Sevgiliokuyucularım, şimdi 21 yıl geriye dönelim. Yıl 1995... Türkiye yine PKK terörü ile boğuşuyor.
Mücadele olanca hızıyla sürerken Türk Ordusu Kuzey Irak’taki terör kamplarını bombalamaya başlıyor. Askerimiz bunların inlerine giriyor. (O zaman korkmadan girerdik.)
Ülkenin bir numaralı gündem maddesi yine terör!
Mart 1995’de dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel Latin Amerika gezisine çıkıyor.
Günümüzün önde gelen yandaşlarından Sabah Gazetesi bu geziyi dokuz sütuna manşet yapıp soruyor:
“Başkomutan nereye?”
Öyle ya, ülkemiz terör belasıyla boğuşurken ne işi var cumhurbaşkanının Latin Amerika ülkelerinde!
Sadece Sabah değil, Milliyet dahil pek çok gazetenin haberleri ve köşe yazıları da bu eleştiriyle dolu.
“Şimdi zamanı mıydı, niye gittin oraya?”
Hemen sormalı:
Şimdiki başkomutan nereye?

* * *

İyi ya da kötü, beğenelim veya beğenmeyelim, o yıllarda Türkiye’de demokrasi vardı.
Cumhurbaşkanını eleştirenler hakkında hemen “Cumhurbaşkanına hakaret” davaları açılmazdı.
Toplum daha anlayışlı ve gerçekçi idi.

* * *

Aradan 21 yıl geçti, şimdi başımızda asrın lideri, sayın, muhterem ve saygın cumhurbaşkanımız Recep Bey var!
Bu kez Latin Amerika gezisini o yapıyor. Şili, Peru ve Ekvador.
Altında kendi özel makam uçağı... Yatak odalı falan filan.
İşadamlarını, koruma ordusunu ve kafilenin diğer bireylerini taşısın diye ikinci bir uçak.
Ama Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bugüne kadar hiç tanık olmadığımız üçüncü bir uçak
daha...
O bir askeri kargo uçağı...
Çok sayın ve muhterem cumhurbaşkanımızın zırhlı makam aracı ile kafilede gerekli olacak öteki özel zırhlı araçlar askeri kargo uçağı ile Latin Amerika’ya gönderildi.
Kargo uçağında bazılarına göre dört, bazılarına göre altı araç var.

* * *

Birileri o zaman merhum Demirel’e şöyle demiş olsaydı:
“Sayın cumhurbaşkanım eğer uygun görürseniz, kafilemiz için bir de askeri kargo uçağı kaldıralım ve sizinki dahil zırhlı araçlarımızı o uçağa yükleyip gideceğimiz ülkelere gönderelim...”
Demirel herhalde şöyle yanıt verirdi:
“Gardaşım, devletin parası böyle lüks ve göstermelik amaçla harcanmaz. Yazıktır günahtır. Hem de gittiğimiz ülkelere saygısızlıktır. Yani o takdirde siz bizi korumaktan acizsiniz, size güvenmiyoruz demiş oluruz. Güvensizlik, konuk olacağımız ülkelere yapılacak en büyük hakarettir.”

* * *

Evet, köprülerin altından çok sular aktı. Şimdi gidilecek ülkelere, hem de dünyanın öbür ucuna üç uçak birden kaldırılıyor.
Zırhlı makam araçları için askeri kargo uçağı dahil!..
Gazeteler o zaman rahatça manşet atıyordu:
“Başkomutan nereye?”
Diğer gazeteler de onun gezisiyle gırgır geçiyordu.
“Terörü bıraktın, Latin Amerika’ya gidiyorsun. Ne işin var orada!..”
Günümüzün en hızlı yandaşlarından Milliyet manşet atıyordu:
“Kanatlı demokrat. Demirel havalanınca yeniden değişti. Güney Amerika’ya uçarken her zamankinden daha demokrat oldu.”

HHH

Şimdi çok şükür terör bitmiş durumda!
Silopi’yi kurtardık, Cizre ve Sur’un eli kulağında.
Şırnak, Yüksekova, Hakkari vesaire inşallah sırada
beklemiyordur.
Günümüzde gazetelere bakıyorum, yandaşlardan tık yok.
Asrın lideri, çok sayın, muhterem ve saygın cumhurbaşkanımız kafileyi çıkardı yola, makam araçları yüklendi kargo uçağına...
Yani aynen Obama, Putin gibi dünya devlerinin yaptığı hava basma olayı gibi...
Bir tek eleştiri yok.
Eleştiren hakkında hemen cumhurbaşkanına hakaret davası açılır, dört yıla kadar hapis istemiyle yargılanmasına başlanır.

* * *

Biz geçmişte Demirel, Ecevit, Erbakan, Çiller, Yılmaz, Özal ve daha nicelerini eleştirirdik.
Şimdi o yıllara bakıyorum ve düşünüyorum:
Acaba onlara haksızlık mı ettik, günahlarına mı girdik.