Bu yazıyı kaleme alıp almamayı çok düşündüm.
Hayır, “kol kırılır yen içinde kalır” anlayışı içinde hiç olmadım.
Meselem şu:
- PKK ile IŞİD canlı bombalarla insanlarımızı katlederken...
- Her gün şehit haberleri gelirken...
- Humeyni’nin; “İslam’ı istiyor musunuz, istemiyor musunuz” kurnazlığıyla, İran’da anayasa referandumu kazanmasını örnek alan AKP, “anayasada laiklik olmasın” gibi taktiklere başvururken...
- Türkiye tarihinin en büyük ekonomik çöküşü yaşanırken...
- Erdoğan- Davutoğlu kavgası gün yüzüne çıkmışken...
Bugün... Benim medya üzerine yazmam ne kadar doğru olur? Kafamda işte bu soru vardı.
Ancak...
Aslında tüm bu sorunların kaynaklarından biri de, 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası oluşturulan medya değil mi?
Evet, medyayı yazmak istiyorum bugün.
Ve işin özünde, Selahattin Duman’ın Hürriyet gazetesinden kovulmasını yazmak istiyorum bugün.
Çünkü, şu soru önemlidir:
Hürriyet’in Selahattin Duman’a ihtiyaç duymamasıyla, geçen ay yayınına son veren İngiliz Independent gazetesi arasında nasıl bir ilişki var?
Bunun üzerinde durmak zorundayız. Çünkü...
Bu “ilişki” Erdoğan’a iktidar yolunu açtı.
Bu “ilişki” Türkiye’yi ortaçağa dönüştürdü.
Acele etmeyin, kafanız karışmasın, hepsini açıklayacağım...
Önce şu bilgiyi vermeliyim...

Rahmi Turan’dan Zafer Mutlu’ya


Independent (Bağımsız) gazetesi...
1986 yılında yayın faaliyetine başladı.
Gazeteciler tarafından kuruldu. Güya “eskimiş gazetelere” alternatif olacaktı.
Sözümona sol’du; aslında neoliberalizmin-vahşi kapitalizmin kültürel hegemonyasının yayın organı oldu. “Pantolonlu Margaret Thatcher” denen Tony Blair’in bir numaralı destekçisiydi.
Aynı dönemde...
Dinç Bilgin, İzmir’den İstanbul’a gelerek, 1985 yılında “Sabah” gazetesini çıkardı. Bunu da “gazeteciler çıkardı” diyebiliriz; çünkü, Bilginler 100 yıldır sadece gazetecilikle uğraşıyorlardı.
Ancak... Önce gazetenin çıkışında problem yaşandı. Türkiye gerçeklerini sayfalarına taşımakta inat eden Rahmi Turan ve arkadaşları tasfiye edildi.
Sabah’taki bir diğer ekip şunu söylüyordu: “Artık yeni bir Türkiye var; ve buna uygun gazetecilik yapılmalı!”
Gazete genel yayın yönetmenliğine Zafer Mutlu ve sağ kolu Selahattin Duman getirildi.
Bu yeni ekip, Ankara gazetecisiydi. İktidarlara ve şirketlere hep mesafeli duran Haldun Simavi’nin yanında gazeteciliği öğrenmişlerdi. Solcuydular. Ama...
Dönem değişmişti... ABD ve İngiltere gibi Türkiye’de de neoliberalizm rüzgarı esiyordu.
İnsani değerleri yok eden, piyasayı yücelten, parayı tapınacak nesne yapan vahşi kapitalizm dünyaya yayılıyordu. Bu nedenle, dünya medya tekelleri de “ideolojiler bitti” yalanı yayınına başlamışlardı. Bu yalanın Türkiye’de de yerleşip kökleşmesi için medyaya ihtiyaç vardı.
Yeni gazeteler çıkarıldı. Bu görevi misyon edinen gazetecilere inanılmaz paralar verdiler. Gazetecilik mesleği çok para kazanmanın aracı yapıldı.
Dönekliklerine ideolojik kılıf olarak neoliberalizmi buldular.
Hakikati yazmaya çalışanlar; “demode solculukta ısrar eden, marjinal beceriksizler” olarak gösterilerek etkisizleştirildi.
Büyük paralar kazanan gazeteciler, yaşamdan koptular. Haber yoktu artık; “spekülatif hikayeler” vardı. Ne gerçek, ne kurgu birbirine karıştı.
Hakikati aramıyorlardı. Gazetecilik PR çalışmasına dönüştü.
Algı operasyonlarıyla “Yeni Dünya Düzeni”ne güzellemeler yapılmaya başlandı.
“Tabu yıkıyoruz” denilerek toplumsal yaşam parçalara ayrıldı. Kimlik siyaseti ortaya çıkarıldı.
Sendikalara düşmanlık edildi. Tarım- hayvancılık yok edildi.
Eğitimden sağlığa, her şey paralı oldu. Özelleştirmeye karşı çıkmak sermaye düşmanlığıydı artık! (Bu arada “ek iş” olarak özelleştirilen Etibank’ı üç kuruşa kapattılar; içini boşalttılar.)
21. yüzyılı, ABD yüzyılı yapma ve dünya hegemonyasını gerçekleştirme amacına yönelik “yeni muhafazakarlık” da buradan doğdu.
“Yeni tarih” yazımı adı altında Cumhuriyet kazanımlarını itibarsızlaştırma da bu dönemin ürünüydü.
“Sabah” ve -bu grubun çıkardığı- “Yeni Yüzyıl” gazetesi bu misyonun yayın merkeziydi.
Sonra bunları “Radikal” gazetesi takip etti.
Elbirliğiyle Türkiye’yi bozdular, gericileştirdiler...

