KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Yandaş bir televizyon ekranlarından Atatürk’e yönelik iğrenç saldılar kamuoyunda haklı olarak tepkiye neden oldu.
Daha önce cemaatin hizmetinde olan ama 15 Temmuz’dan sonra adeta hidayete eren dinci tarihçi Mustafa Armağan’ın programına katılan Süleyman Yeşilyurt isimli kişi Atatürk’ün özel hayatına saldırıda bulundu.
Programın diğer konuğu Yavuz Bahadıroğlu ve Mustafa Armağan da bu iğrenç sözlere hiçbir şey demeyerek onayladılar.
Hemen arkasından Hasan Akar adlı kişinin de Atatürk için ağza alınmayacak hakaretler savurduğunu öğrendik.
Bunlar elbette ilk kez olmuyor. Karşı devrimci Atatürk düşmanı bu güruh çok uzun yıllardır bu melaneti hep işliyorlar. Ama şimdi durum biraz daha farklı. Referandum oyunuyla halkın yüzde 1.3’ünün farkıyla demokrasiden ve hukuk devletinden artık vazgeçtiğimizin “açıklanmasından” sonra yaratılan yeni iklimin ilk ürünleri bunlar.
Eğer gerekli tepki gösterilmezse bu tutumlar daha da yaygınlaşacaktır. Atatürk’e bu iğrenç saldırılar kamuoyunda büyük tepkiyle karşılaşınca iktidar da ister istemez yapılanı “kınamak” durumunda kaldı.
Ancak bu kınamalar durumu değiştirmiyor. Kınamalar Atatürk’e saygı çerçevesinde değil “Durun acele etmeyin sırası var” kıvamında.
Ayrıca Mustafa Armağan, Süleyman Yeşilyurt bizzat iktidarın desteklediği Derin Tarih isimli bir dergiyi yönetiyorlar. Bu dergi ne kadar satar bilemem ama bildiğim derginin sayfaları kamu ilanlarıyla dolu. İnanmayan açar bakar. Bu da iktidar zihniyetinin bu iğrenç hakaretlerin arkasında olduğunu gösteriyor bize.
Sırf muhalif oldukları gerekçesiyle bazı yayın kuruluşlarına ilan ambargosu uygulanırken başta kamu kuruluşları olmak üzere bazı özel şirketlerin de bu melanet yuvası olarak adlandırılabilecek bir dergiyi paraya boğmasının takdirini sizlere bırakıyorum.
Yandaş kesim bu iğrenç saldırıları kınıyor kınamasına ama burada dikkatimi çeken ilginç bir nokta var.
Bu kınamalar Atatürk’e saygı çerçevesinde değil. “Söylenenler yanlıştır, olmaz böyle şey” de demiyorlar.
Bunun yerine konuşmacıları “FETÖ’cü” olarak suçluyorlar ve “Yeni bir darbenin zeminini oluşturmak niyeti” olarak niteliyorlar.
İktidar ve yandaşları şu darbe paranoyasından bir türlü kurtulamadı. Kim ne söylerse söylesin hemen “Uyuyan hücrelerden” veya “yeni kışkırtmalardan” söz ederek halkta “her an darbe olabilir” algısı yaratmaya çalışıyorlar.
Yandaşların akıldaneleri “Ordudaki Atatürkçü subaylar tahrik ediliyor, darbeye kalkışmaları için adeta zorlanıyorlar” diyor.
Biraz daha akıllı olanlar ise yine Atatürk’e hiçbir saygı ifadesine yer vermeden ve hatta “söylenenler yanlış değil” imasıyla “Ama bunlar bize zarar veriyor, şu sırada dikkatli olmak” nasihatini dillendiriyor.
Gülelim mi ağlayalım mı bilemiyorum tabii.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Referandumda değirmenin suyu nereden geldi?


Üzerinden biraz zaman geçmesine rağmen ille de sormak istiyorum. Çünkü bazı konuları yaşarken konuşuyoruz ama bittikten sonra unutuveriyoruz.
Oysa bu unutulan konular bana göre çok önemli.
Örneğin iktidar ve saray referandum propagandası sürecinde “akıllara durgunluk veren” bir harcama yaptı.
Bunların çoğunun devlet kaynaklarından kullanıldığını biliyoruz. Uçaklar, makam araçları, binlerce kişiye dağıtılan hediyeler, verilen yemekler, miting organizasyonları gözümüzün önündeydi.
Ancak bütün bunları yaparken “yarın öbürgün biri çıkar da hesap sormaya kalkar” diye düşündükleri için birçok organizasyonun sanki sivil toplum kuruluşları tarafından yapıldığını söylediler hep.
Örneğin bazı platformlar kuruldu. Yok “Sivil Toplum Platformu” yok “Evet platformu” gibi oluşumlar bütün bu organizasyonları düzenliyormuş gibi gösterildi.
Ama kimse bu değirmenin suyunun nereden geldiğini sormadı bile.
Merak ediyorum, hangi sivil toplum kuruluşu milyonlarca lira harcayarak dev mitingler yapabilir. Bütün kentlerdeki billboardlar hangi parayla doldurulabilir. On binlerce kişiye yemek ve hediye nasıl dağıtılabilir.
Bu platformlar mutlaka mercek altına alınmalı. Üyeleri kimler, yönetim kimlerin elinde, para nasıl bulundu, bağış yapıldıysa kimler ne kadar para verdi, bu paraların harcanması hangi usullere göre yapıldı, artan para varsa ne oldu, bu platformlar halen faaliyette mi yoksa kapandı mı gibi sorular ilk anda aklıma geliverenler.
Muhalefet partileri bu konuya da eğilmeli ve iktidarın bu karanlık para ilişkisine projektör tutmalı.

