Sevgili okuyucularım, adına Fethullah Gülen denilen şahıs kimdir? İlkokul bitirmeyi başarmış bir vaizdir.
Özelliği nedir, ya da var mıdır?
Kerameti kendinden menkul bir cahil adamdır.
Ağzının iyi laf yaptığı, insan tavlamanın, özellikle ülkeyi yöneten siyasetçilerle birlikte gazetecileri, işadamlarını ve bürokratları kafakola almanın ustası olduğu da bir gerçektir.
Birkaç gün önce yayınladığım bana gönderdiği bir mektubu vardı.
Beni hiç tanımadığı halde yere göğe sığdıramıyor, acayip övgüler düzüp inanılmaz biçimde yağ çekiyordu.
Tahmin ediyorum, herkesi bu gibi yollarla ayartıp devşirmeyi ve kendi amaçlarına alet etmeyi başarmıştı.
Bazılarına güzel mektuplar yazmak, bazıları için beleş dış geziler ayarlamak, kredi bulmak, iş olanakları yaratmak vesaire...

* * *

Şöyle geriye bir baktığımızda yakınlaşmadığı hemen hiçbir cumhurbaşkanı, başbakan ve bakan görmek neredeyse mümkün değil.
Bülent Ecevit, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Turgut Özal, Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan...
Kendisine asla yüz vermeyen bir tek isim biliyorum:
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer.
Söylentiye göre Necmettin Erbakan da Fethullah’a fazla yüz vermeyip uzak durmuş.
Nedeni gayet açık!
İkisi de aynı yolun yolcusu tarikatçı.
Erbakan Fethullah’a uzak durarak rakibinin önünü kesmiş!

* * *

Ancak bizim hoca efendi en büyük güce AKP iktidarları döneminde sahip oldu.
1999 yılında ne düşündüyse, gidip ABD’ye yerleşti.
2002 yılında AKP iktidar oldu...
Ve sarsılmaz bir işbirliğinin temelleri işte o aşamada atıldı.
İktidar, dolayısıyla devlet, artık Fethullah’ın emrine girmişti.

* * *

Yıl 2003... Abdullah Gül Dışişleri Bakanı. Bakanlığın bütün yurtdışı teşkilatına kendi imzasıyla gönderdiği 3847 sayılı bir genelge ile büyükelçilerle başkonsoloslara talimat verdi:
“Gülen cemaati ile yakın ilişkide olacaksınız. Cemaat tarafından bulunduğunuz ülkelerde kurulan okullar hükümetimizin bilgisi dahilindedir ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından desteklenmektedir.
Bulunduğunuz ülkelerde bu okulları Türk Devleti’nin kurumları olarak tanıtacak, okulları ziyaret edecek heyetlere refakat edeceksiniz.”

* * *

Bu genelgeden kamuoyunun haberi yoktu. Günün birinde cemaatin televizyon kanalları ile Zaman Gazetesi’nde fotoğraflı bir haber gördüm.
Falanca ülkede cemaatin bir okulu daha açılmıştı.
Kurdeleyi bizim o kentteki başkonsolosumuz kesiyor, bir de bu okulların nasıl yararlı nesneler olduğunu tören kürsüsünde anlatıyordu.
Benim diplomat arkadaşım sapına kadar sağlam, Atatürkçü biriydi. Böyle bir okulun açılışında yer alması mümkün değildi. Acaba kamera hilesi mi yapılmıştı...
Merakımı yenemeyip biraz da sitem etmek için kendisini aradım...
Bana Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün gönderdiği emirnameyi telefonda aynen okudu.
“Ne yapayım, bu cemaat belası yüzünden meslekten istifa mı edeyim” diye yakınıyordu. Haklıydı.
Sonraki zamanlarda Bay Abdullah Gül’ün yaptıklarını izledik.
Örneğin bir Afrika ülkesi olan Kamerun’a yaptığı resmi ziyarette yine bir cemaat okuluna gidiyor, konuşma yapıp cemaate övgüler düzüyor, öğrencilerin gösterisini büyük keyifle izliyor, öpüşüp koklaşıyordu.
Böyle nice örnekler var.
Sonraki yıllarda Cumhurbaşkanı olmayı başaran Bay Abdullah Gül bu tavrını aynen sürdürdü.
Partisi ve iktidarı kendisinden hiçbir zaman hesap sormadı, bundan sonra da sormayacak.

* * *

AKP’nin içerisinde resmen Fethullah’ın adamı olan niceleri vardı. Hepsi de devlet yönetiminde söz sahibi olan kimselerdi.
Bir bölümü ABD’ye gidip onun ellerini öper, emirlerini alıp gelirdi.
Gidemeyenler ise makamlarının gücünü kullanarak onun her isteğini yerine getirirdi.
Aralarında dershane kavgası patlayana kadar bu sıcak ilişki sürdü gitti. Sonra aralarına kara kedi girdi.
Cemaat 17-25 Aralık 2013 operasyonlarında AKP’ye karşı büyük bir saldırıya geçti.
Büyük rüşvet ve yolsuzluk operasyonları kamuoyunu sarsmıştı.
İşte ondan sonra hükümet kesimi intikam edebiyatı başlattı:
“Bunların inlerine gireceğiz, mahvedeceğiz...”
15 Temmuz darbe girişimi olayı bu kavganın üzerine tuz biber ekti. Sonrasında olanları hep birlikte izlemeyi sürdürüyoruz!

* * *

Recep Tayyip Erdoğan birkaç gün önce kamuoyu önünde niçin özür dilemek zorunda kaldı?
“Biz bunları Allah diyen insanlar olarak bilirdik. Yanlış tanımışız. Rabbim ve milletim bizi affetsin!..”
Zira yapılanların bir bölümü artık iyice ortaya çıkmıştı.
İyi ama devletin uğratıldığı büyük zararın, devletin belli bir cemaate
göz göre göre teslim edilmiş olmasının hesabını bu dünyada kim verecek?

* * *

Geçmişin ve günümüzün çok sayıda AKP’li üst düzey yetkilisi şimdi günah çıkarma peşinde!..
“Biz bu konuda ne yaptıysak devlet ve hükümet politikaları doğrultusunda yaptık...”
Kendilerini bu yolla aklamaya çalışıyorlar.
Yaptılar, ettiler, devleti peşkeş çekip cemaati ihya ettiler...
Şimdi ise dolaylı yollardan “Aman abicim bana dokunmayın, görmezden gelin” çağrıları!..
Ya da yine dolaylı yollardan özür dileme muhabbetleri!
Bazen arkadaşlarla konuşurken diyoruz ki “Ulan bu Fethullah büyük adammış, bunca ülke yöneticilerini, cumhurbaşkanlarını, başbakan ve bakanları yıllar boyunca parmağında oynatıp malı götürmüş. Böyle bir uyanık bir daha gelmez!”