İslam zirvesi, “Suudi zirvesi” oldu

İstanbul’da yapılan İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi, İslam’ın Sünni kesimini destekleme, Şii kesimini ise kınama toplantısına dönüştü.
Bu tip zirve toplantılarında, ev sahibi ülkenin çıkacak sonuç bildirgesindeki etkisi büyük olur.
Ancak işin ilginci, AKP hükümeti “ev sahibi ülke” olarak sonuç bildirisi üzerindeki etkisini, Türkiye’nin çıkarlarını değil Suudi Arabistan’ın çıkarlarını gözetir şekilde kullandı.
Bunun en somut örneği, bildiriye dahil edilen terör örgütü isimleri oldu...
IŞİD’le birlikte, İran’ın desteklediği Şii örgütler Eş Şebab ile Hizbullah, bildiriye “terör örgütleri” olarak dahil edildi, faaliyetleri kınandı.
Ancak Suriye çatışmalarının başında hem Suudiler’den, hem de Türkiye ve Katar’dan destek alan El Nusra’nın adı bildiriye dahil edilmedi.
Bu kadar da değil...
Türkiye ev sahibi olmasına rağmen PKK’yı, PYD-YPG’yi bile sonuç bildirisine “terör örgütü” olarak dahil ettiremedi. Bu örgütlerin ismi, sonuç bildirgesinde değil Türkiye’nin “ev sahibi ülke” sıfatıyla yayınladığı, üyeler açısından bağlayıcılığı bulunmayan “İstanbul deklarasyonuna” girdi.
Yani Türkiye, kendi vatandaşlarının canını alan terör örgütlerini değil, Suudi Arabistan’ı rahatsız eden örgütleri bildiriye soktu.
Bu kadar da değil...
Zirve sonuç bildirgesinde İran ile Suudi Arabistan arasındaki gerilimde, açıkça Suudilerin tarafı tutuldu, İran “bölge ülkelerinin içişlerine karışmakla” suçlandı.
İran’ın da içinde olduğu İslam İşbirliği Teşkilatı’ndan bu bildiriyi geçirmek için ise en etkin rolü, kimi zaman oylamaya giderek, kimi zaman oylamayı iptal ederek, ev sahibi Türkiye oynadı.
Türkiye’nin başkanlığı, Suudi ve Katar parasıyla birleşince, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın küçük ülkeleri, İran karşıtı cephede yer almayı seçti.
Erdoğan’ın zirve sonunda, “apartman toplantısındaki yöneticiyi” andırırcasına, Teşkilat’a aidatlarını ödemeyen ülkeleri uyarması, ödeyenleri tek tek sayarak, para vermeyen ülkeleri ifşa etmesi önce bir çeşit “diplomatik gaf” gibi göründü.
Ancak “aidat ödemeyen ülkeler” listesinde İran’ın adı da çıkınca, bunun Erdoğan tarafından “gaf” değil İran’ı bir de bu yönden utandırmak, sıkıştırmak için atılmış bir adım olma olasılığı öne çıktı.
Kısacası...
İstanbul’daki İslam zirvesinin kazananı Suudiler, kaybedeni açık ara İran oldu.
Bir kaybeden daha oldu...
İslam dünyasında Sünni kesimin yanında bu kadar yer alarak, tarafsız “imajını” tamamen kaybeden ev sahibi Türkiye...

Sisi tamam sırada Esad var



Mi­ting­ler­de Ra­bi­a se­lam­la­rı...
Te­le­viz­yon prog­ram­la­rın­da Mı­sı­r’­da öl­dü­rü­len Müs­lü­man Kar­deş­ler üye­le­ri için göz­yaş­la­rı...
“Ta­nı­ma­m”, “dik­ta­tö­r”, “dar­be­ci­” ni­te­le­me­le­ri...
Cum­hur­baş­ka­nı Re­cep Tay­yip Er­do­ğa­n’­ın, Mı­sı­r’­da as­ke­ri dar­be ya­pıp, ken­di­si­ni Cum­hur­baş­ka­nı seç­ti­ren Ge­ne­ral Ab­dül­fet­tah Si­si­’ye kar­şı tav­rı bi­ti­ver­di.
İs­tan­bu­l’­da­ki İs­lam İş­bir­li­ği Teş­ki­la­tı top­lan­tı­sın­da Er­do­ğan, Si­si­’nin Mı­sı­r’­ına, 57 İs­lam ül­ke­si li­de­ri­nin önün­de te­şek­kür et­ti.



