DSP, ANAP ve MHP koalisyonu 57. Hükümeti kurmuştu. 2001 krizi patladı. Canına tak eden esnaf Ahmet Çakmak başbakanlık binasının önünde ‘Başbakanım ben bir esnafım’ diye seslendikten sonra koca yazar kasayı Ecevit’in önüne fırlattı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı duraksayıp sesin geldiği yöne baktı, sonra aracına binip gitti!

Kırılma noktasıydı...

2002’de ortaklar ve diğer partilerin liderleri Başbakan gibi araçlarına binip evlerine gitti. Millet alayını baraj altında bıraktı çünkü!

Ders orada duruyor. Fakat milli alışkanlığımızdır, geçmişi bırak az önce olandan bile ders çıkarmayız.

Aksaray’daki son ders mesela... Ki 2001’deki bunun yanında teneffüs sayılır.

O kasa dersiydi bu beddua eden ana dersi!

Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı partisine oy toplamak için Aksaray’a gelmiş, şehirde tur atıyor, otobüs penceresinden el sallıyordu. Bir kadın bariyerleri aşıp ‘Bulun benim çocuklarımı’ diye bağırarak otobüsün önüne atıldı. Korumalar güçlükle tuttu onu.

Gözü kimseyi görmüyor hem ağlıyor hem de ‘bırakın derdimi anlatayım’ diyordu.

Erdoğan’ın otobüsü, önüne atlayan kadın için saniye bile duraksamadan yoluna devam etti. Kadın korumalardan sıyrıldı, koşmaya başladı. Koştu, koştu, koştu asfalta çöküp kaldı.

Yolun ortasında ve herkesin gözü önünde dizlerini döve döve ağıt yaktı Erdoğan’ın ardından...

“Niye kaçıyorsunuz? Cumhurbaşkanından medet umuyorum. Geldi gidiyor, yoook! Bir buçuk yıl oldu ya... O molozların içinden çıkarın benim çocuklarımı. Sabahtan beri bekliyorum, görüştürmediler. Bu mu insanlık? Ben de Aksaraylıyım, bu toprağın evladıyım. Çocuklarımı okuttum öğretmen olup gittiler oraya! Yeter artık. 147 kişi kayıp, bulun onları.”

Suna Öztürk’tü Erdoğan’ın ardından bakakalan... 6 Şubat depreminde kızı Tuğba Koşar ile torunları Mustafa Kemal ve Mehmet Akif Hatay’da yıkılan Rönesans Rezidans’ın molozları altında kalmış ve hala bulunamamışlardı.

Suna anne Erdoğan’ın uzaklaşan konvoyunun arkasından son bir kez bakıp şunu dedi... “Yel gibi gidiyor! Ben bir diş, bir kemik istiyorum kızımdan, torunlarımdan!”

*

Köprünün altından çok sular aktı. AKP gözümüzün içine baka baka sistemi ve oyun kurallarının tamamını değiştirdi. Akla gelen ve gelmeyen her türlü yol denendi. Yasa ise yasa çıktı, değişiklikse değişti. İstedikleri sonuç çıkmadıysa seçim iptal edildi, olmadı seçim tekrarlandı. Vantuz gibi koltuğa yapışıldı ve Maşallah 2002’den bu yana kimselere kaptırılmadı iktidar.

Yarın yine seçim var...

Ne gibi güzellikler(!) göreceğimiz belli olmaz ama memleketi babalarının çiftliği sananların yürekleri pır pır, hiç rahat değiller!

Bakanlar, bol yıldızlı komutanlar, kariyerlerini ‘riske’ atan isimler, ‘saatleri kurun geliyor Murat Kurum’ diyerek kapı kapı dolaşıp oy isterken ‘ooo komutanım da gelmiş’ diye sokak ortasında sarılıp öpüşen memleketin sır küpü eski MİT başkanı ile memleketin eski genelkurmay başkanı, diyaneti müftüsü, minareden anons yapan imamı okulda aday ağırlayan müdürü canla başla çalışsalar da pır pırlık durum devam ediyor.

AKP katında pek muteber olan ve daha dün tarikatından şutlanan cübbeli Ahmet bu nahoşluğu  hissetmiş olacak, kuvvetli nefesi ile seçime saatler kalmışken son üfürmeyi ben yapayım dedi.

Daha önce ağzından çıkan, “Esasen hiçbir hocanın, şeyhin şuraya rey verin dememesi lazım. Müslümanım diyen herkesin feraseti, şuuru olması lazım. Bir insanın aklı yok mu” lafını unutup müritlerine(!) seslendi:

“Fıkıha göre konuşuyorum! Cumhur ittifakının dışındaki Yeniden Refah, Saadet ve benzerlerinin adaylarına özellikle İstanbul, Ankara gibi kazanamayacakları kesin ama cumhur ittifakına kaybettirip CHP’yi, DEM’i teröristleri kazandıracağı kuvvetle muhtemel olan yerlerde bunlara oy vermek caiz değildir. Oy veren günahkar olur azaba gider.”

Tarikattan atıldık bari göze gireyim diyen cübbeli efendi fıkıh uydurdu ama geç kalmıştı!

Menzil tarikatı öbür dünyaya intikal etmiş şeyhleri adına ‘oyum cumhur ittifakına’ şeklinde yazılı  duyuru yaparak atı alıp Üsküdar’ı geçmişti!

Valla ben ahiretten yazılı açıklama yapan şeyhe şıha, fırsat cukkalamak isteyen cübbeliye değil kasa atana, tek adamın ardından koşup çaresizce kendini yere atana ve atılana öylece bakıp gidene ne olacak, ona bakarım!