42 Kerimcan’ın şaşaalı hayatı gayet uygun bir şekilde Nusr’et’te.


Bü­tün sos­yal ha­re­ket­ler­de ol­du­ğu gi­bi eş­cin­sel­lik için de gö­rü­nür­lük mü­ca­de­le ve iler­le­me açı­sın­dan en önem­li un­sur­lar­dan bi­ri. Tür­ki­ye­’de bu­gün­ler­de en gö­rü­nür eş­cin­sel fi­gür tar­tış­ma­sız Ke­rim­can Dur­maz. Çin­ge­ne di­lin­den uyar­la­nan ve za­ma­nın­da eş­cin­sel­le­rin ken­di ara­la­rın­da kul­lan­dı­ğı kod­lu li­san­dan ke­li­me­le­ri mil­yon­lar­ca ki­şi­nin iz­le­di­ği vi­de­olar­da bol bol kul­la­nı­yor, cin­sel kim­li­ğin sı­nır­la­rı hiç ka­fa­sı­na tak­mı­yor, pek çok er­kek eş­cin­sel gi­bi ken­di­sin­den ‘ab­la­’ di­ye söz edi­yor, epey eğ­le­ni­yor ve eğ­len­di­ri­yor...
Her şey bir ya­na bu alı­cı da bu­lu­yor, zi­ra DJ ol­ma­ma­sı­na rağ­men DJ’­lik ya­pı­yor me­se­la. Bir-iki sa­at du­rup ser­vet ka­za­nı­yor, da­ha son­ra da bu­nu Kar­das­hi­an Ai­le­si’y­le kı­yas­la­na­cak bir gös­te­riş­çi­lik­le sos­yal med­ya he­sap­la­rın­dan if­şa edi­yor.
Ta­bi­i pa­ra ve şa­şaa be­ra­be­rin­de bir so­fis­ti­kas­yon ge­tir­mi­yor; Ti­mes Squ­are’­de poz ve­ren ve­ya hâ­lâ Ku­şa­da­sı­’n­da yaz ta­ti­li ya­pan bi­rin­den bah­se­di­yo­ruz Ke­rim­ca­n’­ın renk­li ha­ya­tı der­ken. Avam, ala­tur­ka ve va­sat. Ge­çen haf­ta dün­ya­da ‘do­lap­tan çık­ma­’ gü­nü kut­lan­dı ve ken­di kim­li­ği­ni açık­ça hay­kı­ran, bu uğur­da be­del öde­yen in­san­lar sa­ye­sin­de eş­cin­sel ha­re­ke­ti­nin az za­man­da na­sıl bü­yük iş­ler ba­şar­dı­ğı bir kez da­ha ha­tır­lan­dı. Eş­cin­sel­li­ğin Tür­ki­ye­’de­ki mü­ca­de­le­si­nin on­ca ölüm, in­ti­har, tu­tuk­la­ma, sür­gün, tö­re, bas­kı, sin­dir­me, da­yak ve ci­na­yet­le do­lu say­fa­la­rın­da ge­lip ge­le­bil­di­ği­miz nok­ta­nın Ke­rim­can Dur­maz olu­şu, eş­cin­sel­li­ğin bu “sos­yal med­ya fe­no­me­ni­”y­le anıl­ma­sı üze­rin­de dü­şün­me­miz ge­rek­mi­yor mu?