Er­do­ğan böy­le­ce Si­si­’nin Mı­sı­r’­ıy­la “ba­rış­ma­nı­n” ilk adı­mı­nı at­tı.
Şim­di sı­ra­da kim ola­bi­lir?
Tüm işa­ret­ler Be­şar Esa­d’­ı gös­te­ri­yor. Bu­nu söy­le­mek için Was­hing­to­n’­dan ge­len me­saj­la­ra bak­mak ye­ter­li.
ABD Baş­ka­nı Ba­rack Oba­ma­’nın Söz­cü­sü Ear­nest, bu haf­ta yap­tı­ğı açık­la­ma­da, “Biz hiç­bir za­man Esa­d’­ı gö­re­vin­den as­ke­ri yol­lar­la in­dir­me­ye yö­ne­lik bir ha­zır­lık için­de ol­ma­dı­k” de­di. Söz­cü, Oba­ma­’nın Esa­d’­ın as­ke­ri yol­lar­la gö­re­vin­den uzak­laş­tı­rıl­ma­sı­nı hiç­bir za­man sa­vun­ma­dı­ğı­nı da söy­le­di.
Was­hing­to­n’­dan işa­ret gel­di. Ya­kın­da, An­ka­ra­’dan da “kar­de­şim Be­şa­r” ses­le­niş­le­ri­ni duy­ma­ya ha­zır olun...

Erdoğan barışmak istiyor ama...



Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha birkaç ay önce önce “teröre destek vermekle” suçladığı, Charlie Hebdo saldırısı sonrasında Paris yürüşüne katıldığı için “hangi yüzle gittin” dediği İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ile barışmanın ilk adımını attı.
Ardından yine çok sert ifadelerle yüklendiği Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’ye “zeytin dalı” uzattı.
Washington’dayken de Rusya lideri Vladimir Putin’e barış mesajları göndermişti.
Ama Erdoğan’ın barışma çabaları, bu üç ülkenin üçünden de kabul görmedi.
İsrail, Türkiye ile Mavi Marmara krizini sonlandırmak konusunda hâlâ ayak sürüyor...
Mısır Dışişleri Bakanı İstanbul zirvesine katıldı, Mısır’ın yürüttüğü İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanlığını Türkiye’ye devreden kısa bir konuşma yaptı ve zirveyi terk etti.
Putin ise yaptığı son konuşmada Türkiye ile Erdoğan’ı birbirinden kesin çizgilerle ayırdı... Türkiye için “dost ülke” dedi ancak Erdoğan’la barışmayacağını net cümlelerle ifade etti.



Türkiye’de seçim dönemiyle birlikte Erdoğan’ın “acil dış düşman ihtiyacı” da sona erdi. Mısır’a, İsrail’e, Rusya’ya art arda zeytin dalı uzatma dönemi başladı.
Çok güzel bir söz vardır:
Geçmiş günahların gölgeleri uzun olur...
Erdoğan çabalıyor ama onunla barışmaya kimse pek niyetli görünmüyor.

ANKARA FISILTISI

Erdoğan’ın Washington’a götürmediği isim



Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın adetidir...
Dış geziye giderken, TBMM’de o ülkenin “dostluk grubu başkanını” da heyetine dahil eder.
Ancak Erdoğan’ın son Washington ziyaretinde, sürpriz bir kararla bu rutinin dışına çıkıldı...
Cumhurbaşkanı’nın ABD’ye yapacağı ziyaret için TBMM’deki ABD-Türkiye dostluk grubunun AKP milletvekili olan başkanına “davet” gönderilmedi.
Bunun nedeni elbette açıklanmadı. Ancak “davet edilmeyen” vekilin ismi, gerekçe konusunda büyük bir ipucu veriyor.
TBMM’deki ABD-Türkiye Dostluk Grubu’nun Başkanı, AKP İstanbul Milletvekili Ali Sarıkaya...
Sarıkaya, akademisyenliği döneminden beri Başbakan Ahmet Davutoğlu’na en yakın isim...
Başka söze gerek var mı?