde getirildi. Getirilirken haklarında hiç mi güvenlik soruşturması yapılmadı?
Bu nasıl ciddiyetsiz bir devlet yönetimi imiş.
Gelelim darbeci olmayan, cemaatçi olduğu gerekçesiyle açığa alınan ve bir bölümü tutuklanan yaklaşık 50 bin kişiye. Hiç kuşkunuz olmasın bu rakam yakında 100 bin’e ulaşacaktır.

* * *

Şimdi bu aşamada sorulması gereken en kritik soru şudur:
“Bunların cemaatçi-Fethullahçı olduğunu demek ki biliyordunuz. O halde görevden almak için darbe girişimi olmasını mı bekliyordunuz?”
Bu sorunun yanıtını vermeleri de hiçbir zaman mümkün olmayacaktır. Onların yerine ben vermeye çalışayım!
Darbe bahanesiyle şimdi devlette temizlik başlatıldı. Kendilerinden yana olmayanlar tasfiye ediliyor, Ergenekon-Balyoz döneminde tanık olduğumuz korku imparatorluğu yeniden yaratılıyor.
Cemaatçilik elbette var ama şimdi işin bahanesi... Madem devlete sızmış on binlerce cemaatçi vardı ve siz onları isim isim biliyordunuz, bu ayıklama ve temizleme işlemini niçin daha önce yapmadınız?
Onlara niçin göz yumdunuz?

* * *

Rektörler kelepçeyle götürülüyor, üniversite hocaları açığa alınıyor. YÖK 1.577 dekanın istifa etmesini istiyor!..
Bunlar da cemaatçi mi? İçlerinde mutlaka bazıları olabilir. O halde YÖK niçin hepsinin birden istifa etmesini istiyor?
Biz böyle olayları geçmişte sıkıyönetim yıllarında yaşamıştık. Herkes bir gerekçe uydurulup görevinden kovulurdu.
Şimdi sıkıyönetim yok, aynısını yaşıyoruz.
Geçmişte korkusundan kimse sesini çıkaramazdı, şimdi de aynı tablo karşımızda!

* * *

Askere, polise, vali ve kaymakama, hakim ve savcıya, imama, MİT’çiye, üniversite hocasına, ilkokul öğretmenine ve on binlerce kamu görevlisine aynı mesaj veriliyor:
“Nefes almanızı bile izliyoruz. Yurtdışına çıkış yasağı, hastanelerden rapor alma yasağı getirdik. Dikkatli olun, bize baş eğin...”
Ülkenin pek çok yerinde muhbir vatandaşlar görev başında. Sözlü ve yazılı ihbarlar birbirini izliyor:
“Bizim tapu müdürü cemaatçidir...
“Emniyet müdürümüz Fethullahçıdır... Kaymakam da öyle. Görevden alınmalarını talep ediyoruz...”
Darbe girişiminden sonra karşımıza bunlar çıktı, daha da neler çıkacak neler!

* * *

Israrla yazdığım bir konuyu bugün bir kez daha vurguluyorum.
Adına cemaat denilen güruh 2002 yılından başlayarak AKP ile birlikte büyüdü. AKP onları devletteki tetikçisi, taşeronu olarak kullandı. Cemaatin suyunu sıktılar, bol bol içtiler.
Günün birinde boynuz kulağı geçince posasını çöpe attılar.
Hadise en basit anlatımıyla budur.
Sakın ola ki kimse yanılgıya düşmesin, yakın geçmişe kadar onların birbirine karşıt iki ayrı ekip olduğunu zannetmesin.
Bu söylediklerimin yüzde yüz doğru olduğu şu olanlardan zaten anlaşılıyor.
Demek ki hükümet on binlerce Fethullahçıyı isim isim biliyormuş ki, şimdi üç gün içerisinde tasfiye ediyor!
Bunun hesabı bu işin sorumlularından acaba sorulmayacak mıdır?

* * *

Sevgili okuyucularım, bu cadı kazanında inanılmaz olaylar yaşıyoruz. Diyanet’in başındaki Mehmet Dönmez darbecilerin cenaze namazının kılınmayacağını açıkladı.
Böyle bir hüküm dinimizin neresinde var?
Senin imamların hırsızın, vurguncunun, ırz düşmanının, tecavüzcünün ve binlerce insanımızın katili olan PKK ve IŞİD’li teröristlerin bile cenazesini kıldırmıyor mu?
Yarabbim bu nasıl mantıktır, nasıl din adamlığı ve nasıl Müslümanlıktır!
Müslümanlık siyasete bu kadar alet edilir mi!
İnsanların ölüsünde bile böyle ayrımcılık yapılabilir mi!

* * *

Medyaya düşen bir haber daha... Geçtiğimiz kasım ayında Rus uçağını düşüren iki pilotumuz tutuklanmış. Yahu eski sadrazam Davutoğlu Ahmet değil miydi “Düşürme emrini ben verdim” diyen...
Peki “Aynı olay yine olsa yine düşürürüz” diyen kimdi!..
Şimdi ise aldığı emri uygulayan pilotlarımız tu kaka oldu, içeri tıkıldı.
Ayıptır yahu ayıptır.
(Çok konu var yazacak, çok... Ama yer yok!)