Şenol Gezer/Sözcü

İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün Vatan yerleşkesinden çıkışında basın mensuplarına açıklama yapan Zaman gazetesinin eski başyazarı Gülerce, Fuat Avni'nin twitter hesabından yayınlanan gözaltı listesinde isminin bulunduğunu, ama Fuat Avni diye birsinin twitterda yazdıklarıyla hareket etmenin doğru olmayacağını düşündüğünü bildirdi.

Pazar günü Beyaz TV’deki programının ardından Yalova'ya döndüğünü ifade eden Gülerce, ''Beni arayanlar oldu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın basın açıklaması yaptığını va o listede ismimin olduğunu söylediler. O zaman işin boyutu değişti. Bu resmi bir evrak ve gözaltına alınacaklar listesinde gözaltına alınması gereken bir insansınız. Bekliyoruz, gözaltına almak için gelen yok. İstanbul’daydım saat 12’ye kadar. Beşiktaş Fulya’da Beyaz TV'de. Bunun üzerine ben bir tweet attım ben dedim ki 'Listede ismim var ama bir işlem yapılmıyor. Ben yarın gelip savcıya ifade vereceğim' diye''

 

Bugün kendisinin İstanbul emniyetine geldiğini belirten Gülerce, şunları söyledi:

''Ne diyelim, hukuk diliyle teslim oldum. İrfan Fidan savcı beye şüpheli olarak ifade verdim. Biraz uzun sürdü. Çok soru vardı, yani 35-40 tane soru vardı. Fakat konunun benimle ilgili tarafı şu. 6 Nisan 2009 da sayın Fetullah Gülen, Herkül org sitesinde yayınlanan bir sohbet yapmış. Bu sohbetin 4 gün sonrasında da ben 10 Nisan 2009 tarihinde Zaman Gazetesi'ndeki köşemde 'Gülen neden uyarıyor' başlığıyla bir yazı yazmıştım. Şimdi savcılığın yürüttüğü soruşturma, bu Tahşiye denilen grupla ilgili. Yani, bana anlatılan şekilde olay şu; 6 Nisan 2009’da sayın Gülen, Tahşiye'yi gündeme getiren bir konuşma yapıyor. Arkasından 9 Nisan’da Samanyolu televizyonunda Tek Türkiye dizisinde bu konu karanlık kurul bölümünde ele alınıyor.

Şimdi denk gelmeye bakın. 10 Nisan’da da ben sayın Gülen’in bu sohbetinden bir paragraf alıyorum. O paragrafta tahşiye geçiyor. Tabii haklı olarak aynı şey benden önce ifade veren Ahmet Şahin hocamızın başına gelmiş. Onun da 15 Nisan’da bir yazısı var. O da bu konudan bahsediyor. Şimdi bu Tahşiye olayı biraz farklı bir olay. Şimdi peşinen söyleyeyim. Zaman Gazetesi'ndeki arkadaşlar, bilhassa Ekram bey meseleyi demokrasi, basın özgürlüğü tarafına çekiyor. Ama ortada hukuki bir mesele var. Bunu anlamamız lazım. Ben bu işin içinde bulunmuşsam hukuki olarak, benim gazeteci kimliğimin öne çıkartılması doğru değil. Var mıyım, yok muyum bu işin içerisinde. Şimdi olay şu. Bu sohbetin arkasından Tek Türkiye dizisindeki konuşmalar, arkasından Nuh Gönültaş ın yazısı, arkasından Zaman Gazetesi'nde çıkan yazı. Hüseyin Gülerce’nin yazısı, Ahmet Şahin in yazısı , bunların hepsi bir araya getirildiğinde sanki bir tezgah kurulmuş, sanki alnı secde gören insanların üzerien gidilmesi için bir hazırlık yapılmış, bir kumpas kurulmuş gibi birşey var.''