Kişilik meselesi


Evet...
Bugün yaşadığımız büyük sorunların kaynağı neoliberalizm ve itibariyle bunun yobaz temsilcisi AKP ise, bunda 1980’li, 1990’lı yıllarda yozlaştırılan gazeteciliğin büyük katkısı oldu.
Halkın medyaya güveni yok edildi.
Fakat...
Bugün neoliberalizm çöküyor; “yeni lüks hayat” diye insanlara sunulanın büyük yalan olduğunu herkes görüyor.
Yani... Independent, Yeni Yüzyıl, Radikal gibi gazeteler ile, Selahattin Duman gibi gazetecilerin de dönemi kapanıyor.
Bakınız...
Zafer Mutlu ve Selahattin Duman, “Bağımsız Gazeteciler Yayıncılık A.Ş” 2011 yılında “Vatan” gazetesini çıkardı. Anlayamadılar ki... Artık ne Türkiye, ne de dünya, neoliberalizmin palavralarını yutacak dönemdeydi. “Vatan” gazetesini iktidardan ihale kapmak isteyen Demirörenlere satmak zorunda kaldılar.
Evet... Selahattin Dumanların medyayı yönetme serüveni neoliberalizmle başladı ve onunla bitti.
Peki... Geride ne bıraktılar?
Ne saygın isimleri var, ne de örnek alınacak yayıncılıkları!
Bugün Türkiye “ortaçağ düzeni” yaşıyorsa katkıları büyük oldu.
Maalesef... Selahattin Dumanlar döneme yenildi. Çürüdü.
Kuşkusuz...Kimseden zorluklar karşısında direnç göstermesini bekleyemeyiz. Biliyoruz ki, insanın kişiliği zor günlerde ortaya çıkar. O zorlu dönemlerde bir köşeye çekilseler tek sözümüz olmazdı. Aksine...
Medyayı da, siyaseti de, hayatı da kirlettiler.
Selahattin Dumanlar, “sınıf” atlayıp kendilerini “kurtarırken”, Türkiye’yi karanlığa attılar.
Bugün...
Dönemi biten Selahattin Duman’ın Hürriyet’ten kovulmasında şaşılacak bir durum yok.
Keşke...
Selahattin Duman; Emin Çölaşanlar, Uğur Dündarlar, Bekir Coşkunlar, Necati Doğrular, Mehmet Türkerler ve Rahmi Turanlar gibi gazetecilikte ısrar edebilseydi.
Gazeteciliğini örnek, alıp kendisiyle gurur duyabilseydik.
Umarım. Özeleştirisini yapar.