En ufak tıkırtının bile ürkütücü yankılara dönüştüğü, derinliği belirsiz klostrofobik mağaranın içinde, elinde meşaleyle, zifiri karanlığın üstüne yürüyen tek başına bir adam.

*

Yaşar Nuri Öztürk buydu.

*

Tanıdığım en cesur insandı... Ömrü hayatında gazete bile okumamış zır cahil kalabalıklara, mushaf’ı anlatmaya çalıştı.

*

Tehdit edildi.
Linç edildi.
Sürmene bıçağıydı...
Lafını esirgemedi.

*

Yobazla
Hurafeyle
Safsatayla
Üfürükçüyle
Din bezirganıyla mücadele etti.

*

“Yobazın olmadığı her yer cennettir, kadın yaktınız, ozan yaktınız, köpek yaktınız, orman yaktınız, yobaz varken cehenneme gerek yok” dedi.

*

Bu topraklarda Nutuk’tan sonra yazılmış en değerli kitabı... Cumhuriyet’in manevi manifestosu “Allah ile Aldatmak”ı kaleme aldı.

*

“Ben namussuz ateist görmedim ama, namussuz dinci gördüm, Türkiye’nin en büyük açığı namuslu adam açığıdır” dedi.
“İyi insan olmak için Müslüman olmak gerekmiyor ama, Müslüman olabilmek için iyi insan olmak gerekiyor” dedi.

*

“Mustafa Kemal devrimleri aklın prangalarını kırdı, bugün Türkiye’de Atatürk’e nankörlük yapanların Allah’ı kitabı olabilir mi” dedi.

*

Turnusol kağıdı gibiydi.
Gerçekleri anlattıkça, kimin ne mal olduğu hemen ortaya çıkıyordu.

*

Samimi dindarsan mesela...
Onu dinlerken ruhunun gözü gönlü açılıyordu, gülümsüyordun.
Yok eğer kindarsan...
Onu dinlerken suratının rengi değişiyordu, kızarıp bozarıyordun!

*

Kendi kendisine vermişti bu görevi...
Kendi başına üstlenmişti bu ağır sorumluluğu.
Tek başına yürüdü karanlığın üstüne.
Tanıdığım en cesur insandı.

*

Ve, korkunun ecele faydası yoktur.
Sorumluluk sırası artık hepimizdedir...
Yaşar Nuri Öztürk’ün meşalesini taşımak, kitaplarını okumak, okutmak, her yurtseverin görevidir.