Bü­tün azın­lık­lar gi­bi her eş­cin­se­lin ha­ya­tı da bir mü­ca­de­le­dir ve doğ­du­ğu­muz an­dan iti­ba­ren, ken­di rı­za­mı­zın dı­şın­da bu mü­ca­de­le­nin bir par­ça­sı olu­ruz. En ufak bir sek­me­de er­kek ege­men dün­ya “Ca­nım za­ten o da eş­cin­se­l” di­ye açık ara­ma­ya dün­den ra­zı ol­du­ğun­dan bu­nun üs­te­sin­den iki ka­tı ça­lı­şa­rak, da­ha faz­la oku­ya­rak, da­ha faz­la bi­le­rek, da­ha faz­la öğ­re­ne­rek ge­li­riz. Bü­tün azın­lık­lar için bu bir ter­cih de­ğil, zo­run­lu­luk­tur.
Bil­ge Ka­ra­su­’lar, Mu­rat­han Mun­ga­n’­lar, Ah­met Tul­ga­r’­lar ol­ma­say­dı, bir kü­çük İs­ken­der ye­tiş­me­sey­di bu­gün ya­zı ya­za­ma­dım.
Dün­ya­nın bir­çok ba­şa­rı­lı is­mi­nin eş­cin­sel ol­ma­sı­nın ge­ne­tik bir kod­lan­ma­nın öte­sin­de bi­raz da mec­bu­ri­yet ol­du­ğu­nu dü­şün­mü­şüm­dür hep.
Tam da bu yüz­den dün­ya­nın en de­ğer­li şir­ke­ti App­le­’ın ba­şın­da bir eş­cin­sel var. Ai­le­si­nin bas­kı­sı al­tın­da bü­yü­yen, çev­re­sin­de sü­rek­li ‘a­nor­ma­l’ mu­ame­le­si gö­ren genç bir er­kek iP­ho­ne­’ un­dan Tim Co­ok’­un eş­cin­sel ol­du­ğu­nu öğ­re­ne­rek bel­ki de ha­ya­ta tu­tu­nu­yor. Bir gün ken­di­si­nin de ora­la­ra ge­le­bi­le­ce­ği­ni gö­re­rek umut­la­nı­yor ve için­de bu­lun­du­ğu ka­ran­lık­tan çık­mak için ara­dı­ğı gü­cü ken­din­de bu­lu­yor.
Doğ­ru­su ben iyi du­rum­da ol­du­ğu­mu­zu dü­şü­nü­yor­dum.
Dün­ya ev­li­lik eşit­li­ği­ni ka­bul eder­ken, eş­cin­sel­lik (di­ye­lim Ge­zi pro­tes­to­la­rın­dan son­ra) biz­de de da­ha gö­rü­nür ol­ma­ya baş­la­mış­ken, dün­ya­da tek bir eş­cin­sel ti­pi ol­ma­dı­ğı ya­vaş ya­vaş öğ­re­ni­lir­ken Ins­trag­ra­m’­da 1.5 mil­yo­na ya­kın ta­kip­çi­si, onun dört-beş ka­tı ka­dar iz­le­yi­ci­si olan Ke­rim­can Dur­maz on­ca yıl­lık mü­ca­de­le­nin ka­za­nım­la­rı­nı bo­şa çı­kar­ma­ya, fil­mi ba­şa sar­dır­ma­ya ka­rar­lı gi­bi gö­rü­nü­yor.
Eş­cin­sel­le­ri yan­la­rın­da ak­se­su­ar ola­rak ta­şı­yan ve gay lin­go­’su­nu dil­le­ri­ne pe­le­senk eden De­met Aka­lın gi­bi ‘söz­de­’ eş­cin­sel dost­la­rı da bu sü­re­ce kat­kı­da bu­lu­nu­yor.
