Bir akademisyen ile bir öğretmen...
121 gündür açlık grevindeler... Her geçen gün ölüme bir adım daha yaklaşıyorlar... Hani bir mucize olsa, birileri hiç umulmadık şekilde insafa gelse, vicdan denilen bir yüce kavramın, olgunun farkına varsa dahi ölmeseler de bundan sonraki yaşamlarını onulması zor hastalıklarla mücadele ederek, eriyen kaslarının acısını çekerek ve biteviye bir “iyileşme” maratonuyla geçirecekler ne yazık ki...
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, kendi bakanlığı dışında her şeyi ama her şeyi pek iyi bildiğini, tıp konusunu sular seller gibi yuttuğunu şu açıklamasıyla ispatladı:
-Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın hayati tehlikesi bulunmuyor!..
40 yıllık hekim sanki mübarek! Bekir Bey bu sözleri söyleyince akan sular duruyor mu?.. Durmuyor tabii, hayat yaşanmaya, Nuriye ile Semih’in kaslarının erimesi, kemiklerinin bedenlerine batması sürüyor!..
Madem hiçbir tehlike mevzubahis değil, niçin Türk Tabipler Birliği’nin müdahale için yaptığı iki başvuru da reddedildi. Bu iki insanın kendi doktorlarına dahi gösterilmemesinin mantığı ne?..
Madem hayati tehlike yok, iki tutuklunun kendi doktorlarına ya da bağımsız doktorlara muayene olma talebi niçin kabul edilmedi, edilmiyor!..
-Bu tecrit uygulamasının akla uygun bir açıklaması varsa adaletin bakanı lütfen anlatıversin de hep birlikte anlayalım!..

“Kendi olanaklarımla boyunluk yaptım!”


CHP Genel Başkan Yardımcısı Zeynep Altıok, Nuriye ve Semih’in durumunu görmek, onların mesajlarını kamuoyuna iletmek için cezaevinde ziyaretlerine gitti...
Ziyaretlerin ardından yaptığı açıklama, insan olanın vicdanını sızlatacak hatta insanlığından utandıracak cinstendi... Direnişlerinin yalnızca kendileriyle ilgili olduğu algısını kabul etmeyen, KHK’lara karşı, yapılan tüm haksızlıklara karşı bedenlerini ortaya koyduklarını söyleyen Nuriye Gülmen, tutuklu olarak sürdürdükleri direnişi ve idarenin tavrını bakın nasıl anlattı:
-Hapishane koşullarında hayatımı devam ettirmem mümkün gözükmüyor. Hijyenik koşullarda olmam gerekiyor. Havalı yatak talebim yerine getirilmiyor. Kendi olanaklarımla boyunluk yaptım zayıflayan boyun kasım için. Simit yastıkta oturuyorum. Kemiklerim batıyor, çok fazla kas erimesi yaşadığım için çok fazla rahatsızlık çekiyorum. Çok fazla ağrılarım var ve artıyor...
Öğretmen Semih Özakça’nın söyledikleri de farklı değil. Psikolojik baskı uygulandığını, gardiyanlar tarafından sıkı izleme altında olduklarını, onların da çok tedirgin olduğunu anlatıyor ek olarak...
Değişen bir şey var mı peki?. Yok maalesef... İktidar izliyor... Emir verdikleri hapishane idaresi izliyor... Onların emrindeki gardiyanlar da izliyor... Sonuç?
-İki can hepsinin gözü önünde eriyip yok oluyor...

* * *

“Artık kabak tadı verdi!..”


Adalet Yürüyüşü İstanbul’a ulaştı...
Büyük buluşmanın olacağı noktaya ise yaklaşık 35 kilometre kaldı, o da bugün ve yarın yürünecek... Ardından milyonlarla kucaklaşma Maltepe sahilinde gerçekleşecek..
Halihazırda Başbakan sıfatını taşıyan Binali Yıldırım, cuma namazı çıkışında soru üzerine Adalet Yürüyüşü’nün pazar günü yapılacak mitingle sonlandırılmasının doğru olacağına işaret ederek şu benzetmeyi yaptı:
-Bu iş artık kabak tadı verdi!..
Demek bulunduğu cenahtan öyle görünüyor, ne güzel!.. Binali Bey, bitirilmezse ne olacağını da söylemeden geçemiyor:
-İşi başka mecralara taşımanın anlamı yok. O zaman iyi niyetli bir yaklaşım olmaktan çıkmış olur!..
Bu da iyi; demek ki “olmaz, yapamaz, yolda kalır” diye alay ettikleri, taciz ettikleri, “gaflet yürüyüşü” sıfatına layık gördükleri bu eylem arkadaşları fena halde tedirgin etmiş!.. Şimdi CHP kurmaylarının bu mesajın şifrelerini de dikkate alarak, ezber bozacak yeni eylemler planlamaları kaçınılmaz hale geldi!.. Onlar da bunu biliyor ve söylüyor zaten:
-İktidar korkuyor, o zaman demokratik eylemlere devam!..
Pazar günü Halk Tv’deki canlı yayında soracağımız en önemli, en yaşamsal soru da bu olacak...Teşekkürler Binali Bey!..