ŞAŞIRDIM

İsrail’in ezan kararı akıllarına yeni geldi


Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan uzun süredir İsrail hakkında bir açıklama duymuyorduk. Hatta öyle ki medyaya “İsrail Kudüs’te ezanı yasakladı” şeklinde yayınlanan haberlere bile hiç tepki göstermemişti.
Bu sessizlik önceki gün bitti. Erdoğan Kudüs’le ilgili bir toplantıda konuşurken “Kimse Kudüs’te ezan sesini kısamaz. Buna kalkandan hesabını sorarız” dedi.
İsrail de boş duracak değil, Onlar da hemen karşı açıklama yaptılar. Hatta yeniden kurulan diplomatik ilişki sonucu İsrail’e atanan Büyükelçimiz apar topar Dışişleri Bakanlığı’na bile çağrıldı.
Peki, ne oldu da Erdoğan aylar sonra böyle bir tepki verdi?
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu İsrail’e tepki gösterirken AKP’den ve saraydan hiç ses çıkmaması ister istemez kuşkular yaratmıştı.
Muhtemelen Erdoğan İsrail’le tam iyi ilişkiler kurulmuşken bunu bozacak bir hareket ten kaçındı.
Oysa şimdi yine sertleşti.
Durum böyle olunca ister istemez 16 Nisan’da yapılacağı açıklanan Erdoğan-Trump görüşmesi aklıma geldi. Trump İsrail’e karşı biraz mesafeli. Elbette çıkar birlikleri var ve ayrılmaları mümkün değil ama yine Trump’ın İsrail’le eskisi gibi olmayacağı tahmin ediliyor.
Erdoğan’ın da gezi öncesi durumdan yararlanmak istemesi mümkün olabilir.
Bu arada bir gerçeği burada tekrarlamak gerek. Daha önce Kılıçdaroğlu eleştirdiğinde de yazmıştım. İsrail Kudüs’te ezanı yasaklamıyor. Sadece sabah ezanının hoparlörle okunmasına karşı çıkıldı. Sabah ezanının eskisi gibi müezzinin minareye çıkarak kendi sesiyle okumasına karar verildi. Diğer vakit ezanları ise yine hoparlörden okunuyor.

ÜZÜLDÜM

Bak sen şu işe Burhan Karaçam yazmamış


Pazartesi günü bu köşede “Eski bankacıdan müthiş referandum analizi” başlıklı bir yazım yayınlanmıştı. Bu yazıyı Yapı Kredi Bankası eski Genel Müdürü Burhan Karaçam’ın referandum analizi olarak paylaşmıştım sizlerle.
Ancak yazı yayınlandıktan sonra Burhan Karaçam aradı ve “O yazı benim değil. Biri benim yazdığımı ileri sürerek dağıtmış” dedi.
Tabii çok canım sıkıldı. Çünkü o yazıyı sayfaya koymadan önce Burhan Karaçam’ı aramak istedim. Meğer o sırada yurtdışındaymış. Ulaşamadım.
Bana gönderen kişi de hem Karaçam’ı tanıyan hem de benim güvendiğim bir isim olunca da tekrar aramadım ve yazıyı yayınladım.
Karaçam “içeriğine fazla itirazım yok, bazı cümleler benim söylemime uymamakla birlikte olumlu buldum” dedi.
Yazıyı kimin yazdığını bilmediğini söyleyen Karaçam “Kesinlikle, korktuğumu, çekindiğimi düşünmeyin, bu yazıyı ben de yazabilirdim, ama benim olmayan bir yazıyı sahiplenmenin ya da hiç ses etmemenin bana yakışmayacağını düşündüğüm için sizi aradım” diye konuştu.
Yazı çok güzeldi. Ama ben de bilmeyerek “Bunu Burhan Karaçam yazdı” diyerek sizleri de yanılttığım için özür dilerim.

BUNU YAZMAK GEREK

AKP’deki fırtınayı gizlemek için CHP’ye saldırıyorlar


Gerçi hak etmiyorlar değil ama yandaş medyanın hedefinde CHP ve parti içindeki çalkantılar var.
Hangi tv kanalını açarsanız açın tartışma konusu mutlaka “CHP’de neler oluyor” başlığı altında yürüyor.
Düne kadar CHP’nin haberini sayfalarına tek sütun koymayan gazetelerin manşetlerinde CHP var.
Nedir iktidar kanadındaki bu CHP aşkı?
Onlar televizyon programlarında CHP’yi ele alınca veya manşetlerini CHP süsleyince ne değişecek? CHP yıpranacak mı? Bence hayır. CHP’ye bu aşamada bir şey olmaz. Tartışırlar, kavga ederler, sonra kurultay yaparlar, yola devam ederler.
Oysa herkes biliyor ki asıl fırtına AKP’de kopacak. Yandaşlar birbirine düştü bile. Bilmiyorum yandaş tetikçilerin yazdıklarına söylediklerine denk geliyor musunuz?
Birbirlerine layık gördükleri bazı tanımları yazayım bilmeyenler de öğrensin; “Alçak, terörist, FETÖ’cü artığı, kripto, rezil, seviyesiz, zırva, şerefsiz, ahlaksız.”
Bunun ötesinde parti içinde büyük bir tasfiye hareketi yapılacağı artık çok konuşuluyor. Dün bir yandaş gazetede Başbakanlık Başdanışmanı Abdülkadir Özkan’ın “Kongreden sonra büyük temizlik olacak” dediği haberini okudum.
Asıl kıyamet AKP’de kopacak, sanıyorum bunu şimdilik perdelemek için CHP’deki çalkantılarla idare ediyorlar. Hele 21 Mayıs gelsin, Cumhurbaşkanı Erdoğan AKP Genel Başkanı olsun, ipleri resmen ele alsın göreceğiz neler olacağını.