Ankara’da ilk günlerdi...
Ulus’tan Gar’a doğru inen yolda, sağda eski Meclis, solda cumhuriyetin ilk balolarının yapıldığı Ankara Palas...
Mokasenlerimle yürürken, sanki Sivrihisar’a ilk sevkiyatın piyade taburu, benimle yürüyormuş gibi gelmişti...
Rap rap rap...
Üniversitenin ilk yılları; akşamları pencerelerinden sokağa süzülen yemek kokularını çeke çeke, annemizin yemeklerini özleyerek Ankara sokaklarında ilk dolanışlar...
İlk yurt hayatı, evini özleyen öğrencilerin ranzada oturup ağlayışları, taksitle yemek yenilen Nabi’nin lokantası, tek başına ilk yılbaşı...

*

Gazeteciliğe başlayıp da ilk haberim çıktığında, henüz güneş doğmadan gazeteyi alıp göğsüme basarak koştuğum, gösterecek kimsem olmadığı için sevincimi paylaştığım o park...
Bir bankta, tek başıma...
Ama...
Seviyordum Ankara’yı...

*

Sonra Melih Gökçek geldi...
Her el sürmesi ile Ankara zevksizleşti, Atatürk’ün şehrinden, Atatürk’ü silmeye başladılar...
Eski mekanlar peş peşe kayboldu, anılar çekip gittiler... Bahçelievler’in bahçeleri, Kavaklıdere’nin kavakları, Papazın Bağı’nın bağı kalmadı...
Atatürk Orman Çiftliği’ni bitirdiler...
Cumhuriyetin ilk yapıları bakanlık binalarının kızılımsı taşlarına bile tahammül edemeyip sıvayarak örttüler...
Gazi’nin köşkünü yıktılar...
Mustafa Kemal’in şehre girdiği yere bir “Kol saati” koydular...
“A.O.Ç” tabelasındaki “A” harfini söküp burayı başkent yapan insana küfür anlamını (O.Ç.) vermeyi bile gördü şehir...
Ankara, sadece seyrediyordu olanları...

*

İzmir’i çok sevdiğim halde hep kıskandım...
Ankara’da Ankara’yı sevmeden yaşıyordum çoktandır...

*

16 Nisan’a kadar...
“Hayır” dedi Ankara...
Yıllardır ilk kez dönüp bakıyorum...
Eski sevgiliyi yeniden bulmuş gibi...
Yüzüne düşmüş saçlarını yana çekip, hüzünlü gözlerine bakıp “Üzülme geçti” der gibi...

*

Şimdi Kızılay Meydanı’nda, Atatürk ve askerlerinin heykellerinin olduğu Güven Park’a cami yapmaya kalktılar...
“Hayır”ı kurtarmaz...

*

Gitme artık Ankara...
Sana hüzün yakışmıyor...