 

Bu olayın aydınlatılması gerektiğini dile getiren Gülerce, ''Çünkü bu insanların evlerine baskın yapılmış, el bombası bulunmuş, el bombasının üzerinde polislerin parmak izi çıkmış, sonra bunlar 17 ay mahkumiyet almışlar ve hapse girmişler. Şimdi ortada suçsuz insanlara bir zulüm varsa yargı bunu araştırmasın mı? Sizinle ilgili tarafı nedir derseniz. Ben orada kesinlikle söyledim. Bir defa böyle bir tezgahın içinde benim olmam mümkün değil. Çünkü ben hayatım boyunca kalemimi hiçbir telkinle, baskıyla, ima ile dahi kullanmadım. Hani cvarsa resmiyette dedim en büyük kutsallarım üzerina yemin edeyim. Ben bu yazıları yazarken hiç kimseden bir talimat, emir almadım'' dedi.

 

Kendisinin yazılarını 1 gün öncesinden yazdığını vurgulayan Gülerce, ''6 Nisan'da sayın Gülen’in sohbetinden sonra 9 Nisan'da Tek Türkiye dizisinde gündeme geliyor konu. Benim yazım 10 Nisan’da yayınlanıyor. Ben yazımı 1 gün önce yazıyorum. Yani 9 Nisan’da yazıyorum. Dolayısıyla ben yazımı gönderdikten sonra gazeteye, o günün akşamında Tek Türkiye dizisinde konu ediliyor. Ben böyle birşey yapmadım. Böyle bir tezgah varsa, şimdi fikrimi soruyorsanız, bana anlatılanlarla, eldeki delillerle bir tezgah olma ihtimali var'' diye konuştu.


'Hakikat ortaya çıkamlı kimse engellememeli'


Yargıya müdahale edilmemesini isteyen Gülerce, şunları söyledi:

''Başkaları da yargıya müdahale etmesin. Yani işin içerisinde basın özgürlüğünü katarak veya gösteri yaparak veya Türkiye çok ciddi bir dönemin içinden geçerken şov yaparak kimse meseleyi başka yere çekmesin. Hakikatin ortaya çıkması önemli. Bunun için ısrarla vurguluyorum. Ben de o hatayı yaptım maalesef. Ergenekon ve Balyoz davalarında böyle bir havaya girildi. Şimdi bakın kendileri de o arkadaşların, Ahmet Şık’tan özür diliyorlar. Bir havaya girip de meseleyi başka taraf çekip de hakikatin ortaya çıkamasını kimse engellememeli. Bırakalım yargı işini yapsın. Şu anda mesele başka bir kutuplaşmaya götürülüyor Türkiye’de. Başka bir yere götürülüyor. Benimle ilgili ifadenin aslı şuydu. Uzun sürmenin bir diğer sebebi İran ile ilgili başka bir mesele vardı. O konu benim takip ettiğim bir şey değil. Ben orda da söyledim. Bu Şefkat Tepe, Tek Türkiye. Bu dizileri ben hiç dizi takip etmiyorum. O dizilerin de takipçisi değilim. Dolaysıyla dizilerle ilgili çok soru soruldu. O dizilerle ilgili çok seyretmediğim için cevabım yok. Ancak İran ile ilgili soru sorulunca bugüne kadar hakikaten ben de İran ile ilgili mevzuda Cemaatin yaklaşımını eleştirmek istiyorum. Fırsat oldu. İfademde onu da söyledim. Bir takıntı görüyorum Cemaatte. Sayın Gülen başta olmak üzere bir İran takıntısı var.

Öyle ki bazı insanları, bazı hükümet üyelerini, hatta bazı bakanları, hatta bazı başbakanı, sayın cumhurbaşkanını zan altında bırakmak için bir muta nikahı, İran yönlendirmesi gündeme getirildi. Ben bunu hazmedemiyorum. Gücüme gidiyor. Türkiye 5 bin yıllık bir devlete sahip. Türkiye, İran’ın oyuncağı mı? Bakanlarına, milletvekillerine, genel müdürlerine, bürokratlarına bir muta nikahı kıydırılarak ,Türkiye’yi İran mı yönetiyor. Bu kadar olmaz. Türkiye’de başka her ülkenin, İran’da hesabı vardır, istihbaratı vardır. Amerikalı'nın da vardır, İsrailli'nin de, Suriyeli'nin de vardır. Bunların hepsini bir kenara bırakıp sadece Türkiye’yi, İran şu şu numaralarla, yollarla yönetiyor demek ve Türkiye'yi yöneten insanları, Türkiye'yi küçümsemektir. Türk devletini böyle başkalarının oyuncağı olacak bir devletmiş gibi göstermek, beni bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak rahatsız ediyor. Onu da ifademde söylemiş oldum.''

