Arapça kökenli “tenkit” sözcüğünün Türkçemizdeki karşılığı “eleştiri”dir. Ancak, günlük yaşamda çoğu kez olumsuz bir yaklaşım olarak söz edilir. Oysa inceleme, irdeleme ve değerlendirmedir. Konuya açıklık kazandırmak, anlamını ve değerini ortaya koymak, durumu belirlemek için görüş ortaya koymaktır. Nedense karalama, kötüleme sanılması daha yaygındır.
Üniversite kesiminden gelen ve “Akademisyenler Bildirisi” adı verilen çok imzalı açıklamanın yanlı olduğu izlenimi genelde haklı bulunmuştur. Devleti suçlayıp terör olaylarının nedenlerine, sorumlularına ve eylemlerine ilişkin kınama içermeyen bildirinin amacına ilişkin eleştiriler yoğunlaşmıştır. Biz, duruma değinmekle birlikte açıklamanın düşünce özgürlüğü olarak nitelenebileceğini de belirtmiştik. Düşünce ve anlatım özgürlüğünün, kusurlu, eksik, yanlı ve amaçlı bildiriler için bile demokratik bir hoşgörü kapsamında, savunulabileceğini de söylemiştik. Kaldı ki telefonla imza almak yönteminde metnin her yanına bilerek katılmak, her sözcüğü ve her bölümü benimsemek diye bir olgu söz konusu olamaz. Yanlışlık, yanılgı doğaldır.
Konuyla ilgili, önceki kaymakamlardan Avukat Erol ERTUĞRUL’un bir eleştirisini okurlarımızın özgörüsüne (takdirine) sunuyoruz. Gazeteler yazanlarından ve düzenleyicilerinden çok okurlarınındır. Bu nedenle okurlarımızın görüşlerine yer vermeyi, onlarla ilişkilerimizin düzenli yürümesi için gerekli görüyoruz:

“GERİCİLİĞE SUSAN, BÖLÜCÜLÜĞE ARKA ÇIKAN BİLİM ADAMLARI...”

Ülkemizin Güneydoğusunda silâhlı bir ayaklanma var. Güvenlik güçlerimiz kahramanca savaşıyor. Şehitler veriyor. Hiç kuşkusuz bu durumun sorumlusu açılım süreci adlı sakıncalı projeyi işleme koyan AKP yöneticileridir. Ülkemiz, emperyalizmin desteğinde bir bölünme ile karşı karşıya iken, askerlerimiz, polislerimiz bu yolda canlarını yitirirken, bir bölüm bilim adamı (!) bu haklı savaşı eleştiren bir bildiri yayımladı. Bu bildiride ayrılıkçı ayaklanmacıların nasıl hendekler kazdıkları, yollara barikatlar kurdukları, her yeri bombalarla, mayınlarla, ağır silâhlarla doldurdukları, okulları, kamu kurumlarını ateşe verdikleri, sivil halkı bile gözlerini kırpmadan öldürdükleri yer almıyor. Tersine, güvenlik güçlerimizin yaptıkları eleştirilirken “Kürt siyasî istemi” doğrultusunda bir yol haritasının çizilmesinden söz ediliyor. Tam bir ihanet açıklaması. Hiçbir ülkenin aydını kendi ülkesinin bölünmesi karşısında böyle bir bildiriye imza atmaz. Bu durum Kurtuluş Savaşımız sırasında bir bölüm sözde aydının Kurtuluş Savaşımıza ve Mustafa Kemal’e karşı çıkmalarını ve Yunan Ordusu’nu hilâfet ordusu olarak görmelerini anımsatıyor.
Bu ihanet bildirisine imza atan sözde bilim adamları “yeni anayasa” adı altında ülkemizin bir faşizme, gericiliğe götürülüşü karşısında ise susuyorlar. Bir süredir ‘Yeni bir anayasa’ diye çığlıklar atılıyor. ‘Yeni bir anayasa’ derken hepimiz biliyoruz ki bunun içerisinde başkanlık var. Hepimiz biliyoruz ki bunun içerisinde Türk Ulusu yok, devletin birliği, tekliği yok. Hepimiz biliyoruz ki bunun içinde lâik devlet yok. Yapılmak istenilen gerici ve bölücü bir anayasa ile bir tek adam egemenliğidir. Hukuk fakültelerinden ses çıkmıyor. Aydın bilim adamlarından ses çıkmıyor. Bunu yakın geçmişte bir kez denemişlerdi. O zaman “Millî Merkez” adlı aydınlık oluşumla ve güzel yurdumuzun dört bir yanında yapılan etkinliklerle, bunu püskürtmüştük.
Aslında on üç yılda Lâik Cumhuriyeti yok etmişlerdi. En son çıkarılan kamu görevlilerine cuma namazı izni son darbeydi. Lâik bir devlette namaz saatlerine göre çalışma saati düzenlenmesi Lâik Cumhuriyetin yok sayılması anlamına geliyordu. On üç yıldır yaptıkları ile tek adam egemenliğini de gerçekleştirmişlerdi. Tek adamdan habersiz yasa çıkarılamazken, tek adamdan habersiz önemli bir atama yapılamazken, tek adamın kürsüden söylediklerine göre yargı kararlan verilirken, TSK bile tek adama göre biçimlenirken aslında başkanlığa gerek yoktu. Yürütme, yasama, yargı tek adamın elinde iken yeni bir anayasa girişimi belli ki fiilen kurdukları yönetim biçimini yasallaştırmak girişimidir.
Her şey apaçık ortada iken CHP’nin bu görüşmelere katılması nasıl açıklanabilir? TBMM’de çoğunluk AKP’de olduğuna göre, CHP’nin anayasa görüşmelerine katılması onu konu mankeni olmanın ötesine götürmeyeceği gibi AKP’nin “yeni anayasa” girişimlerine yasallık kazandıracaktır. Böylece içerisinde lâikliğin olmadığı, içerisinde Türk Ulusu’nun olmadığı bir anayasa yapımına CHP katkıda bulunmuş olacaktır.
Başkanlık sisteminde tek adam istediği zaman meclisi feshedebilecektir. Tek adam, istediği zaman tek başına yasa çıkarabilecektir. Tek adam, yüksek yargıyı tek başına atayabilecektir. Yapmaya çalıştıkları yeni anayasa bunları yasallaştıracaktır. Böyle bir durum cumhuriyetin, düşünce özgürlüğünün, hukuk devletinin, lâik cumhuriyet ilkelerinin yok edilmesidir. Böyle bir durum kuvvetler ayırımı ilkesinin yok edilmesi, yasama, yürütme, yargı gücünün tek adam elinde toplanmasıdır.
Bugün Türkiye’de hiç kimsenin böyle bir gereksinimi yoktur. Ulusumuzun böyle bir beklentisi yoktur. Böyle bir durum ülkemizi tam bir dikta yönetimine götürecektir.”