Bü­tün eş­cin­sel­ler Ze­ki Mü­ren ya da Ku­şum Ay­dı­n’­a ben­zer ka­nı­sı­nı da oturt­ma­ya ni­yet­li Ke­rim­can. Kı­sa­ca­sı, eş­cin­sel de­di­ği­niz hol­ding yö­net­mez an­cak pav­yon­da şov ya­par, ün­lü­le­rin ya­nın­da bir ak­se­su­ar ola­rak do­la­şır al­gı­sı için bi­çil­mez bir kaf­tan. Pek çok eş­cin­se­lin de bu ko­lay­cı­lı­ğa al­dan­dı­ğı­na emi­nim. Çün­kü pa­ra­ya dök­tü­ğü çiğ­li­ği­ni or­ta­lı­ğa saç­mak­ta hiç­bir be­is gör­me­yen Ke­rim­can giz­li­den giz­li­den “Siz de be­nim gi­bi olun, pa­ra ve şöh­ret edi­nir­si­ni­z” me­sa­jı ve­ri­yor. Her ma­lın bir alı­cı­sı var so­nuç­ta.
Ko­mik mi? Bir ya­ban­cı­ya “Ab­lan star be­be­ği­m” de­dirt­mek ne ka­dar ko­mik­se, o ka­dar. Fe­na­si Ke­rim is­mi­ni Ti­me­’ın Yı­lın İn­sa­nı ya­rış­ma­sı­na yaz­dır­mak ka­dar ya­ra­tı­cı iş­te.
Tek tip eş­cin­sel ol­ma­dı­ğı gi­bi ge­niş gay kül­tü­rün­de Ke­rim­can gi­bi­le­re de yer var. Ama vi­de­ola­rı­nı ve fo­toğ­raf­la­rı­nı bir sü­re ta­kip et­tik­ten son­ra Ke­rim­can da­ha çok eş­cin­sel ro­lü ya­pı­yor­muş, san­ki ken­di ken­di­si­nin ka­ri­ka­tü­rüy­müş gi­bi bir al­gı oluş­tu ben­de. Ucuz te­le­viz­yon di­zi­le­rin­de he­te­ro­sek­sü­el er­kek ya da ka­dın­la­rın ka­le­min­den çı­kan aşı­rı abar­tı­lı, ço­ğu za­man fe­mi­nen, ger­çe­küs­tü bir eş­cin­sel ste­re­oti­pi­ni “can­lan­dı­rı­yo­r” ade­ta. Bu aşı­rı yap­ma­cık ve zor­la­ma tip­le­me ken­di ce­bi­ni dol­dur­mak­la be­ra­ber en bü­yük za­ra­rı eş­cin­sel­le­re, eş­cin­sel mü­ca­de­le­si­ne ve­ri­yor: Tek­tip­leş­ti­re­rek.
Hal­bu­ki bun­ca mü­ca­de­le, eş­cin­sel­ler sa­de­ce Cenk Eren, Fa­tih Ürek, Ku­şum Ay­dın gi­bi pav­yon şar­kı­cı­sı ya da kua­för, sti­list ol­ma­sın di­ye ve­ril­di. Şar­kı­cı, sti­list ya da kua­för ol­mak­ta hiç­bir so­run yok, ama bu­gün biz­le­re yol açan geç­miş ku­şak­lar ara­mız­dan si­ya­set­çi­ler, işa­dam­la­rı, ga­ze­te­ci­ler (sa­de­ce Ke­le­be­k’­te ma­ga­zin yaz­mak­la sı­nır­lan­dı­rı­lan de­ğil), dok­tor­lar, öğ­ret­men­ler, bi­lim in­san­la­rı da çık­sın di­ye ken­di­le­ri­ni fe­da et­ti.
Şim­di iki ‘gul­lü­m’ adı­na fab­ri­ka ayar­la­rı­na, Ze­ki Mü­re­n’­e, uy­du­ruk di­zi­ler­de­ki gay tip­le­me­le­ri­ne dö­ne­ce­ğiz, öy­le mi? Ha­di ora­dan. Bas­tı­ğın yer­le­ri top­rak de­yip geç­me, ta­nı.