 

Bir gazetecinin ''Cemaatin yapısıyla ilgili soru soruldu mu'' sorusunu Gülerce, ''Hayır, orulmadı. Soruların çoğu, diyelim 35 soru varsa, 25 tanesi dizilerle ilgili. Ben de zaten 'dizi seyretmediğim için onları bilmiyorum' dedim'' dedi.

Gazetecilerin ''Cemaat kaynaklarında, itirafçı olduğunuz yönündei iddialar var, doğru mu?'' sorusunu ise Gülerce şöyle yanıtladı:

''Düşünce ve ifade hürriyetini en çok savunan sayın Ekrem Dumanlı’nın her pazartesi neredeyse gazatecilik üzerine vaaz ve nasihatleri ile ilgili yazılara bakarsanız hep ifade özgürlüğü ile ilgili. Değil mi? Ben onlardan farklı düşünüyorum diye neden itirafçı olayım. Ben anlamıyorum arkadaşlar. Bir de bir şey söyleyim bakınız. İtirafı kim yapar? Suç işleyen yapar. Yani eğer ben itirafçıysam benim şahsi suçumdan bahsedilmiyor ki Cemaatin suçundan bahsediliyor. O zaman ben Cemaatin suçlarını mı itiraf edeceğim? Benim kendi suçum yok. Dolaysıyla bu itirafçı yakıştırmaları hatta twitterda çok üzerime geliyorlar Ankara’da villa verildi, ya çoluk çocuğumun üzerine yemim ediyorum bana villa verilmedi. Villam yok. Şahsım üzerinde değil , kardeşim üzerinde de villam yok. Kendinizi benim yerime koyun. Adam diyor ki itirafçı olacaksın..''

 

'17 ve 25 Aralık operasyonları  darbedir'
Gülerce, ''17 ve 25 Aralık operasyonları bir darbedir dediniz. Savcı bununla ilgili bir soru sordu mu?'' sorusuna ise şu cevabı verdi:

''Sordu. Fikrimi tekrarladım. Ben ilk defa bir televizyon programında canlı yayında 25 Aralık’ın 1 hafta sonrasında, 17 ve 25 Aralık operasyonları yolsuzluk ve rüşvet operasyonları kılıfı altında siyasi aktadara yönelik bir darbedir dedim. Kanaatimi muhafaza ediyorum. Gerekçemi o zaman da söyledim. Şimdi de söyleyeyim. Bu polisler, bu yargıçlar, bu savcılar madem bu kadar madem bu kadar dürüsttü AK Prati’nin ilk on yılında neden yolsuzlukların üzerine gidemedi? Zaman Gazetesi daha önceki hükümetler döneminde hatta AK Parti önceki yolsuzlukların ayyuka çıktığı dönemde neden yolsuzlukların ve rüşveti kendisine mesele etmedi de şimdi yaptı. Yolsuzluk ve rüşvet vardır. Ve bugün Ak Parti hükümeti de bunları üzerine gitmelidir. Yetimlerin hakkını korumak devletlilerin vazifesidir. Bunu kimse savunamaz. Ama kimse de bir numarayla bunun üzerinden siyasetle oynmaya , burokrasiyi ele geçirmeye kalkmasın. Herkes sivil toplum kuruluşu ise sivil toplum kuruluşu olarak görevini yapsın. Bu kadar istihbarat merakı, bu kadar telefon dinleme merakı nerden kaynaklıyor. Ben de bir gazeteci olarak bunu kendime soruyorum.''