“Dekolte giyen kadınlar tecavüzü göze almalı, parfüm haramdır, topuklu ayakkabı ayete aykırıdır” diyen herifin, sanki bunları hiç söylememiş gibi, profesör sıfatıyla hâlâ ders vermesine göz yumuyorsak... “Hamilelerin sokağa çıkması terbiyesizliktir” diyen tarikat şeyhinin, hukuk otoritesi edasıyla, devlet televizyonu TRT’de program yapmasını hoş görüyorsak... “Eşinin dans etmesine izin veren erkek deyyustur” diyen müftünün arkasında namaz kılmaya devam ediyorsak... Şort giyen kızın suratına belediye otobüsünde tekme atılması anormal midir?

*

Bu ülkenin TBMM başkanı, kahkaha atan kadınların “iffetsiz” olduğunu söylüyorsa... Milli eğitim müdürü, kız öğrencilerle erkek öğrencilerin aynı merdiveni kullanmasından rahatsız oluyorsa... Anadolu lisesi müdürü, kızlı-erkekli oynanan halkoyunlarını “din dışı” ilan ediyor, halaya horona “zina” yakıştırması yapıyorsa... Güzel sanatlar fakültesiyle ünlü üniversite, kadın heykelini erotik bulup, depoya kaldırıyorsa... Basketbol federasyonu mesela, muhafazakar siyasetçiler rahatsız oluyor diye, dünya basketbol şampiyonasında ponpon kızları saklıyorsa... İstanbul büyükşehir belediyesi, hacıların aptesti bozulmasın diye, panolardaki mayo reklamını sansürlüyorsa... Tesettür defileleri “İslami defile” adı altında yapılıyorsa... Şort giyen kıza “şeytan” diye saldırılması tuhaf mıdır?

*

Kalbinizi kırmak istemem ama...
O kızcağızın suratına o tekmeyi hep birlikte attırdık.

*

Harem-selamlık plajlara, güya “demokratik hak” olarak baktığımız için... “Bağyan yanı” bilet satılmasını normal karşıladığımız için... Ağzından salyalar akan kerestelerin, her yılbaşı gecesi Taksim’de turist kadınlara parmak atmasına seyirci kaldığımız için, hatta “kadın başlarına ne işleri var o saatte orada” diye sırıttığımız için... Yavaş yavaş, alışa alışa, sinsi sinsi, belediye otobüsünde uçan tekmeye kadar geldi.

*

Eğitimsizi yüceltmenin, cahil egosuna saygı göstermenin, cühelanın cüretine katlanmanın, lümpen küstahlığına yol vermenin, maganda şımarıklığına müsamaha etmenin, kaçınılmaz sonucudur bu.

*

O yaratık...
Bu iklimden besleniyor.
Bu atmosferden cesaret alıyor.

*

“Hangi hakla karışıyorsun, sana ne” diyeceğimize, “aman karışmayayım, bana ne” dediğimiz için... Bu korkaklıktan güç buluyor.

*

Ve, bu çirkin hadise iyi ki İstanbul’da oldu da, haber oldu. Maalesef aslında... Bu yılışık empati, bu bencil duyarsızlık yüzünden, bugün Türkiye’nin yüzde 70’inde şortla gezilemiyor. 40 sene önce 50 sene önce bikiniyle yüzülen şehirlerimizde, kadınlarımız denize bile giremiyor. Hatta, memleketin yarısında hava karardıktan sonra sokağa bile çıkamıyor. Mahalle baskısı, pranga gibi takılıyor.

*

O otobüstekiler gibi bön bön bakmakla olmuyor.
Fransa’dan İsviçre’den İtalya’dan çok önce “eşit hak”lar tanıyan Atatürk vizyonu, nasıl oldu da, bedevi kültürüne savruldu?
Herkesin bu soruya kafa yorması, harekete geçmesi gerekiyor.

*

Çünkü...
Ya kadınlar özgür yaşayacak.
Ya insan olmayacağız.
Başka seçenek yok.