Sevgili okuyucularım, şimdi hep birlikte 1 Mayıs Pazar gününe dönelim ve Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde olup bitene yeniden bakalım.
Günün bilançosu yedi şehit.
Gaziantep’te Emniyet Müdürlüğü binasına bombalı IŞİD saldırısı, iki polisimiz...
Nusaybin’de PKK saldırısı, üç askerimiz...
Diyarbakır Dicle’de tabur komutanlığına PKK saldırısı, bir askerimiz...
Ve Şırnak’ta PKK saldırısında yine bir askerimiz...
Bir günde toplam yedi tabut, yedi şehit.


*  *  *

Cenaze törenleri “Görkemli” oluyor. Yakında kimler, hangi kocabaşlar varsa onlar namaza durup gösteri yapıyor.
Sonra nutuklar atılıyor...
“Kanları yerde kalmayacaktır, intikamları alınacaktır!”
Genelkurmay tarafından açıklamalar geliyor:
“Falanca yerde yapılan operasyonlarda 18 terörist ölü ele geçirilmiştir. Filanca yerde yapılan operasyonda 22 terörist etkisiz duruma getirilmiştir!”


*  *  *

Her cenazede aynı dram, aynı korkunç tablolar... Evlatlarına ağlayan ana babalar, eşlerine ağlayan yeni gelinler ve dünyadan habersiz, tabutun başında top oynayan küçük yetim çocuklar...
Tablo şehit aileleri için hep aynı!
Nutuklar sonrasında kabristan olayı da bitince hepsi evlerine çekiliyor ve kaderleriyle baş başa bırakılıyor.
Bağlanacak olan yetersiz şehit maaşıyla geçinecekler, yakınları dışında hiç kimse hallerini hatırlarını sormayacak.


*  *  *

Güneydoğu harabeye döndü, o kentleri yeniden adam etmek için değil trilyonlar, katrilyonlar gerekiyor.
Kim nereden bulacak bu paraları, nereden?
On binlerce insan göç etti, evinden barkından oldu, ekmek parasını yitirdi.
O insanlar ne olacak?
Yukarıda 1 Mayıs’ın şehit sayısını verdim, buna sayısı bilinmeyen yaralıları da ekleyin.
Dahası var, aynı gün Kilis’e sınır komşumuz IŞİD tarafından dört adet roket daha fırlatıldı. Neyse ki ölü yok.
Sadece binalar hasar gördü.
Önceki roketlerde 18 kişi can vermişti.
Bursa’da Ulu Camii yanında patlayan canlı bombayı falan hiç saymıyorum, onu ölümsüz atlatmayı başardık!
Ölen ölür kalan sağlar bizimdir!

*  *  *

Sevgili okuyucularım, ülkede bunlar olurken bizi yönetenler ne yapıyor?
Nutuk atma dışında yaptıkları olumlu bir tek şey bile yok.
Onların derdi başka.
“Türk” kavramını yok edip yerine Osmanlı’yı oturtmak!
Atatürk ve devrimlerini yok edip yerine “Ümmetçilik” masalları getirtmek!
Baksanıza, iktidarlarının 14. yılında yeni bir keşifte bulundular, adına Kutülamare denilen bir zafer icat edip ona sığındılar.
Akıl hocaları var, iktidara tavsiyede bulundular:
“Osmanlı’yı diriltmek için yeni bir şeyler bulmak gerek. Bu yıl Kutülamare’yi piyasaya sokalım.”
14 yıllık iktidarları döneminde bu zaferin adını bir gün olsun anmamışlardı. Bırakın anmayı, ismini bile yeni duymuş oldular... Ve zafere o kadar hırsla sarıldılar ki, rahmetli Halil Paşa’yı İstanbul’daki mezarı başında andılar.
Oysa bilmiyorlardı...
Irak’taki 6. Ordu Komutanı Halil Paşa zevk ehli bir adamdı. İyi rakıcıydı!
Barışta ve savaşta rakı sofrasına oturduğunda bir 70’lik şişeyi tek başına devirir ve bana mısın demezdi!
Rakı, konyak, viski, Allah ne verdiyse...
Üstelik Mustafa Kemal Paşa tarafından takdir edilen bir komutandı. Milli Mücadele aşamasında Enver Paşa dahil hiçbir İttihatçı vatan topraklarına kabul edilmezken Halil Paşa edilmiş, “Kut” soyadını almış, vefat ettiği 1957 yılına kadar yaşamının geri kalan bölümünü İstanbul’da geçirmişti.
Şimdi sen kalk, AKP hükümeti olarak bu rakıcı Halil Paşa’yı anma törenleri düzenle!
Kendi açılarından yanlış yaptılar çünkü bilmiyorlardı. Çok okumuş (!) çocuklardan oluşan danışmanları da onları uyarmamıştı. Belki onlar da bilmiyordu.
Komediye bakar mısınız!

*  *  *

Türkiye’de kan gövdeyi götürürken, kentlerimize roketler yağarken, her gün şehit cenazeleri kaldırılırken, hükümetin gündemi mutlaka değiştirmesi, olanları unutturması, dikkatleri başka konulara çekmesi gerekiyordu!
Gündem nasıl değişir?
Çıkarsın ortaya, yeni tartışma konuları icat edip toplumun kafasını karıştırmaya kalkışırsın.
İşte size son birkaç örnek:
Peygamberimizin 23 Nisan’a sabitlenen doğum tarihi!.. Kutlu doğum haftası olarak piyasaya sürüldü, bol kepçe din iman nutukları atıldı...


*  *  *

Meclis Başkanı İsmail Kahraman’a “Gündemi biraz da sen değiştir” dediler ve konuştu:
“Laiklik ilkesinin yeni anayasada yer almaması gerekir. Yeni ve dindar bir anayasa olmalı.”
Kıyamet koptu.
Recep Tayyip konuştu:
“Tarihimizi 1919’dan başlatan tarih anlayışını reddediyorum.”
Yine kıyamet koptu, acaba tarihimizin nereden başlatılması gerekiyordu?
İsterseniz bunlara dokunulmazlık konusunu da ekleyebilirsiniz. Amacını, ne olduğunu, ne olacağını kendileri dahil hiç kimsenin bilmediği dokunulmazlık komedisini!..
Kendilerince güya gündem değiştirdiler.


*  *  *

Türkiye’de kan gövdeyi götürürken hükümet aciz ve çaresiz kaldı, elinden bir şey gelmiyor. Olanları seyretmekle yetiniyor.
Gündem değiştirmek işte bu gibi durumlarda faydalıdır!
Ortaya konuşup inciler saçarsın, herkes olanları, terörü, şehitleri falan unutup senin sözlerini tartışmaya başlar.
Bir iktidar ki böylesine aciz ve çaresiz durumlara düşmüştür, elbette ki gündemi değiştirmeye kalkışacaktır.
Allah hiçbir hükümeti o duruma düşürmesin, amin.