Bob Dylan’ın Desert Trip performansı bazı  hayranlarınca eleştirildi. Bob Dylan’ın Desert Trip performansı bazı hayranlarınca eleştirildi.


Haksız bir Nobel


Bir Amerikan ozanı ama...


Perşembe sabahı gözlerimi açtığım anda telefonumda Bob Dylan’ın Nobel aldığı haberini görüp yataktan fırladım. Nobel Komitesi gerçekten tersten vurmuştu bu sefer ama benimki hem şaşkınlık hem de heyecandı... Bob Dylan gerçek bir Amerikan ozanı ve yazdığı dizeleri de sadece şarkı sözü diye geçiştirmek kolay değil. Her birinin edebi değeri olduğu zaten konuşulurdu, şimdi Nobel’le taçlandırılmış oldu.
Heyecanım akşam saatlerinde New York Times’ta ödüle itiraz eden ve gazetenin başyazılarına da katkıda bulunan Anna North’u okuyana kadar sürdü.
North haklıydı, Dylan’ın böyle bir Nobel’e ihtiyacı yoktu. Yazdığı sözler ne kadar değerli olursa olsun onları müzikten bağımsız düşünmek imkansızdı, sonuçta bunlar bir şarkı yazarı tarafından yazılmış şarkılardı. Dylan’ın müziğe katkıları da Grammy’den başlayarak pek çok yerde ödüllendirilmişti zaten.
Times, haklı olarak Grammy’de ‘En iyi şarkı’ ödülünün bir roman yazarına verilmeyeceğini vurguluyor. Dahası, kitap okuma oranları düşerken Nobel gibi ödüllerin edebiyata katkıları her zamankinden daha önemli. Dylan’ın kendi otobiyografisi var ama geleneksel anlamda bir yazar denemez.
Halbuki Nobel komitesi bu sene bir başka Amerikalı Yahudi yazara, Philip Roth’a bu ödülü verebilirdi. Roth’un romanları, özellikle bir gün ABD’nin faşizmin kontrolüne geçebileceğine dair teorileri her zamankinden daha önemli bu sene.
Nobel Komitesi önce barışı sağlayamayan Kolombiya’nın Devlet Başkanı’na Barış Ödülü verdi, şimdi de edebiyatçı olmayan Dylan’ı Edebiyat Ödülü’yle taçlandırdı. Bir zamanlar Salman Rushdie’nin dediği gibi:
Hiçbir şey kutsal değil mi?

Dylan’ın bir Nobel’e ihtiyacı yoktu. Dylan’ın bir Nobel’e ihtiyacı yoktu.


 

Yazarlığı ödüllü ama...


Dylan sahnede nasıl?


Ertuğrul Özkök’ün Desert Trip konserinde Dylan konserine yönelik hayal kırıklığını okudum. Cumhuriyet Gazetesi de “Özkök’ün eleştirdiği gün Nobel ödülü Dylan’a verildi” diye yazmış... Elmalar ve armutlar...
Dylan’ın canlı performansları yıllardır hayranlarını iki kutba ayırır: Sevenler ve sevmeyenler diye... Aydınlık insanlara epeydir hitap etmeyi bırakan Cumhuriyet Gazetesi’ni aydınlatayım.
İstanbul’da iki konser veren Bob Dylan’ın ilk konseri damakta kötü bir tat bırakmıştı, gidenler hâlâ anlatır.
Diğer konserinde ise tipik Bob Dylan olarak en bilindik şarkılarını bile anlaşılamaz bir şekilde, farklı versiyonlarla çaldı. Hayatımda unutamadığım bir konser miydi? Hayır, hatta bir daha hiçbir Bob Dylan konserine gitmek istemedim.
Çünkü Dylan konserlerde kendisi için çalıyor, hayranları için değil. Bu da bir sanatçı tercihi belki, ama yüzlerce dolar vererek keyif almak için gittiğiniz bir konserden azıcık da olsa tatmin olmadan ayrılıyorsanız ortada bir sorun var demektir.
Tabii Dylan bunu yapabiliyor çünkü tanrı katına ulaştığı için hiçbirimiz tercihine itiraz etmiyoruz. Sonuçta Bob Dylan ne yaparsa hakkıdır.
Bazı fanatik hayranları ise sadece konserde Dylan nasıl çalacak, şarkıları nasıl değiştirecek diye her turnesini takip ediyor. Hatta sonra bu versiyonlar üzerine büyük anlamlar inşa edip tartışıyorlar.
Bob Dylan yıllardır hayranlarının kendi müziğinden olmadık anlamlar çıkarmasından şikayetçi aslında, ama engel olamıyor.